Türkiye'de akran zorbalığı her geçen gün artıyor. TÜBİTAK destekli 62 ilde akran zorbalığına yönelik yapılan araştırmaya göre zorbalık yapma oranlarını ilkokulda yüzde 36, ortaokulda yüzde 57 ve lisede yüzde 61 olarak sıralandı. Zorbalığa uğrama oranları ise ilkokulda yüzde 69, ortaokulda yüzde 72 ve lisede yüzde 68 olduğu ifade edildi. Bu oranlara bakıldığında yaklaşık 10 milyon çocuk akran zorbalığına maruz kalıyor. SABAH, alanında uzman psikologlara akran zorbalığını, öğretmenin, ailenin ve çocuğunun bu durumla nasıl baş etmesi gerektiğini sordu.
"FİZİKSEL, SÖZEL VE İLİŞKİSEL ZORBALIK GÖZLEMLENİYOR"
Uzman Psikolog Gül Demiray, ilk olarak akran zorbalığı türlerine değinerek zorbalık hakkında şu bilgileri aktardı: "Zorbalık, güçlü bir bireyin veya grubun kendini savunamayan güçsüz olarak görülen başka bir bireye ya da gruba bilerek, zarar vermek amacıyla psikolojik veya fiziksel yönden tekrarlayıcı bir şekilde baskı uyguladığı ve mağdurun kendisini koruyamayacak durumda olduğu saldırganlık türüdür (Pişkin, 2002). Zorbalık olabilmesi için güç eşitsizliği olmalı ve isteyerek zarar verme amacı gütmelidir. Zorbalar genellikle saldırgan, dürtüsel davranan bireylerdir. Mağdurlar ise duyarlı, sakin, düşük benlik algısı olan, kendilerine ilişkin olumsuz duyguları olan bireylerdir. Okulda yalnız ve terkedilmiş hissederler. Okullarda fiziksel zorbalık, sözel zorbalık, ilişkisel zorbalık olarak farklı türlerde zorbalık gözlemleniyor. Fiziksel zorbalık, kurbana vurmak ya da tekmelemek gibi davranışları içerirken kurbana ait bir eşyayı almayı ya da zarar vermeyi de ele alır. Sözel zorbalık ise karşıdaki kişiyi kelimeler yoluyla incitmeyi- isim takma, küçümseme, ısrarla sataşma- işaret eder. İlişkisel zorbalık, belirli bir kişiyi dışlama konusunda diğer akranlarını ikna etme çabalarına ve kurbanları yalnızlaştırmaya işaret eder. Bu tür zorbalık sözel zorbalık davranışıyla ilişkili olup çocuklar diğerleri hakkında çirkin dedikodular yaydıkları zaman meydana gelir. Fiziksel, sözel ve ilişkisel akran zorbalığı türleri dışında diğer zorbalık türleri; cinsel ve siber akran zorbalığıdır. Cinsel zorbalık, zorbanın kurbana karşı yaptığı cinsel saldırı, taciz vs gibi davranışları içerirken siber akran zorbalığı ise teknolojiye bağlı olarak ortaya çıkan zorbalık türüdür. Siber zorbalık, diğer kişilere zarar vermek amacıyla, bir birey ya da grup tarafından cep telefonları, email, internet sitesi gibi haberleşme araçlarıyla uygulanabiliyor."
"KURBAN OLMAYA EĞİLİMLİ HALE GELİYOR"
Ailelerin akran zorbalığına uğrayan çocukları ile nasıl ilgilenmelerine yönelik Demiray, "Çocukların sosyal ve duygusal gelişim alanında çocuk ve aile arasındaki güçlü bağlanma önemli bir unsur. Çocukların ebeveynleri ile olan ilişkilerinin kaliteli olması ve güvenli bağlanmanın gerçekleşmesi akran iletişimini olumlu yönde etkiler. Araştırmalarda, ebeveynleriyle güvenli bağ oluşturan çocukların akranlarıyla olan ilişkilerinde sınırlarını koruyabildiklerini ve bu nedenle zorba davranışlara maruz kalmaktan veya bu tür davranışlar sergilemekten kaçındıklarını belirtiliyor. Eğer çocuklar ebeveynleriyle kaçınma tipi güvensiz bağlanma oluşturuyorsa, başkalarına karşı güven duygusunun az olduğu, onlardan saldırgan davranışlar gelebileceğini bekledikleri ve bu nedenle akranlarıyla saldırgan ilişki geliştirerek zorba olabilecekleri öne sürülüyor. Ayrıca ebeveynleriyle dirençli tip güvensiz bağlanan çocuklar, başkalarına bağımlı ve kendine güveni az olma eğilimdedirler. Bu çocuklar akranların zorbaca davranışlarının hedefi olmakta ve kurban olmaya eğilimli hale geliyor." dedi.
