"Dünyada toprakları en çok talan edilen iki yer var. Biri Mısır diğeri Anadolu" diyor Yaşar Yılmaz. O, bir mühendis ama Anadolu'dan kaçırılarak yurt dışına götürülen tarihi eserlerin peşinde bir ömür harcamış bir yurttaş. Yıllardan beri kendi imkanlarıyla dünyadaki müzeleri dolaşıp tek tek bu topraklara ait tarihi eserleri belgeliyor. Anadolu'nun Gözyaşları adlı kitabında da bu eserleri ve sistematik hırsızlığı ifşa ediyor. Yılmaz, Anadolu topraklarından çıkarılan ve kaçırılan eserlerin sayısının yaklaşık 150 bin olduğunu söylüyor. Bu eserlerin çoğu müzelerde, bir kısmı da özel koleksiyonlarda yer alıyor. Müzelerde bulunan ve sergilenen Anadolu'ya ait 84 bin eseri tek tek tespit etmiş Yılmaz ve "Bizim topraklarımıza ait olan ve Batı ve ABD'deki müzelerde sergilenen eserlerin yüzde 90'ı tespit ettim" diyor. Yılmaz, Anadolu'nun Gözyaşları kitabını sürekli güncelliyor. Anadolu Kültürel Girişimcilik'ten çıkan kitabın son baskısında bu topraklardan kaçırılmış tarihi eserlerin en geniş envanterini önümüze koyuyor. İngiltere'de, British Museum'da birçok paha biçilmez eserimiz var, bu biliniyor. Ya da Almanya'da Pergamon Museum'un Bergama'dan çalınan eserler üzerine kurulduğu da. Ama mesela Berlin'deki Bode Müzesi ya da Neues Museum, Münih'teki Glyptothek de Anadolu'dan çalınan eserlerle dolu. Yine Avusturya'daki Ephesos (Efes) Museum'daki eserlerin Anadolu'dan gittiğini biliyoruz. Ama Sanat Tarihi Müzesi'nde de paha biçilmez onlarca eserimiz var. ABD, Danimarka, Hollanda, Fransa, Rusya, Portekiz... Yani Batı'daki herhangi bir müzeye gittiğinizde orada, bu topraklardan kaçırılan tarihi eserleri görmemeniz neredeyse imkansız...
Yılmaz, Anadolu topraklarının talan edilmesinin 1830'lardan itibaren başladığını söylüyor: "Batı müzeleri Osmanlı'da tarihi eser bilincinin yeterince olmadığını fark ediyor ve buradaki eserleri kendi ülkelerine götürmek için her türlü yolu deniyorlar. 1922'nin sonuna kadar devam ediyor bu talan." Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasıyla bu talana son veriliyor ama yaklaşık bir yüzyılda yapılan hırsızlık sonucu yurt dışına çıkarılan eserler dünyaya yayılıyor. Bu tarihi eser hırsızlığının ne kadar sistematik olduğunu Yılmaz bir örnekle anlatıyor: "Lord Curzon, 16 Mart 1920'de Osmanlı İmparatorluğu'nun son kalesi başkent İstanbul'u işgal ettikleri gün, İngiliz kabinesindeki gizli oturumda, ülkemizle ilgili aldıkları kararları şöyle açıklıyordu: '... Paris'ten arkeoloji uzmanları getirilerek bütün tarihi eserlere kıymet konacaktır. Kıymet tespit heyeti şu şahıslardan oluşmuştur: İngiltere adına Kumandan Hogarth, Fransa adına Prof. Cagnat, İtalya adına Sinyor Parabeni, Amerika adına ise Mr. Butler. Tarihi ve artistik değeri olan mallar alınıp götürülecektir." İşte sistematik soygunun nasıl gerçekleştiğinin az bilinen öyküsü...
