Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği ve yüzyıllardır ihtişamı ve görkemi ile ziyaretçilerini ağırlayan Selimiye Camii hem mimarisi ile dikkat çekiyor hem de asırlardır kullanılan teknik sayesinde ayakta kalıyor.
Selimiye Camii'nin depreme dayanıklılığını sağlayan en önemli yapıların başında ise cami etrafındaki sarnıçlar ve kuyular geliyor. Mimar Sinan Selimiye'yi hem depreme dayanıklı hale getirmek hem de yapının temelindeki suyun drenajını sağlamak için yaptığı sarnıç ve kuyulardan sadece birkaç tanesi günümüze kadar ulaşabildi.
"SELİMİYE CAMİİ'NİN MİNARELERİ, KUBBENİN YÜKSEKLİĞİNİN BİRBİRİYLE ORANTISI VAR"
Selimiye Camii depreme dayanıklı olarak asırlardır nasıl ayakta kaldığının detaylarını aktaran Mimar Mehmet Ali Esmer, Anadolu da ve Mezopotamya' da insanların binlerce yıldır iç içe yaşamayı başardıklarını ve ona göre de tedbirlerini aldıklarını ve her tarihi yapının olduğu gibi Selimiye Camii'nin depreme dayanıklı olduğunu belirtti.
Temelden binanın dış yüzündeki gövdesine kadar uzanan tüm detayları ile birbiriyle bağlantılı olduğunu aktaran Mimar Esmer, "Başta ortostat döşeme denilen bir döşeme tekniği geliştirmişler. Kayaç taşları koyarak üzerine büyük ağır bloklar yığarak onun üzerine yapıyı inşa etmişler. O kayaç taşları izolatör vazifesi görüyorlar.
Bunun haricinde statik hesaplarını çok iyi yaparak yapının ağırlık merkezinde sürekli ortada toplayarak altın oranı kullanıp altın orana göre bir dağılım yapmışlar. Bu altın oranı Selimiye Camii'nin minarelerinde görebiliriz. Selimiye'nin minareleri kubbeleriyle altın oran nispetinde yüksekliklerinin birbiriyle orantısı var. Yukarı doğru minarelerin çeperinin inceldiğini görürüz. Bu da minarelerin ağırlık merkezini ortada toplamakta ve depreme daha dayanıklı hale getirmektedir." dedi.
"DAYANIKLILIĞIN EN ÖNEMLİ UNSURLARINDAN BİRİ YEREL MALZEME KULLANIMI"
Yapının sağlamlığındaki en önemli unsurlardan birinin de yapı malzemelerinin yerel malzeme kullanılması olduğunu belirten Mimar Esmer, malzeme seçimi sonrası doğru kullanılmasının da önemine değindi.
Mimar Esmer, "Mimar Sinan'ın deyişiyle Lonca sırlarıdır yani o yapı ustalarının sırlarıdır. Selimiye'de kullanılan taşlar bu yörenin çok yakın köylerinden çıkartılan yerel midye taşıdır. Buraya başka bir yöreden taş getirmiş olsaydı taşlar bu coğrafyaya uyum sağlayamayacağı için çabuk çürüyüp üfelenecek ve yapıda deformasyonu hızlandırıp depreme dayanıklılığını da azaltacaktır. Bu tip yapılarda kuyular ve sarnıçlar vardır. Kuyular ve sarnıçlar yapının temellerindeki drenajı sağlar. Suyla Yapı malzemesinin çürümesini engeller. Kuyu boşlukları ve sarnıç boşlukları büyük deprem dalgalarını sönümlerler. Biz kuyuları sadece su amaçlı olarak gördüğümüz için çoğu yapılara bu kuyular kapatılmış ve kapatıldığı için yapıların altında çürümeler başlamış. Bütün eski yapılarda muhakkak kuyu ve döşeme vardır ve yerel malzeme kullanılır. Yapılar oluşturulurken malzemeler birbirine yatay bir şekilde bağlanır, kenet demirlerinden görebiliriz. Kurşun kenet dediğimiz bu sistem sebebi deprem dalgalarının ilki alttan gelen dikey P dalgasıdır. P dalgası ilk darbeyi vurduktan sonra hemen akabinde yatay S dalgası gelir. Buradaki ilk dalga yapıyı yukarı kaldırıp malzemeler arasında bir boşluk oluşturuyor. Yatay dalga geldiği zaman bu boşluk arasında biraz sönümlenir" ifadelerini kullandı.