Koronavirüsle mücadelede bir yıl geride kaldı. Ünlü sunucu İkbal Gürpınar, koronavirüs sebebiyle annesini ve babasını kaybetti. Kendisi de yoğun bakım mücadelesinden sonra sağlığına kavuştu. Yaşadığı zor günleri sabah.com.tr'ye özel olarak anlatan İkbal Gürpınar, hayatında birçok şeyin değiştiğini ve yoğun bakımda tam da ölüme yakın hissedip 'Allahım hazırım huzuruna çıkmaya' dediği anda 90 yaşındaki bir teyzenin sözleriyle nasıl hayata tutunduğunu anlattı. İşte İkbal Gürpınar'ın yaşadıkları...
İstanbul'u bırakıp ailenizin yanına Kırıkkale Bahşılı'da yaşamaya karar verme süreciniz nasıl gelişti?
Annem hasta olduğu için, onun özel bakımını sadece ben yaptığımdan her iki haftada bir gidip 2-3 gün kalıyordum. Dönünce de hep aklım onlarda kalıyordu, içim hiç rahat etmiyordu. Oğlumun okulundan dolayı taşınma şansım yoktu. Annemi ve babamı yanıma almak için büyük bir ev satın almıştım ancak babam asla memleketini bırakıp taşınmak istemiyordu. İşim gereği sürekli seyahat halindeydim. Sunduğum program bitince başka bir tv programı da olmayınca bir de bunun üzerine küçük oğlum "Biraz babamla yaşamak istiyorum " deyince taşınmaya karar verdim.
"HAYALİMİZDEKİ EVİ BULUP SATIN ALDIM"
Önce hep beraber daha geniş bir eve geçtik ama ben 10 yıldır hep bahçeli evde yaşadığım için apartmanda rahat edemedim. Babamın hayali doğduğu köyde ev yapmaktı. O sırada Rabbim nasip etti, tam da hayalimizdeki evi bulup satın aldım. Annem için de harika oldu. Oksijeni fazla olduğu için bahçeli evin, annemin yüzü güldü, mutlu oldu. Bahçede her şeyi yetiştirdik babamla. Çok keyifli, feyizli günlerdi. Tek zorluk çocuklarımı daha az görmek zorunda kalmamdı. Büyük oğlumun işleri çok yoğundu, küçük oğlum da Yalova'da babasının yanında olduğu için sık gelemedi.
Koronavirüs sürecinde de takipçilerinizi hastalığa karşı bilgilendiriyor ve dikkatli olmaları konusunda uyarıyordunuz. Covid-19 bu denli dikkatli bir eve nasıl girdi?
Babam, asla evde durmaktan hoşlanmaz, mutlaka kendine dışarıda bir iş çıkarırdı. Tarımla uğraştığı, zirai malzemeler satan bir dükkanı da olduğu için her an sokağa çıkma izni vardı. Bizi dinlemedi maalesef, hiç ara vermeden çalışmaya devam etti. Antalya'da gübre fabrikamızla ilgili çalışmaya gitmiştim 15 gün onlardan ayrı kaldım. Dönmeden önce babam aradı ve bana 'Kırgınlık var, ilaçlar nerede?' diye sordu. Ertesi gece eve gittiğimde cayır cayır yanıyordu. Hemen hastaneye götürdüm. Babamın koronavirüsü bankadan kaptığını düşünüyorum çünkü bayramda torunları geldi onlara bile sarılmadı. Babamı maalesef kaybettik.
"NEREDEN KAPTIK BİLMİYORUZ"
Babamı kaybetmemizin ardından bir süre sonra annemin bakıcısı izne gidip geldi. Anneme taşıyan o muydu hiç bilemedik. Ben de bu sürede çekimler için şehir dışına gittiğimde hep maskeli dolaştım. Kaldığım otelden mi yoksa tuvaletten mi kaptım hiç bilmiyorum. Ben dönmeden 3 gün önce annemin öksürmeye başladığını öğrendim. Geldiğim gün annemle ilgilendim. İki gün sonra bende de bir kırgınlık başladı. İkimiz de kapmışız bu illeti.
