Konu ile ilgili yıllardır çalışma yapan Şırnak Üniversitesi öğretim üyeleri, kutsal kitaplardan Kur'an ve Tevrat'ın yanı sıra Süryani ve Hristiyan kaynakları ile yerel kaynaklarda geminin Cudi'ye indiğinin anlaşıldığını belirtti. Araştırmada Cudi Dağı ile Şırnak bölgesindeki birçok köy ve bölge isimlerinin de Hz. Nuh'un soyundan ve gemisinden geldiğini belirlendi.
Yapılan araştırma hakkında bilgi veren Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Abdulmuttalip Arpa, kutsal metinler ile dilbilimsel bulgulardan yola çıktıklarını belirterek Hz. Nuh'un gemisinin Cudi'ye yerleştiğini, Hz. Nuh'un da Cizre civarında yaşadığını belirlediklerini söyledi. Tevrat ve Kur'an-ı Kerim'de Hz. Nuh'un günümüz Suriye ve Irak'ın birleştiği yerde yani Mezopotamya'da yaşaması ve tufanın da Mezopotamya merkezli olmasının muhtemel olduğunu anlatan Arpa, "Mezopotamya'daki en yüksek dağlardan biri olan Cudi ise suların yeryüzünden çekilmesinden sonra Hz. Nuh'un gemisinin inmesi için en müsait yerdir." dedi.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Abdulmuttalip Arpa, tufanın izlerinin eski Mezopotamya sakinleri olan Sümer, Akad ve Asur medeniyetleri ile Babillilere ait Gılgamış destanının yanı sıra eski İran ve Yunan tarihlerinde olduğunu kaydetti. Arpa, şunları söyledi: "Esas önemlisi ise Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerine ait kutsal metinlerin tufanı ayrıntılarıyla anlatmasıdır. Neticede tufanla ilgili bilgilerin detaylarında farklılıklar bulunsa da, kadim milletlerin tufanla ilgili hafızasının temelinde, Allah'a ve onun peygamberi Hz. Nuh'a uymayan zalim ve ink'rcıların tufanla cezalandırılması yer almaktadır. Kur'an-ı Kerim tufanı anlatırken Hz. Nuh'un kavmini merkeze almaktadır. Hz. Nuh zamanında, yeryüzünde vahiyle muhatap başka canlı grubunun olup olmadığı bilinmemektedir. Bu nedenle Hz. Nuh'un kavminin ve onların yaşadığı bölgelerin tufana muhatap olduğu kesin olarak bilinmektedir. Böylece Hz. Nuh zamanında bilinen dünya olan Mezopotamya'nın sular altında kaldığı açıktır."
Hz. Nuh'un gemisinin tufandan sonra karaya oturduğu yer ile ilgili tartışmaların nedeninin ise Tevrat'ın Yaratılış bölümünde 'Gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat dağlarına oturdu' ifadeleri olduğunu kaydeden Arpa, buradaki Ararat dağlarının gemi için belirli bir yeri göstermekten ziyade Urartuların toprakları içinde yer alan dağlar silsilesine işaret ettiğini kaydetti. Arpa, "Nitekim M.Ö. 900-600 yıllarında Van Gölü merkezli hüküm süren Urartular, Mezopotamya'da bulunan Asurlular'a komşu ve rakip bir krallıktır. Urartular günümüz Ermenistan ve Azerbaycan Batı kesimi ile İran'ın Urmiye bölgesini ve Dicle Nehri'nin kuzeyini içine alan bir coğrafyadır. Dolayısıyla Ararat dağlarından söz eden Tevrat'taki ifadeler, Cudi Dağı'nı da içine alan geniş bir alana yayılmış dağları ifade etmektedir. İşte bu nedenle Tevrat'ın Yaratılış bölümündeki 'Ararat dağları' ifadesi, Arami ve Süryani çevirilerinde Van Gölü'nün güneydoğusunda bulunan Ture Kardu yani 'Kürdistan'ın dağları' olarak çevrilmiştir. Bu konu ile ilgili en açık ifade ise Kur'an-ı Kerim'de 'Sular çekildi ve gemi Cudi'de karaya oturdu' (Hud Suresi, 11/44) ayetinde geçen Cudi ismidir. Ararat dağları, Van Gölü'nün güneyinden başlayıp Cudi Dağı'nın da bulunduğu Dicle Nehri'ne kadar uzayan dağ silsilesi olarak düşünüldüğünde Tevrat ve Kur'an-ı Kerim'deki ifadelerin birbiriyle örtüştüğü görülür." şeklinde konuştu.
