Marmara'daki müsilaj manzarası büyük bir endişeye yol açarken gelen yeni bilgiler iyice can sıkacak cinsten. Türkiye'nin gündemine oturan müsilaj dikkatleri Marmara Denizi'ne çevirirken, Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim görevlilerinin bir yıl boyunca yaptığı çalışma, İstanbul Boğazı'ndaki mikroplastik kirliliğinde gelinen noktayı ortaya çıkardı. Araştırmada kullanılan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi'ne ait RV YUNUS-S gemisinden çekilen görüntüler, tehlikenin boyutunu gözler önüne serdi. Çalışma için denizin dibinden ve yüzeyinden örnekler alındı. Alınan örnekler geminin güvertesinde oluşturulan yerde ayrıştırıldı ve laboratuvar ortamında tek tek incelendi.
"HALİÇ, MİKROPLASTİK ALARMI VERİYOR"
Elde ettikleri sonuçların çok tehlikeli olduğunu söyleyen İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Güleda Engin, "Bu proje fikri Brezilya'ya bir sempozyuma katıldığımda ortaya çıktı. Orada Alman bir hoca, mikroplastik kirliliğine dikkat çekmişti. Biz de İstanbul'la geldiğimizde incelemeler yaptık ve Türkiye'de bu konuda çok kısıtlı çalışmaların olduğunu fark ettik. Ön çalışmalarımızı yaptıktan sonra TÜBİTAK Projesi'ne müracaat ettik ve projemiz kabul edildi. Şimdi İstanbul'u çevreleyen denizlerimizde deniz suyu yüzeyinde, su kolonlarında ve deniz dibindeki çamurda mikroplastik kirliliğini araştırıyoruz. Çalışmamız toplam iki yıl devam edecek. Şu an bir yılımızı tamamladık. Bu zamana kadar çıkan sonuçlar çok iyi değil. Özellikle Haliç'te, atık su derin deniz deşarjının yapıldığı noktalarda, marinalarda ve iskelelerde çok ciddi şekilde mikroplastik kirlilikler tespit ettik" dedi.
MİKROPLASTİKLER BALIK TÜKETİMİ İLE İNSAN VÜCUDUNA GİRİYOR
Mikroplastiklerin öncelikle deniz canlılarına sonrasında insanlara zarar verdiğini kaydeden Prof. Dr. Engin, "Müsilaja neden olan planktonlardan tutun da balıklara kadar zarar veriyor. Besin zincir yoluyla da bu mikroplastikler balıklardan insanlara ulaşıyor. Aynı zamanda bu mikroplastikler balıkların vücutlarında bulunan çeşitli organlarda birikim gösterdiği için balıklar çok büyük zarar görüyor. Ama asıl görülmeyen en büyük zarar ise, bu mikroplastiklerin üzerine ağır metaller gibi toksik maddelerin birikmesi. Bu maddeler balık tüketimi ile insanlara ulaşıyor" diye konuştu.
"DENİZ KENARLARI MİKROPLASTİKLERLE KAPLI OLACAK"
Prof. Dr. Engin, sözlerine şu şekilde devam etti:
"Mikroplastikleri de son dakikaya kadar bekleyip, müsilaj gibi patlak vermesini mi bekleyeceğiz? Acil ciddi tedbirlerin alınması lazım. İskelelerin kenarında bu mikroplastikleri gözle görebiliyoruz. Bazı noktalarda kilometrekare başına 60 bin adet mikroplastik buluyoruz. Bu mikroplastikler gözle görülebiliyor. Ancak bu şekilde devam ederse 2050 yılına geldiğimizde belki müsilaj gibi denizlerin kenarları mikroplastiklerle kaplı olacak."
"KAĞITHANE VE ALİBEYKÖY DERELERİNİN TAŞIDIĞI PLASTİKLER YOĞUN"
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hanife Sarı Erkan da "İstanbul Boğazı'nda endüstriyel ve sosyal aktivitelerin sebep olduğu mikroplastik kirliliğini tespit ediyoruz. İstanbul'un tüm kıyılarında araştırmalar yapıyoruz. Yaklaşık 48 tane istasyonumuz var. İskeleler, marinalar, denize dökülen akarsular, atıksu derin deşarjı yapılan noktalardan numuneler alıyoruz. Bu zamana kadar İstanbul Boğazı'nın mikroplastiklerce çok fazla kirlendiğini tespit ettik. Özellikle de Boğaz hattına kıyasla Kadıköy, Tuzla ve Silivri Yenikapı hattında daha az plastik kirliliği olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Haliç mikroplastik anlamında çok ciddi bir alarm veriyor. Haliç'e dökülen Kağıthane ve Alibeyköy derelerinin taşıdığı plastikler, çok yoğun durumda" ifadelerini kullandı.
"DENİZLERİMİZ PLASTİK ÇORBASI HALİNE GELEBİLİR"
Mikroplastiklerinin etkisinin makro düzeyde olduğunu söyleyen Doç. Dr. Erkan, şunları söyledi:
"Önümüzdeki yıllarda, denizlerde, balıklardan daha çok mikroplastiklerin olacağı ön görüyoruz. Çünkü katlanarak giden bir artış var. Bizlere düşen görev ise kullandığımız plastik ürünlerini azaltmak. Plastik çatal, kaşıklar ve pipetleri mümkün olduğunca hayatımızdan çıkarmalıyız. Örneğin yüz temizleme jellerinde bile mikro boncuklar var. Satın aldığımız ürünlerin içeriğine bakmalıyız. Bu süreçte endüstriyel kuruluşlara da çok fazla iş düşüyor. Bu kuruluşlar atık sularını mümkün olduğunca ayrıştırarak, bertaraf etmeli. İsmi mikro olmasına rağmen etkilerinin makro boyutlarına ulaşacağını tahmin ediyoruz. Mikroplastikleri küçük olduğu için şu an deniz yüzeyinde göremiyor olabiliriz. Ancak aldığımız bir balığın içini temizlerken mikroplastiklerle karşılaşabiliriz. Gerekli önlemler alınmazsa denizlerimiz plastik çorbası haline gelebilir."