Babanız, anneniz ardından da siz… Üçünüz de covid-19'a yakalandınız ve maalesef ki anneniz ve babanız hayatını kaybetti. İlk öğrendiğinizde neler hissettiniz?
İlk öğrendiğinde insan bir tuhaf oluyor. Nasıl yani diyorsunuz. Ben de şaşırdım. Nasıl kaptım? Nereden kaptım? Hemen son 5 günde görüştüğüm herkesi arayıp haber verdim tedbir alsınlar diye. Annemde olup olmadığını o gün bilmediğim için kendimi izole ettim. İnanılmaz bir bel ve kas ağrısı başladı. Öyle ki uykudan uyandırıyordu ağrılar.
KORKUNÇ GÜNLERDİ…
Bunu ben yenerim Allah'ın izniyle deyip kendimi bakıma çektim. Vitaminler, gıda takviyeleri, kekik yağı, aklınıza ne geliyorsa denedim. Ateşim düştü ve ağrılarım azaldı. Ardından arkadaşımın söylediği bir şey içtim. İkinci gün nabzım inanılmaz hızlandı. Çok yoruldum ve hastanelik oldum. Doktorlar çok kızdı. Hatta içlerinden biri 'Kim söylediyse gidin o tedavi etsin sizi" dedi. Hastayken her şeyi yapmak istiyorsunuz ama her ilaç, bitki vs. herkese iyi gelecek diye bir şey yok. Sizde kronik veya bilmediğiniz bir hastalık olabiliyor ve içtiğiniz şey size dokunabiliyor. Ardından annemin de ateşi çıkınca kahroldum. Hastaneye gitmemek için direnmekle hata ettim. Çok geç kalmıştım, ciğerlerim tamamen zarar görmüştü. Aynı gün annemi de başka bir hastaneye kaldırmışlardı. Korkunç günlerdi…
'Hasta yatağında anneniz ölüyor cenazesine katılamıyorsunuz' demiştiniz. Bu acı size neyi öğretti?
Yoğun bakım Medrese-i Yusuf gibiydi benim için. Hayatın demini süzdüm, sorguladım. Çok şükür sahibi bir insan sanardım kendimi ne kadar az şükreden bir insanmışım bunu anladım. Milyon kez tövbe ettim. Aklım hep annemdeydi çünkü annem rahatsızlığından dolayı ne susadığını bilirdi ne de acıktığını. Hep ısıtılmış su içerdi… Kim bakıyordu? Sabırla yemek yedirebiliyor muydu? Beni görmeyince korkuyor muydu? Bir sürü kafamda dönüp duruyordu…
BİR ET PARÇASI GİBİ YATARKEN BU SORUYU SORDUM KENDİME…
Beni üzmemek için bana hep 'Annen gayet iyi' dediler. Meğer hemen entübe etmişler ikinci gün. Aslında entübe olduğunu bilsem daha rahat ederdim, hiç olmazsa acı çekmiyor, su-yemek vs derdi yok diye. Ben acılar içinde kıvranırken hep babamın bunlara nasıl dayandığını düşünüp kahroldum. Ve bir et parçası gibi yatarken "Benim için şu anda ne önemli?" diye sordum kendime. Eğer kurtulursam o anları hiç unutmamaya yemin ettim!
"HASTANE 'ANNEM ÖLMÜŞ, ANNEM ÖLMÜŞ' DİYE BAĞIRIŞIMLA İNLEDİ"
Bir yakınımızı kaybettiğimizde teselliyi en yakınlarımıza sarılmakta, konuşmakta ve Allah'a sığınmakta buluruz. Annenizi kaybettiğinizde sizin için konuşmak bile yasaktı… Hiç aklınıza gelir miydi böyle bir veda?
