Türk Coğrafya Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi, emekli coğrafya öğretmeni 63 yaşındaki Fügen Dede, çocukluğundan itibaren yolculuklara duyduğu ilgiyi ve keşfetme arzusunu SABAH'a anlattı. Dede, "İlkokulda iki şehir, üç öğretmen değiştirdim. En sevdiğim yerler otogar ve tren istasyonlarıydı. Çünkü oradan hep yeni bir yerlere gidiyorduk. 2005 yılında başlayan ve 45 gün süren ilk büyük yolculuğumdan sonra, 80'den fazla ülke gezdim. Yolda olmak bana çok şey kattı, dünyayı keşfetmek bir yaşam biçimi oldu" diyerek seyahatlerin kendisi için bir tutkuya dönüştüğünü belirtiyor. Çocuk yaşlarda başlayan yolculuk merakı, yıllar içinde bir yaşam biçimine dönüştü. 2005 yılında öğretmen arkadaşlarıyla birlikte İstanbul'dan yola çıkarak İran, Pakistan, Hindistan ve Nepal'i kapsayan tamamı kara yoluyla 45 günlük bir yolculuğuna çıkan Dede, "Everest Trekking'i bile yaptık. Yorulduk ama her anına değdi" diyor. O günden bu yana zamanını ve bütçesini her denkleştirdiğinde yeni rotalara doğru yola çıkıyor.

"ASLA DÜNYAYI GEZMEKTEN KORKMAYIN"
Seyahate olan ilgisini hiç kaybetmeyen ve gezdiği yerleri keşfetmek için sıkı bir hazırlık süreci geçiren Fügen Dede, "20 yılda 80'in üzerinde ülkeye gittim. Bazılarına 10 kez gitmişliğim var. Nepal gibi. Yani doya doya gezdim," diyerek uzun yıllar boyunca dünyayı gezme tutkusunu dile getirdi. Dede, gezilerini planlarken seyahat acentesi kullanmadığını ve her ülkeye gitmeden önce kapsamlı araştırmalar yaptığını belirtti. "Öncesinde okudum, araştırdım, sıkı bir çalışmadan sonra rotamızı çizdik ve uyguladık," diye ekledi. Yabancı dil konusunda pek iyi değilim. İşimi görecek kadar İngilizcem ve çokça heyecanım var," diyen Dede, dil engelini aşmanın, cesaret ve heyecanla mümkün olduğunu vurguladı. Seyahati, dünyanın dört bir yanında insanlarla tanışmak ve kültürleri keşfetmek için bir fırsat olarak gören Dede, "Asla dünyayı gezmekten korkmayın. Bu ülkede yaşamış insanların, başka ülkelere gitmekten korkmaları kadar anlamsız bir şey yok" şeklinde konuştu. Dede, yaşadığı yolculukların ona birçok ilginç, hoş, tehlikeli, keyifli, şaşırtıcı ve inanılmaz anılar kazandırdığını belirtti.

"HAYATIMI HİKAYELERE DEĞİL YOLCULUKLARA ADADIM"
"Aynı kültürü, duyguları ve tutkuları paylaşan insanlar bir araya geldik. Birlikte gezmeye başladık," diyerek seyahatin yalnızca bir bireysel deneyim değil, aynı zamanda bir toplum oluşturma süreci olduğuna dikkat çeken Dede, yakın zamanda Türk Coğrafya Kurumu ile gelen talepler doğrultusunda, üniversiteden sınıf arkadaşı Hülya Gürcü ile birlikte gezme tutkunlarına danışmanlık yapmaya başladıklarını belirtti. Seyahatin önemini de şu sözlerle dile getirdi: "Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler yalnızca bir sayfasını okurlar." Bu ifadeye kesinlikle katıldığını söyleyen Dede, hayatta gerçek mutluluğu ve refahı bulmanın yolunun eğitime ve kültüre yatırım yapmaktan geçtiğini belirtti. Dede, seyahatin ve kültürün bir yaşam biçimi olduğunu ve bunun tercih meselesi olduğunu söyledi, "Ben tercihimi bu yönde yaptım. Para, altın, mücevher, pahalı giysiler hiç önemli olmadı benim için. Deneyimlerimi, hikayelerimi, anılarımı, hayallerimi önemsedim. Keyif aldığım bir yaşamı tercih ettim." Bunun için büyük paralar harcamaya gerek olmadığını, ekonomik seyahatin de mümkün olduğunu belirtti.

