Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu'nun (DEHB) akademik ve sosyal alanda pek çok zorlanmalara sebep olabilen ve hayat boyu sürebilen nörogelişimsel bir bozukluk olduğunu belirten Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar, "Bu rahatsızlığın üç farklı tip belirtisi vardır: dikkat eksikliği, dürtüsellik ve hiperaktivite. Dikkat eksikliği dediğimizde, konstantre olmakta güçlük çekmek, dikkatini sürdürememek, çok çabuk sıkılmak, unutkanlık, göz teması kuramamak, özel eşyaları sık sık kaybetmek ve sık sık hata yapmak gibi belirtiler akla gelir. Hiperaktivite dediğimizde, fazla haraketlilik, yerinde oturamamak, hızlı konuşmak, karşısındakini dinleyememek gibi belirtilere bakabiliriz. Dürtüsellik içinse, düşünmeden haraket etmek, sabırsız olmak, tepkilerini kontrol edememek gibi belirtilere bakmak gerekiyor. Tabi gördüğünüz gibi bu saydığımız beliritlerin bazıları çocukların normal gelişimsel süreçleri içinde de olabilen bazı belirtiler" şeklinde konuştu.
YENİ DİKKAT EKSİKLİĞİ "KELEBEK KUSURU"
Yapılan yeni çalışmalarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu'nun Dikkat Eksikliği ve Hiperlink Bozukluğu adında yeni bir türününün tanımladığını belirten Sayar, "'Hiperlink' internet dünyasında bir sayfadan diğer sayfaya gitmek için kullanılan linklere verilen isim. Günlük konuşmalarda "bağlantıya tıklamak", "linke tıklamak" şeklinde de kullanılıyor. Bu tip dikkat eksikliği, çocukların ekranlardan bir şey okurken ya da öğrenirken kelebekler gibi o bağlantıdan diğerine uçmaları ile tanımlıyor. Kelebek gibi uçuşan dikkat belirli bir konu üzerinde derinleşemediği için öğrenme için gerekli olan süre ve odaklanma gerçekleşmiyor. Alandaki yeni araştırmalar bu uçuşmaya "kelebek kusuru" diyorlar. "Kelebek kusuru" okunan şeylerin bir bütün olarak anlam kazanmasını engelliyor ve bilgi kırıntıları olarak havada asılı kalmasına sebep oluyor" dedi.
"EKRANSIZ GEÇİRİLEN SÜRELER DİKKAT DAĞINIKLIĞINDAN KORUR"
Dikkat dağınıklığının tüm türlerinden korunmanın en etkili yolunun ekransız geçirilen süreler olduğuna dikkat çeken Sayar, "Çocukların henüz beyin gelişimleri tamamlanmadığı için ekranların olumsuz etkilerini çok daha fazla yaşıyorlar. Araştrmalar küçük çocukların en çok etkilenen grup olduğunu gösteriyor. Bu yüzden, her ne kadar çocukların bazen sessiz ve uslu durmaları için televizyonu açıyorsak ya da telefondan/tabletten oyun oynamalarına izin veriyorsak da bunları yapmamalıyız. Onun yerine oyuncaklar, boya malzemeleri ile oynamalarına ve arkadaşları ile oyunlar yaratmalarına teşvik etmemiz gerekiyor. Çocukların öğrenme süreçleri de yetişkinlerden çok farklı. Biz bir şeyi izleyerek ve okuyarak da öğrenebilirken küçük çocuklar ve özellikle bebekler sosyal öğrenmeye yatkınlardır. Yani diğer insanlarla etkileşim halindeyken çok daha sağlıklı ve hızlı öğrenirler. Ekran karşısında izlenilen şey eğitici bir içerik olarak hazırlanmış olsa bile "izlemek" pasif bir eylemdir. Beynimizdeki hücreler "kullan ya da kaybet" prensibine göre çalışır. Yani özellikle çocukluğun ilk yıllarında uyarılmayan beyin hücreleri budanır ve sonrasında da hiçbir zaman tam olarak gelişmez. Ekranlarsa ne kadar renkli ve eğlenceli görünürse görünsün bu etkileşimi sağlayamazlar. Bu yüzden küçük çocuklar için en sağlıklı öğrenme, başka insanlarla (akranları ya da diğer yetişkinler) birlikte olduklarında gerçekleşir" diye konuştu.
"SINIR KOYDUĞUNUZDA ALTERNATİF KAPILAR AÇIN"
Çocuklara ekran konusunda sınır koymak gerektiğine de değinen Sayar, şunları söyledi: "Çocuklara sınırlar koyulduğunda onlara geriye kalan zamanlarını verimli harcamaları için alternatif kapılar açmak gerekiyor. Alternatif vermediğimizde sınırların etkinliği azalır. Araştırmalar gösteriyor ki ebeveynler çocuğun evdeki ekran sürelerini kontrol altına alabilseler de alternatiflere yönlendirilmeyen çocuklar evde olmadıkları sürelerde yine ekranlara vakit geçirecek alanları bulmaktalar. Bu yüzden çocukları gelişimsel seviyeleri, ilgileri ve yeteneklerine göre farklı alanlara kanalize etmemiz gerekiyor. Okullardaki spor ya da aktivite kulüpleri, dışarıda verilen çeşitli kurslar gibi seçeneklere yönelmek iyi bir fikir olabilir. Burada kritik nokta çocuğu sizin seçtiğiniz bir alandan ziyade kendi seçtiği alan yönelmesine izin vermektir. Çocuklara sınırlamalar koyarken en önemli şey çocuk ile olan ilişki ve iletişim. Araştırmalar çocuklarımızla ilişkilerimiz iyi olmazsa sözümüzü dinleme olasılıklarının azaldığını gösteriyor. Bir arkadaşımızla nasıl sohbet ederek, dinleyerek, onun dünyasını merak ederek, birlikte zaman geçirerek, paylaşarak iyi bir ilişki kuruyorsak çocuklarımızla da bunları yapmamız gerekiyor. Çocuklarımızla onların ilgilendiği şeyler hakkında sabırla ve ilgiyle, yargılamadan, öğütler vermeden dinleyip sohbet edebilirsek çocuklarımızla aramızdaki bağlar güçleniyor. Aile içi bağlarımızı kuvvetlendirecek zamanlar yaratıyor olmamız gerekiyor. Böylece aramızda daha yumuşak, güvenli ve çatışmasız ilişkiler kuruluyor ve tüm sorunlar daha rahat çözüme ulaşıyor."