Sarıkeçililerle geçirdiğim günler sonunda, bu kadar derin kök salmış bir geleneğin yok olma ihtimalinin içimi acıttığını gördüm. Oysa ki onlar Türklerin en "kirlenmemiş" kalanlarıydı onlar. Dernek Başkanı Pervin Çoban Savran endişemi anlamış olacak ki "Ancak tabuta girince sesim kesilir benim" deyiverdi. "Biz doğaya, geleneklerimize bağlıyız. Bizi onlar ayakta tutacak." Merak ettim nedir bu gelenekler? Başlıyor Pervin Ana anlatmaya: "Biz Şaman köklerimize çok bağlıyız. Örneğin keçi bakımında Şaman geleneğini devam ettiriyoruz. Kimse kimseye keçi sayısını tam söylemez. Keçi sayılmasının uğursuzluk getireceğine inanılır. Son yıllarda devlet keçilerimizi küpelemeye başladı. Biz karşı çıktık. Sonuçta hayvanlarda ölüm ve sıkıntı arttı."
GELİNLER KIRMIZI GİYİYOR
Sarıkeçililerde, akşam uğursuzluk getirir diye ikindiden sonra eve acı, soğan, sigara alınmaz; yakın bir ağaca asılır. Sabah kuşluktan sonra içeri alınır. Yine ikindiden sonra bereket kaçar diye evden beyaz; yani süt, yoğurt, peynir çıkmaz. Hiçbir Sarıkeçili akrabası bile olsa başkasının kestiği veya kesilirken görmediği keçinin etini, başkasının yoğurdunu, yağını yemez. Sarıkeçili gelinler adettendir kırmızı giyer. Evlenmemiş kızlarsa beyaz. Kızlar en büyük özeni çeyiz sandığına yani "ala çuval"a gösterir. Çuvalları "ıstar" adlı tezgahta dokuyan kızlar en çok kırmızı rengi tercih eder. Sarıkeçililer doğum kadar ölüme de hazırlıklı yaşıyor. 60 yaşını aşan yaşlılar genellikle göç çuvallarının içine bir kefen koymayı unutmuyor.
YÖRÜKLERİN ÖĞRETTİKLERİ...
Yine de modern hayatın alşıkanlıklarından uzak durmak çok da mümkün değil. Erdemli dağlarındaki bir çadırda çanak antenle güneş paneli dikkatten kaçmıyor. Çadır sahibi Rukiye Yayla (50) televizyonu gösteriyor. "En çok ne izliyorsunuz" soruma ise "Vakit kalınca ne denk gelirse" yanıtını veriyor. 750-800 arası keçisi olduğunu söyleyen yörük Rukiye, göçle gittiği Karaman'daki Barçın Yaylası'nda iki ay kalıyor. Yörük olmaktan da çok mutlu: "Zor ama temiz hava almak soğuk su içmek keyifli. Torunumun da benimle hep kalmasını isterim." İstanbul'un bunaltıcı karmaşasından kaçarak yörüklerin, asıl köklerimizin yaşamlarına birkaç günlüğüne de olsa dahil olduk. Yerleşik hayatımızda unuttuğumuz dostluğun, doğa sevgisinin, börtü-böceğin değerinin, hayvanların insanlara olan katkılarının, gelenek ve göreneklerin öneminin biraz da olsa farkına vardık. Ancak önemli olan bunun farkına varıp yürüyüp gitmek değil, Torosların son göçerleri olan Sarıkeçililerin var olmasını sağlamak. Onları "ilkel" diye tanımlayıp yerleşik düzene geçmeye zorlamak belki de köklerin katliamı olacaktır.