Annemin öldüğü gün yoğun bakımdan çıkacaktım tam. Ölüm haberini okuduğumda hastane "ANNEM ÖLMÜŞ, ANNEM ÖLMÜŞ" diye bağırışımla inledi. Tansiyonum yükseldi… Canım hemşireler toplandı beni teselli etmek için. Annem yıllardır aslında yaşamıyordu. Hep bebek gibi, konuşmadan öyle bakıyordu. Acısını, ağrısını bile anlatamıyordu. Hiç kıyamıyordum ona. Belki sapasağlam olsa başka olurdu ama kurtuldu dünya sürgününden. Kocasına, anne-babasına kavuştu dedim. Bir de ibadetinde bir kadındı. Hastalıkla geçen yıllar günahları döküyor. Tertemiz gitti diye teselli ettim kendimi. Annem de babam da şehit gitti inşaallah. Ne mutlu, iki şehidin kızıyım. İmanı olmasa insanın dayanması imkansız. Cennette buluşuruz İnşaallah…
"YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİ HEP DUAMDA OLACAK"
Yoğun bakımda neler hissettiniz? '90 yaşında bir teyze beni hayata bağladı' demiştiniz ama nasıl olduğunu anlatmamıştınız. Nasıl oldu bu olay?
Azıcık sağa-sola dönseniz acıdan ölecek gibi oluyorsunuz. Nefes almakta güçlük çekiyorsunuz. Altınızı hemşireler temizlerken öyle bir mahcubiyet duyuyorsunuz ki… Allah hepsinden razı olsun. Yoğun bakım hemşirelerini hayatım boyunca unutmayacağım. Yoğun bakım hemşireleri ile normal hemşireler arasında çok büyük farklar var. Normal serviste altınızı hastabakıcılar temizliyor. Yoğun bakımda ise yoğun bakım hemşireleri ilgileniyor. Normalin en az on katı çaba sarf ediyorlar. Bütün bakımı onlar üstleniyor. Hem sağlıkçıların özlük haklarının düzeltilmesi için hem de birçok meslekte olduğu gibi bu meslekte de yıpranma payı verilmesini çok isterim. Çünkü bizim travmalarımızın hepsini onlar da bizimle beraber yaşıyor. İnanın bizi düşünmekten uyku bile uyuyamıyorlar. Sayın Bakanımız Fahrettin Koca'ya da seslenmek isterim. Yoğun bakım hemşirelerine maddi açıdan iyilik yapılmasını çok isterim. Zaten yoğun bakım hemşireliği yapanlar para için değil, gerçekten mesleklerine aşık oldukları için yapıyorlar. Hep duamda olacaklar.
"ÖLÜMÜ DÜŞÜNDÜĞÜM ANDA 90 YAŞINDAKİ BİR TEYZE BENİ HAYATA BAĞLADI"
Bir an geldi. Allahım dedim, her şeyi yaşadım şu yarım asırda. Mutluluğu yalnız sende buldum. Ben hazırım huzuruna çıkmaya. Niyetimi biliyorsun. Yaşasam daha çok koştururdum rızan için. Ama eğer başka bir hayat yaşayacaksam şimdi alıver canımı dedim. O sırada yanımdaki teyze bağırdı " Hemşireler, görevliler! Gelin altımı temizleyin, su verin…" Üstelik entübe olmuş, kurtulmuştu. Yaşama sevinci vardı teyzede. Ona baktım, kendime baktım. 40 Yaş daha gencim, nereye gidiyorum dedim. Kalıp ahiret heybemi daha çok amelle doldurmalıyım.
Bu dönemde size destek olanların yanında bir de can yakan yorumlar yapan kişiler oldu. En çok canınızı yakan yorum ne olmuştu?
