Kur'an-ı Kerimin sıra olarak 59. Suresi iniş sırası olarak 101. Sure olan Haşr Suresi, Medine döneminde inen bir suredir. 24 Ayetten oluşan bu sure adını ikinci ayetinde yer alan "elHaşr" kelimesinden alır. Haşr kelimesi toplamak anlamına gelir. Bu Surede başlıca; Mekkeli müşrikler ile ittifak yapan Nadîroğulları'nın Medine'den sürülmesi olayı anlatılır.
21. لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ خَاشِعاً مُتَصَدِّعاً مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِؕ وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
22. هُوَ اللّٰهُ الَّذٖي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِۚ هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحٖيمُ
23. هُوَ اللّٰهُ الَّذٖي لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزٖيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُؕ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
24. هُوَ اللّٰهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىؕ يُسَبِّـحُ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ
21. Lev enzelnâ hâżâ-lkur-âne 'alâ cebelin leraeytehu ḣâşi'an mutesaddi'an min ḣaşyeti(A)llâh(i)(c) ve tilke-l-emśâlu nadribuhâ linnâsi le'allehum yetefekkerûn(e)
22. Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ hu(ve)(s) 'âlimu-lġaybi ve-şşehâde(ti)(s) huve-rrahmânu-rrahîm(u)
23.Huvallâhullezî lâ ilâhe illâ huve-lmeliku-lkuddûsu-sselâmu-lmu/minu-lmuheyminu-l'azîzu-lcebbâru-lmutekebbir(u)(c) subhâna(A)llâhi 'ammâ yuşrikûn(e)
24. Huvallâhul hâlikul bâriul musavviru lehul esmâul husnâ, yusebbihu lehu mâ fî-ssemâvâti vel-ard(i)(s) vehuve-l'azîzu-lhakîm(u)
21. Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, onu Allah korkusundan titremiş ve paramparça olmuş görürdün. İşte bu misalleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
22. O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır; duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilir. O rahmândır, rahîmdir.
23. O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır; egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir, güven sağlayan ve kendisine güvenilendir, görüp gözeten ve yönetendir, üstündür, iradesine sınır yoktur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah onların yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir.
24. O, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerdekiler ve yerdekiler hep O'nu tesbih ederler. O üstündür, hikmet sahibidir.
21. Hemen bütün milletlerin edebiyatlarında heybetin, sağlamlığın ve yüksekliğin sembolü olarak yer alan ve yeryüzünde başı göğe değen yegâne coğrafî unsur gibi düşünüldüğünden insanların tasavvurlarını çokça etkilemiş olan dağ motifi üzerine kurulu bir temsile yer verilmektedir. Âyetin sonunda belirtildiği üzere burada herkesin anlatılmak istenen mânayı kolayca kavrayabilmesi için somut bir örnekten yararlanılmıştır; asıl amaç, Kur'an'ın içerdiği mesajın önemini ve ona muhatap olan insanın ne büyük sorumluluk altında bulunduğunu vurgulamaktır. Bu örnekle ilgili açıklamaları şöyle özetlemek mümkündür: Şayet bir dağa insana verildiği gibi şuur verilmiş olsaydı o heybet timsali eğilmez dağ bile Allah'ın sıfatlarını bilmenin ve sorumluluk duygusunun sonucu olarak O'nun azameti, kudreti ve evrendeki mutlak egemenliği karşısında sonsuz bir saygıyla eğilirdi; ama bununla kalmaz, O'na kulluk etmek için kendini parçalardı. İnsanlar ise genellikle omuzlarındaki yükü hissetmemek için direnmekte ve gaflet içinde ömürlerini tüketmektedirler. Burada dikkat çeken bir husus, yine âyetin sonunda ifade edildiği üzere, bu örnekten sonuç çıkarmanın da yine insana, daha doğrusu onun muhakeme yeteneğini kullanmasına bağlı olmasıdır (benzer bir temsil için bk. Ahzâb 33/72; Kur'an'ın âyetleri üzerinde düşünme gereği hakkında bk. Sâd 38/29).
22.- 23.- 24. Cenâb-ı Hak, "Allah" ismini en başa koyarak kendisinin bazı isim ve sıfatlarını özellikle anmakta, ardından en güzel isimlerin kendisine ait olduğunu hatırlatmaktadır.
Kulluk bilincine erişmiş olanların taşıması gereken Allah korkusuna değinen 21. âyetin açıklaması mahiyetindeki bu âyetlerde bile önce Allah Teâlâ'nın birliğine, sonra ilminin sınırsızlığına, hemen bunların ardından da rahmet ve şefkatinin enginliğine yer verilmesi, Yüce Rabbimizi diğer isim ve sıfatlarını da unutmadan, ama her şeyden önce sevgi, şefkat ve bağışlayıcılık nitelikleriyle düşünmemiz ve bizim de bütün yaratılmışlara karşı bu tavrı öncelememiz gerektiğini gösterme açısından dikkat çekicidir.
"En güzel isimler" diye çevirdiğimiz 24. âyetteki esmâ-i hüsnâ terimi, "Allah Teâlâ'nın en güzel niteliklerine ve en mükemmel anlamlara delâlet eden isimleri" demektir (bilgi için bk. A'râf 7/180; "Allah" hakkında bk. Bakara 2/255; "Rahmân" ve "rahîm" hakkında bk. Fâtiha 1/1). Genellikle birden fazla mâna ile açıklanan esmâ-i hüsnâdan 23-24. âyetlerde geçenler için verilen başlıca anlamlar şöyledir:
a) Melik: Egemenliğin mutlak sahibi, görünen ve görünmeyen âlemlerin yegâne mâliki, b) Kuddûs: Her türlü eksiklikten uzak, mutlak kemal sahibi, yaratılmışların tasavvur ve tasvirine sığmaz, kutsî, c) Selâm: Esenlik kaynağı, esenlik veren, selâmete çıkaran,
d) Mü'min: Güven sağlayan, kendisine güvenilen, vaadine itimat edilen, gönlünü imana açanlara iman veren, kendisine güvenenleri korkudan emin kılan, e) Müheymin: Görüp gözeten, yöneten ve denetleyen, evrenin mutlak hâkim ve yöneticisi, f) Azîz: Üstün, yenilmeyen, mutlak güç sahibi, yegâne galip, izzet ve şanın asıl sahibi ve kaynağı,
g) Cebbâr: İradesine sınır olmayan, murat ettiğini her durumda icra edebilen, hükmüne ve etkisine karşı direnilemeyen, yaratılmışların halini iyileştiren, yaraları saran, dertlere derman olan, erişilemez, yüceler yücesi, güç ve azamet sahibi, h) Mütekebbir: Büyüklüğü apaçık olan, azametini ortaya koyan, büyüklük ancak kendisine yaraşan, büyüklükte eşi olmayan, ı) Hâlik: Takdir ettiği gibi yaratan, i) Bâri': Örneği olmadan yaratan, yaratmanın bütün evrelerindeki inceliklerin asıl kaynağı, j) Musavvir: Biçim ve özellik veren, yarattıklarının maddî ve mânevî, duyularla algılanan ve algılanamayan bütün şekil ve hususiyetlerini belirleyen, k) Hakîm: Bütün işleri ve buyrukları yerli yerince olan, hüküm ve hikmet sahibi.
Sûre –ilk âyetinde olduğu gibi– göklerde ve yerde bulunanların hepsinin Allah'ı tesbih ettiği, O'nun azîz ve hakîm olduğu belirtilerek sona ermektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 303-304