"RUHLARINI İNCİTEN ŞEYLERİ FARK EDEBİLMELERİ ÖNCELİKLİ"
Demiray sözlerine devam ederek akran zorbalığı hakkında ailelerin neler yapması gerektiğine dair şu bilgileri aktarmayı sürdürdü: "Ailelerin çocuklarını hangi aile tutumuyla yetiştirdikleri, onlarla nasıl etkili iletişim kurdukları, bu davranışları ve özellikle sınır tanımama karşısında neler yapabildikleri ve çatışma yaşadıklarında çatışmayı nasıl çözdükleri üzerine düşünülebilinir. Bu süreçte ailelerin çocuğun ne hissettiğini iyi anlamaya çalışmaları ve ruhlarını inciten şeyleri fark edebilmeleri önceliklidir. Çocukla baş başa zaman geçirerek çocuğunu iyi tanıması, sorunlarını, tepkilerini, beklentilerini iyi bilmesi, çocuğun yaşadığı problemlerin üstesinden gelebilmesi açısından önemlidir. Çocuğa yardımcı olunurken, duygularını kabul etme, kendisini sevme, ona zaman ayırma, gayretini destekleme ve kendi olması için cesaretlendirme kilit noktalardır. Çocuğun onu destekleyen arkadaşlarının olması, kendini yalnız ve bir kenara itilmiş hissetmemesi, ona kendini daha güçlü hissettirecek ve problemlerle baş edebilmeyi kolaylaştırır. Bu nedenle ebeveynler çocuğun arkadaş edinmesine yalnız kalmamasına özel bir önem vermelidir. Çocuğun kendisine değer veren arkadaşlarının bulunmasının, onun için bir güç pek çok zorlukla mücadelede bir destek, sıkıntılı anlarında bir terapi anlamına gelir. Bir kenara itilmemeli, yaşadıkları problemlerden ötürü suçlanmamalı, başının çaresine baksın mantığıyla hareket edilmemelidir. Kabul görmek herkesin hakkıdır."
"ÇOCUKLARIN DUYGULARINI ANLAMALI"
Öğretmenlerin neler yapması gerektiği konusunda Demiray, "Çocukların duygularını anlama, karşılıklı olarak duygularını paylaşma ve tartışma, çocuğun hassasiyetlerine, tutkularına değer verme, çocuğun korktuğu konularda tekrar güvenini sağlama diyebilirim. Problemlerin temel çözüm noktası, eleştirilmeden dinlenerek problemin küçümsenmemesi ve öğretmenin her zaman yanında olduğunu çocuğun hissetmesidir. Zorbalık olayları hakkında sorgulamak yerine ilgi alanları ve başarıları üzerinde konuşulabilir. Bu sayede öğretmen çocuğa bakarken problemli veya zorba bir çocuktan daha fazlasını gördüğünü hissettirir. Problemin ne olduğu iyi belirlenir, çocuğun problemi dolayısıyla ne tür sıkıntılar yaşadığı ne tür endişelerinin olduğu iyi anlaşılırsa çocuğa uygun çözümlerin neler olabileceği üzerinde duralabilinir ve aileleriyle de birlikte karşılaşabilecek her tür problemle mücadele etmek daha kolay ve daha etkili olur."