Yorumları okumamayı tercih ettim çoğunlukla. Çünkü birilerinin ne kadar acımasız olabileceğini çok iyi biliyorum. Yüzbinlerce dua edenim varken birkaç densizin moralimi bozmasına asla izin vermem. Hele ki Rabbim bana yeni bir hayat bağışlamışken, yoğun bakımda hayat dersimi almışken…
"O EVDE DURAMIYORUM!"
Annenizin ve babanızın ölümünden sonra 'Daha buzlukta onlara hazırladığım yemekler duruyor' demiştiniz. İlk gittiğinizde neler hissettiniz?
Eve döndüğümde çok kötü oldum. Sanki evde beni bekliyorlarmış gibi hissediyordum. Ev bomboş, her yer anılarla dolu. İlk başta bacaklarım tutmuyordu, yattım çoğunlukla. Sonra hemen annemin otomatik yatağı, arabası, ne varsa hepsini ihtiyaç sahiplerine gönderdim. Kıyafetlerini keza dağıttım. Babamın pencereden namazdan gelişini beklediğim sabahlar, akşam elinde torbalarla onu karşılayışlarım... Orada duramadım. Her gece tehecvüde kalkıp cemaatle namaz kılardık. Kur'an okurduk. Yani anlayacağınız öyle bir kez değil gün içinde defalarca boğazım düğüm düğüm oluyordu. Gübre fabrikamızla ilgilenmek için Antalya'ya gelince, burada küçük bir ev kiraladım. Gerçekten tebdili mekanda ferahlık varmış. Bahşılı'daki evde duramıyorum.
Çocuklarınız ve yakınlarınız bu süreçten nasıl etkilendi?
Büyük oğlum çok sarsıldı. Hep arkadaşlarımı arayıp ağlamış canım benim. Küçük oğlum neye uğradığını şaşırdı. Şimdi birbirimizin kıymetini çok daha iyi biliyoruz. Daha çok bağlandık. Her an ölümün var olabileceğini de öğrenmiş oldular.
Yaşadığınız bu zor süreci psikolojik olarak atlatmak için neler yaptınız? Covid-19 sonrası hayatınızda neler değişti?
Hastalık sonrasında yeni bir İkbal var artık. Hiçbir şeye sinirlenmeyen, hayatında istemediği kişileri uzak tutan, mutluluğu seçen, hayatta olmanın ne kadar kıymetli olduğunu ve her şeyin hayalden ibaret olduğunu bilen bir İkbal... Teslim olmuş, huzurlu… Koronadan dolayı sarılmıyor, el ele dolaşmıyoruz. Mutluluk hormonlarından biri olan ve "Kucaklaşma hormonu "diye bilinen oktitosin de salgılanmıyor yani. Bu hastalığı üretenler sadece bedenlerimizi değil, psikolojimizi de bozmayı hedeflemişler bence. Hala maskesiz gezenlere, tedbir almayanlara şaşıyorum. Allah akıl fikir versin!
"KORONAVİRÜS BİR KIYAMET PROVASI"
Ben çok sağlıklı beslenen biriyken koronavirüs oldum. Çünkü işimle alakalı bağışıklık sistemimi çökerten bir şok yaşadım. Diyeceğim şu ki; sadece iyi beslenme ve tedbir yetmiyor. Her daim morali de iyi tutmamız lazım. Koronavirüs bir kıyamet provası. Nasıl o gün kimsenin kimseyi faydası olmayacak, hastayken kıyameti yaşıyorsunuz. Herkesin ölümden ne kadar çok korktuğunu anlıyorsunuz. Kapının koluna torbayı asıp bırakıp gitmekten bile aciz olanların varlığı, sizi Allah'a daha çok bağlıyor. (Çok şükür ailemden hep düşünenler vardı. Ama kapısı bir kere bile çalınmayanlar olmuş.) Nasibiniz varsa, Allah'tan başka gerçek dost olmadığını anlıyor ve hayat dersinizi alıp ebedi hayata daha çok hazırlanıyorsunuz. Çünkü ölüm her an...