ERTAŞ: BÜTÜN İŞARETLER CUDİ'Yİ GÖSTERİYOR
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Kasım Ertaş ise Cudi Dağı'nın tüm Ortadoğu ve Mezopotamya'da İslam h'kimiyetinin kurulduğu yedinci yüzyıldan itibaren İslam coğrafyacıları tarafından Hz. Nuh'un gemisinin karaya oturduğu yer olarak kabul edildiğini söyledi. Cudi Dağı ve çevresinin, tufan ve Hz. Nuh'un yaşamı ile ilgili günümüze kadar ulaşan birçok olguya sahip olduğunu anlatan Ertaş, "Mevcut belgelerin yanında, Hz. Nuh'un gemisinin Cudi'ye indiğine tanıklık edecek mahiyette tarihi rivayetler, şehirler, ziyaret yerleri ve makamlar da bulunmaktadır. Tufandan sonra geminin Cudi'ye indiği ve Hz. Nuh'un yaşamını Cudi etrafında devam ettirdiğinin işareti sayılabilecek belirgin unsurlar var." dedi.
Arpa ile Ertaş'ın yaptığı araştırmada geminin Cudi'de olduğunu gösteren bulgulardan bazıları ise şöyle: Cudi Dağı, Mezopotamya'nın en yüksek dağlarından biridir. Tufanın önemli safhalarının anlatıldığı Kur'an-ı Kerim'de Hz. Nuh'un gemisinin Cudi'ye ineceği tufan devam ederken belirlenir. Çünkü Hz. Nuh tufan sırasında gemide bulunurken "Rabbim beni bereketli bir yere indir" (Müminun Suresi, 23/29) sözleriyle Allah'a duada bulunur. Sonunda Hz. Nuh'un duasına karşılık olarak "Selam ile nice bereketlere kavuşmak üzere yanındakilerle beraber gemiden in" (Hud Suresi, 11/48) vahyi Allah tarafından indirilir. Bundan böyle bu dağ, cömertlik anlamına gelen 'Cudi' adını alır."
Cudi Dağı'nda 2 bin metrenin üzerinde olan dört doruk vardır. 2017 metre yüksekliğindeki bir doruğun üzerinde "Nuh peygamber ziyaret tepesi" yer alır. Ziyaret tepesinin ortasında etrafı taşlarla çevrili bir alan ise "Sefine" yani gemi ismiyle bilinir. Gemiden inen Nuh ve beraberindekiler Cudi Dağı'nın eteğinde "Semanin" yani Seksenler köyü adında bir köy kurmuş ve yanındakilerle beraber buraya yerleşmiştir.
Şırnak isminin esas hali olan Şera Nuh, zamanla Şehri Nuh ve Şırnex ve son olarak da Şırnak haline gelmiştir. Şera Nuh kelimesi Süryanicede "Nuh istirahat etti, isk'n etti" cümlesinin isimleşmiş halidir.
Cizre'nin kuruluşu da Hz. Nuh tufanından sonraya denk gelmektedir. ilçede Yafes Mahallesi vardır. Yafes tufandan sonra insanlığın soyundan geldiği Hz. Nuh'un üç oğlundan biridir. Cizre'de vefat eden Hz. Nuh'tan sonra onun çocukları ve tufandan kurtulan diğerleri hayatlarına Mezopotamya bölgesinde devam etmişlerdir. İşte bu nedenle Cizre'ye en yakın yerleşim yerlerinden biri konumunda olan Bazebday'ın kuruluşu Hz. Nuh'a ve çocuklarına dayanır, günümüzde ise buranın ismi İdil olarak değiştirilmiştir. Tarihi kayıtlara göre Hz. Nuh, Bazebday'ın güzel iklimi ve tatlı sularını beğenmesinden dolayı tufan sonrası yaşamının bir kısmını burada sürdürmüştür. Bazebday şehri tufandan kurtulanlarla yakın bir ilişki içinde olmasından dolayı şehrin güneyinde eski bir yapı olan "Kasru'l-Kuvel" isminde bir kasır vardır. Ayrıca kuvel ismi şehrin mahallelerinden birine verilmiş ve "Kuvel Mahallesi" geçen yüzyıla kadar kullanılagelmiştir. Bu isimlerde dikkatleri çeken "kuvel" ismi Süryanice bir kelime olup gemi manasına gelmektedir.