RUSYA
Savaş tazminatı olarak Troya eserleri
"2. Dünya Savaşı öncesinde, Berlin'deki müzede bulunan arkeolojik eser sayısı Troya eserleriyle birlikte 180 bini aşıyordu. Bu eserler Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinden toplanmıştı. 2. Dünya Savaşı'nın tüm şiddetiyle devam ettiği 1939 yılının Ağustos ayında eserlerin Berlin'deki müze sergilenmesine son verildi. Hepsi sandıklara konup önce Prusya Devlet Bankası'nda, sonra da Berlin Hayvanat Bahçesi'ndeki Flakturm'da (Flak Kulesi) saklanmaya başlandı. Müzenin 400 sandığa doldurulmuş yaklaşık 30 bin parça eseri, savaş boyunca süren bombardımanlarda ya yok oldu ya da yıkıntılar altında kaldı. Aralarında Troya eserlerinin de bulunduğu seçilmiş eserler 30 sandıktan oluşuyordu. Bu seçme eserler 'altın kafesli sandukalar' diye anılıyorlardı. Üç altın kafesli sandukada 1.538 parça eser saklanıyordu. Almanlar, içinde altın Troya eserlerinin de bulunduğu altın kafesli sandukaları 5 Mayıs 1945'te Kızıl Ordu'ya teslim etmek zorunda kaldılar. Ruslar da savaş tazminatı olarak gördükleri eserleri kendi ülkelerine taşıdılar. Eserler, günümüzde Moskova'daki Puşkin Müzesi'nde sergileniyor."
DANİMARKA
Kaçakçılık yoluyla giden eserler Kopenhag'da
"Danimarka'nın başkenti Kopenhag'daki müzelerde sergilenen Anadolu coğrafyasına ait eserler, kaçakçılık yoluyla elde edilmiş. Bu eserlerin çoğunluğu Kopenhag'daki National Museum, Davids Samling ve Ny Carlsberg Glyptotek'inde sergileniyor. Kitapta National Museum'daki, başta Troya olmak üzere Anadolu'nun değişik bölgelerinden gitmiş tarihi eserler yer alıyor. Davids Samling'de, çoğunlukla Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait tarihi ve kültürel eserler bulunuyor. Bunlar arasında, cami kapısına ait bir pirinç tokmak, bir türbeden götürülmüş ahşap tabut kapağı dikkat çekiyor. Ny Carlsberg Glyptotek'te ise Anadolu'nun değişik antik kentlerinden götürülmüş, farklı dönemlere ait görkemli mermer yontular yer alıyor. Halikarnas (Bodrum) Mozolesi'nin son dönem kazıları yanında Salmakis Çeşmesi araştırmalarını da yürüten Danimarkalı arkeologlar, 1700'lerin ilk çeyreğinde, Taş Devri, Tunç Çağı, Demir Çağı gibi kabaca tarihi dönem sınıflamasını ilk yapan ekipti. Danimarka'daki National Museum'da çağlara göre ilk sergilemeyi de onlar yapmıştı."
YAŞAR YILMAZ
Türkiye'nin öncülük yapması gerekiyor
"Yaklaşık iki yıl önce bir milletvekilimiz Anadolu'nun Gözyaşları kitabımı alıp bunu TBMM'ndeki tüm partilerin başkan vekillerine dağıtmış. Sonra parlamentodaki dört parti anlaşıyor, ortak kararla yurt dışına kaçırılmış eserlerimizin incelenmesi için bir meclis araştırma komisyonU kurulmasına karar veriliyor. Meclis tarihinde bir ilkti bu. Komisyona beni de davet ettiler gittim, bildiklerimi anlattım ve önerilerimi sundum. Türkiye artık bu konuda uyanış içerisinde. Uzun uğraşlar sonucu yurt dışından bazı tarihi eserlerimizi alabiliyoruz. Bu konular medyada da önemli şekilde yer alıyor. Taş yerinde ağırdır. Tarihi eserler nerede çıkarıldıysa oraya aittir. Türkiye de bu konuda en mağdur olan ülkelerden biridir. Bu konuda dünyada öncülük yapmalı. Tarihi eserlerin iadesi üzerine mağdur olan diğer ülkelerle işbirliği yapılarak dünya kamuoyunu hareket geçirmemiz gerekiyor. Bunun için uluslararası konferanslara ev sahipliği yapmamız lazım."
SORUN YÖNETMELİKTE
"Şimdi sorunun kaynağında uluslararası alanda tarihi eserlerin iade edilmesini düzenleyen yönetmelik var. Bu yönetmeliği vakti zamanında yapan ülkeler, zaten Türkiye'nin topraklarını da talan eden soyguncu ülkeler. Kimler bunlar İngiltere, Fransa, Almanya, ABD gibi ülkeler. Bu yönetmeliğin değişmesi gerekiyor. Bunun için de toprağı soyulmuş ülkelerin bir araya gelmesi gerek. Türkiye bu konuda uluslararası alanda öncülük yapabilir."
