Hayıflanıyoruz ya 'Nerede o eski ramazanlar' diye. Aslında ramazan her yıl aynı ancak bizler değişiyor, ramazan ayının ruhunu, maneviyatı hissedemiyoruz. Bunun en güzel tahlilini Ahmet Haşim, Gurebahane-i Lâklâkan isimli eserinde Müslümanların zaman bilincindeki değişimi anlattığı, okuyanın zihninde edebi bir tat bırakan Müslüman Saati yazısında dile getirmişti. Haşim'i okuyunca ramazanın değil Müslüman'ın herhangi bir gününün de eskisi gibi olmadığını açıklıkla anlayabiliyoruz.
Ahmet Haşim, bugün pek de bilinmeyen Müslüman Saati yazısında İstanbul'u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan en tesirli istilaların başında yabancı saatlerin hayatımıza girişi olduğunu söyler. Haşim burada, zamanı ölçen alet olarak saatten söz etmez, bizzat zaman kavramının değişiminden söz eder ve şöyle der: "Eskiden kendimize göre yaşayışımız, düşünüşümüz, giyinişimiz ve kendimize göre dinden, ırktan ve ananeden hayat alan bir zevkimiz olduğu gibi, bu hayat üslubuna göre de 'saat'lerimiz ve 'gün'lerimiz vardı.
Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi. Zaman sonsuz bahçe ve saatler, orada açan, kâh sağa, kâh sola meyleden, güneşten rengârenk çiçeklerdi..."