Osmanlı padişahları 2. Selim, 1. Süleyman ve 3. Murad dönemlerinde başmimar olarak görev yapan Mimar Sinan'ın bu yıl 436. ölüm yıl dönümü. Kayseri'nin Ağırnas köyünde 29 Mayıs 1489 tarihinde doğan Mimar Sinan, 22 yaşına geldiğinde İstanbul'da Acemi Oğlanlar Ocağı'na kabul edildi. Gelecek vaat edildiği görülen Sinan, yapı işlerinde görev aldı. Ocakta en önde gelen mimarlarının yanında çalışan Sinan, Çaldıran Savaşı ve Mısır Seferlerinden sonra Yeniçeri Ocağı'na da katıldı. Kanuni döneminde, 1521'de katıldığı Belgrad, 1522'deki Rodos seferlerinden sonra subaylığa yükseldi. Sinan'a haseki unvanını ise Bağdat seferinde, Van Gölü'nün üstünden geçecek üç geminin yapımını başarıyla tamamlamasından dolayı verildi. Korfu, Pulya ve Moldavya seferlerine katılan Mimar Sinan, 1539 yılında Mimar Acem Ali'nin vefatı üzerine onun yerine Saray Başmimarı oldu. 17 Temmuz 1588 yılında İstanbul'da vefat eden Mimar Sinan'ın türbesi Süleymaniye Külliyesi'ndeki Haliç duvarının önünde bulunuyor. Hayatı boyunca toplamda 375 eser bırakan Mimar Sinan, 1548'de tamamladığı Şehzade Camisi'ni "çıraklık eseri", 1557'de tamamladığı Süleymaniye'yi "kalfalık eseri", 1575'te ibadete açılan Selimiye'yi ise "ustalık eseri" olarak nitelendirmişti.
AFYONCU: "İMPARATORLUĞUN GÜCÜ İLE DEHASINI BİRLEŞTİRDİ"
Tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu: "Mimar Sinan'ın Avusturyalı, Macar, Bulgar, Rum, Ermeni asıllı olduğu iddiaları farklı kişiler tarafından ortaya atılmıştır. Ancak Mimar Sinan, Karamanlı denilen Anadolu'da yaşayan Hıristiyan Türkler'dendir. Osmanlı döneminde devşirilip, Müslüman olmuştur. Mimar Sinan'ın eserleri imparatorluğu haşmetli gösterir. İmparatorluğun gücü ile dehasını birleştirdi. Osmanlı mimarisini yeni bir anlayışla ele alıp, dünya mimarlığının zirvesine taşıdı."
MÜLAYİM: "MİMAR SİNAN BÜYÜK BİR YERYÜZÜ TASARIMCISIYDI"
Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Selçuk Mülayim: "Mimar Sinan gerçekte kendi dönemine kadar olan mimari birikimleri, yapı teknolojisini özümseyerek bunu daha büyük programlı yapılarda birer birer uyguladı. Yalnız İstanbul'da değil, Kırım'dan Bosna'ya kadar, Kahire'den Tebriz'e kadar bütün eski dünyada ve Osmanlı coğrafyasında bunun örneklerini sergiledi. O, yapılara yaklaşımıyla, planıyla, kullandığı taş teknolojisi ile kendine has bir üslup ortaya koydu. Fakat bu üslup, şahsi değil, 16. yüzyılda yaşayan bütün Osmanlı mimarlarının paylaştığı bir gelenekti. Sinan neden farklıydı peki? Onun için yer seçimi çok önemlidir. Sinan kendine kadar olan zaman içerisinde ortaya konmuş bütün yenilikleri sentezleyerek yeni bir bütün haline getirdi. Sinan'ın üstünlüğü buradaki becerisidir. O aynı notaları kullanan farklı bir besteci gibiydi. Yan yana getirdiği unsurlardaki oran, ahenk ve uyumla öne çıkıyor. Onun için büyük bir mimar. İstanbul'un önemli yükseltilerinde, mükemmel noktalarına yapıları oturtmuş ve deniz tarafından baktığınız zaman bu yapıların topraktan yükselişini çevreyi hiç rencide etmeden, bir tepe gibi yükselip tekrar toprağa doğru indiğini görürsünüz. Hareket halindeki bir piramit gibi. Yalnızca cami mimarisinde değil, su kemerlerinde de zirveye çıkmış büyük bir köprücü. O, köprü teknolojisini de iyi biliyor sivil yapılarda da usta. O, sadece bir mimar değil, bu anlattığım sebeplerle ben ona 'yeryüzü tasarımcısı' diyorum."