BİR TESADÜF DEĞİL
"Türkiye'den kaçırılan eserlerin Batı ve ABD müzelerinde olması bir tesadüf değil. Mesela Uzakdoğu ülkelerinde böyle bir durum yok. Çünkü onlar hırsızlık konusunda hassas. Kültürel olarak bir şeyi çalmayı doğru bulmuyorlar. Bunun için eserleri çalıp götürmemişler."
HOLLANDA
Denizden çıkan batıkta bile eserlerimiz var
"Hollanda'daki eserlerimiz, ağırlıklı olarak bir üniversite kenti olan Leiden ile Amsterdam'daki müzelerde sergileniyor. Bu eserlerin genellikle uluslararası kaçakçılık yoluyla edinildiği anlaşılıyor. Leiden kentindeki Rijksmuseum van Oudheden'de Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden Avrupa'ya götürülmüş tarihi eserler yer alıyor. Amsterdam Üniversitesi'ne bağlı Allard Pierson Museum'da, başta Troya ve Yortan eserleri olmak üzere pek çok tarihi yapıt bulunuyor. Hollandalı büyük bir aile olan van Lennepler'in bir kolu, 1731 yılından itibaren İzmir'e yerleşir. Ailenin soyağacında İzmir kolu olarak ayrılan soy, David George van Lennep ile başlar. Ailenin İzmir civarına yerleşmesinden tam 120 yıl sonra doğan Alfred Oscar van Lennep'in, günümüzde Rijksmuseum van Oudheden'in koleksiyonunda bulunan Anadolu kökenli eserlerin büyük bir kısmının temininden sorumlu olduğu biliniyor. Yine bu büyük ailenin soyağacında aktarıldığına göre; Alfred Oscar van Lennep konsolos vekilliği görevinin yanı sıra eski eser koleksiyonerliği de yapmıyormuş. Fırsat buldukça biriktirdiği eserlerden bir kısmını da başta Leiden'deki olmak üzere çeşitli Avrupa müzelerine satıyormuş. 1995 yılında, Manş Denizi'nde bir grup amatör dalgıç tarafından keşfedilen gemi batığında bulunan eserler, Alfred Oscar van Lennep'in bu kaçakçılıkla ilişkisini kanıtlamıştı. Castor isimli geminin batığı bulunduğunda Rijksmuseum yetkilileri eserlerin, dönemin İzmir Konsolosu Alfred Oscar van Lennep tarafından İzmir dolaylarından alındığını ve geminin bu eserleri Leiden'deki müzelerine taşırken battığını açıklamışlardı. Türk hükümeti bu eserlerin kaçırıldığı dönemde yurt dışına eser çıkarmanın yasak olduğunu (1884 Nizamnamesi gereği) kanıtlayarak eserlerin Türkiye'ye iadesini sağlamıştı. Ancak bu eserler, Alfred Oscar van Lennep tarafından Rijksmuseum van Oudheden'e satıldığı tahmin edilen 2 bine yakın eserden yalnızca küçük bir kısmını oluşturuyor."
YUNANİSTAN
İşgal sırasında kazı yapıp tarihimizi çaldılar
"Batılı büyük devletlerin desteklediği Yunan ordusunun 1919-22 arasında, yaklaşık üç yıl süren Batı Anadolu'yu işgali döneminde, Yunanlar birçok şeyin yanında, arkeolojik eserleri de yağmaladılar. Götürülen tarihi eserlerimizin büyük çoğunluğu, Atina'daki National Archaeological Museum'un yanı sıra Benaki Museum ve Byzantine and Christian Museum'da sergileniyor. Yunanistan Yarımadası, Anadolu kadar sahipsiz kalmamış, daha az yağmalanmıştı. Napolyon'un Avrupa ülkelerindeki eserleri Paris'teki Louvre'a taşıması, 'soyguncuları soyma' anlamına geliyordu. Avrupalılar kendi aralarında bir anlaşma yaparak Avrupa'daki bir müzeyi başka bir Avrupalının soymaması konusunda 'centilmenlik' anlaşması yapmışlardı. 19. yüzyıl başında varılan bu ortak tavır yüzünden Avrupalı olarak kabul edilen Yunanistan'dan eser taşınması yasaklanmıştı. Zaman zaman Avrupalıların koruyuculuğuna sığınan bu ülkenin temsilcileri, yine onların desteğiyle 1919-22 yılları arasında Anadolu'yu işgal girişiminde başta İzmir, Afyon ve Aydın çevresi olmak üzere Batı Anadolu'da başlattıkları kazılardan çıkardıkları eserleri İzmir'e, oradan da gemilerle Atina'ya taşıdılar."