"DEPRESYON, KAYGI VE DÜŞÜK BENLİK ALGISI GÖSTERİYORLAR"
Demiray tedavi yöntemleri açısından "Akran zorbalığı konusunda zorba ve mağdurların yaşadığı psikolojik sorunlara bakıldığında yapılan araştırmalarda, zorbalığa uğrayan öğrencilerin uğramayanlara göre daha fazla depresyon, kaygı ve düşük benlik algısı gösterdikleri görülüyor. İlk ve orta öğretim dönemine denk gelen yaşlarda olan çocuklarla yapılan başka bir çalışmada ise lise dönemindeki mağdur ve zorba/mağdurların depresyon ve kaygı belirtilerini daha fazla gösterdikleri bildiriliyor. Akran zorbalığına uğrayan öğrencilerin, uğramayanlara göre kendilerini daha fazla yalnız hissettiği, benlik algılarının daha düşük olduğu, daha fazla depresyon, kaygı hissettikleri ve daha fazla saldırgan oldukları gözlemleniyor. Başka bir araştırmaya bakıldığında, lise öğrencilerinde mağdur olan öğrencilerin benlik algısının düşük, utangaç ve içe dönük oldukları bulundu. Okullarda, zorbalığı tanıma, çatışma çözme, stresle başa çıkma gibi gruplar açılarak, çocukların sosyal ve duygusal alanda yaşadıkları zorluklarla baş etmeleri kolaylaşıyor. Ruh sağlığı uzmanlarına yalnızca mağdurlara destek vermeleri için değil zorbalık davranışları gösterenleri tedavi etmeleri için de başvurulduğu görülüyor. Çocuğun psikolojik açıdan sağlıklı bir gelişme ve büyüme dönemi geçirebilmesi için bireysel terapi desteği söz konusu. Genel olarak çocuğun güvende hissetmesine ve kabul edildiğini anlamasına yardımcı olur." dedi.
"ZORBALIĞA UĞRAYAN ÖĞRENCİLERİN YARDIM İSTEMESİ KOLAYLAŞTIRILMALI"
Uzman Klinik Psikolog Kevser Karaköse Türk, akran zorbalığı ve öğretmenlerin neler yapması gerektiği hakkında bilgiler aktardı. Karaköse Türk, "Akran zorbalığı, çocuk ve ergen akran gruplarında duygusal, fiziksel ya da sosyal yönden zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranışlardır. Ne kadar istenmese de maalesef okul ortamlarında sıkça karşılaştığımız bir durumdur. Öğretmenler dönem başında bu konuya zaman ayırarak öğrencilere zorbalık kavramını anlatmalı. Sınıfında hangi davranışların zorbalık olarak kabul edileceğini öğrencilerine net olarak söylemeli. Bu davranışların niçin yapılmaması gerektiğini ve karşıdaki kişide nasıl bir etkiye sebep olacağını açıklamalı. Zorbaca davranışların muhtemel sonuçları hakkında sınıfla konuşup tartışmalı. Öğretmen zorbalığa uğrayan öğrencilerin yardım istemesini kolaylaştırmalı. Araştırmalara göre öğrenciler en çok korku ve kaygı sebebiyle susuyor." dedi.
"ÖĞRETMEN, ZORBALIĞA KARŞI UYANIK OLMALI"
Karaköse Türk, çocuklarla öğretmenlerin iletişimde neler yapılması gerektiği hakkında şunları söyledi: "Öğretmen, yardım istemenin en doğal hakları olduğunu anlatmalı. Ulaşılabilir olmalı. Öğretmen zorbalığa karşı uyanık olmalı ve hemen fark etmeli, duruma müdahale etmeli. Burada "çocuktur, olur böyle şeyler" deyip görmezden gelmek telafisi zor hasarlara sebep olabilir. Zorbalığa şahit olan çocuk ve ergenleri duruma sessiz kalmak yerine mağdurlara destek olmaya teşvik etmeli. Ve en önemlisi, çocukların psikososyal becerilerini geliştirmeli, onlara dayanışma, yardımlaşma ve insan onurunu koruma ile ilgili bilgi ve beceriler kazandırmalı."
BİREYSEL PSİKOTERAPİ VE GRUP TERAPİSİ ÖNERİLİR.
Ailelerin neler yapması gerektiği ve tedavi yöntemlerini anlatan Karaköse Türk," Aile çocuğu suçlamadan, şefkatle yaklaşmalı. Çocuğun duygularını dinlemeli ve yanında olduğunu ifade etmeli, hissettirmeli. Çocuğun güvenli bir ortamda olduğunu ve korunduğunu hissettirmeli. Çocuğun özgüvenini artırmak için pozitif geri bildirimler vermeli. Okul yetkilileriyle görüşerek durumu paylaşmalı ve çözüm önerileri istemeli. Profesyonel destek almak için gerektiğinde bir uzmana başvurmalı. Bireysel psikoterapi ve grup terapisi önerilir. Özgüvenin güçlendirilmesi, sosyal ve duygusal becerilerinin geliştirilmesi ilk hedeflerdir. Ciddi ve uzun süreli akran zorbalığı vakalarında, mağdur çocuk ve gençlerde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), depresyon veya anksiyete gibi duygusal sorunlar geliştirebilir. Bu durumlarda da mevcut psikolojik probleme uygun (ilaçlı ve ilaçsız) tedavi metotları uygulanır." ifadelerini kullandı.