AFRİKA SINIRINDA DÖRT KADIN; BABUN SALDIRISI, YANARDAĞ PATLAMASI, SAYISIZ TEHLİKE...
Dünyanın dört bir yanında seyahat eden Fügen Dede, yolculuklarında zaman zaman tehlikeli ve zorlu anlar yaşadığını ancak hiçbir zaman pes etmediğini söyledi. "Bazen doğa olayları, bazen toplumsal olaylar, zaman zaman da bürokrasiden kaynaklanan sıkıntılar olabiliyor. Dikkatli olmazsanız eşyalarınız çalınabilir," diyen Dede, Kenya'da safari sırasında bir babun saldırısına uğradıklarını aktardı. Zorlukların aşılmak için var olduğunu vurgulayan Dede, "Bunlarla baş ederseniz kendinize güveniniz artıyor," ifadelerini kullandı.

En tehlikeli seyahatlerinden birinin 2008 yılındaki Doğu Afrika gezisi olduğunu belirten Dede, özellikle Etiyopya'dan Kenya'ya geçiş sürecinin oldukça sıkıntılı geçtiğini anlattı. "Biz dört kadın yola çıktık. Aslında ulaşım aracı yoktu. Güç bela bir araç kiraladık. Kenya sınırında bir arkadaşımızın pasaportunda giriş damgası olmadığı fark edildi. Kavga gürültü Etiyopya'dan çıktık," diyen Dede, Kenya'ya ulaştıklarında yerli halkın büyük bir merakla etraflarını sardığını söyledi. "Kenya'ya giriş yaptığımız yer bir köydü ve insanlar canlı olarak ilk kez beyaz kadın görüyorlardı. Tüm köy başımıza toplandı," dedi. Nairobi'ye kadar taşlı araziden kamyonetle gittiklerini, yolda lastik patladığını belirten Dede, Ekvador'da bir yanardağ patlamasına tanık olduklarını, Nepal'de dağlık bölgede gece karanlıkta iki saat yürümek zorunda kaldıklarını ve aynı ülkede hükümet darbesi sırasında yaşadıklarını da anlattı. "Unutulmaz güzellikler ve heyecanlar da yaşadık tabii. Ama her zaman güvenlik konusunda dikkatli olduk. Birinci öncelik güvenliktir," diyerek, deneyim ne olursa olsun tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini vurguladı.

"OTANTİK KÜLTÜRLER DAHA DERİN VE ETKİLEYİCİ"
Özellikle modernizme teslim olmamış toplumların çok daha özgün ve ilginç olduğunu vurgulayan Dede, "Giyim kuşam, yemekler, sosyal yaşam, insan ilişkileri, törenler ve ritüeller çok daha otantik. Varanasi ve Nepal'de ölü yakma törenleri, Hindistan'daki festivaller, İran'da Kerbela anmaları, Bolivya'da düğün törenleri ve Meksika Chiapas'ta Zapatista eylemleri gibi deneyimler kültürel zenginliğin en çarpıcı örnekleri," dedi. En çok etkilendiği ülkeler arasında Nepal, Hindistan, Vietnam, Uganda, Küba, Meksika, İran, Sri Lanka, Bolivya, Peru, Polonya, Nikaragua, Guatemala, Fas, Ekvador ve Kırgızistan'ın yer aldığını söyleyen Dede, bu ülkelerin özgünlüklerini koruma çabalarının ilham verici olduğunu ifade etti.