"ÇIRPINIRDI KARADENİZ" AZERBAYCAN-TÜRKİYE ORTAK MİLLÎ KÜLTÜRÜNÜN SİMGESİ
Karadeniz hakkında pek çok eser kaleme alındığını ancak bunların hiçbirinin "Çırpınırdı Karadeniz" kadar çok sevilmediğini kaydeden Barmanbay, "Peki, bu eserin söz yazarı şair Ahmet Cevat'ın Azerbaycanlı olduğu yeteri kadar biliniyor mu? Azerbaycan'da doğup Türkiye'de büyüyen, 1990'lı yıllardan itibaren ise her iki coğrafyayı saran "Çırpınırdı Karadeniz"; Azerbaycan-Türkiye ortak millî kültürünün, tarihinin, edebiyatının ve musikisinin simgesi hâline gelmiştir. Bununla birlikte, Ahmet Cevat, Türk toplumu tarafından yeterince tanınmamaktadır" değerlendirmesinde bulundu.
AZERBAYCAN MİLLÎ İSTİKLAL MARŞININ YAZARI
"Çırpınırdı Karadeniz" türküsünün güftesinin Ahmet Cevat'a, bestesinin ise Üzeyir Hacıbeyli'ye ait olduğunu Azerbaycan ve Türkiye'deki yeni neslin, Sovyetler dağıldıktan sonra keşfettiğine değinen Barmanbay, "Bu dönemden itibaren Ahmet Cevat'ın adı, Türkiye'de yeniden duyulmaya başlar. Azerbaycan millî istiklal marşının yazarı Ahmet Cevat'ın en az "Çırpınırdı Karadeniz" kadar tanınmayı ve sevilmeyi hak eden pek çok şiirleri vardır. Millet ve ümmet karşısındaki sorumluluklarımızın farkındalığıyla, hayatını ve eserlerini Türk dünyasına adayan bu şehit şair hakkında azıcık da olsa bilgi sahibi olmalıyız. Böylece doğumunun 130. yılında Ahmet Cevat'ı anmakla, ona olan vefa borcumuzu ödeyebiliriz" dedi.
TÜRKÇİLİKLE SUÇLANARAK ŞEHİT EDİLDİ
Ahmet Cevat Ahundzade, 5 Mayıs 1892 tarihinde Gence iline bağlı Şemkir ilçesinin Seyfali köyünde dünyaya gelmiştir. Erken yaşlarında babasını kaybedince annesiyle birlikte Gence'ye taşınmıştır. Eğitimini, ileride tüm hayatını yönlendirecek olan "Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriye" adlı hayır kurumunun yeni usul okulunda görmüştür. Balkan Savaşlarında Osmanlı Ordusu sıralarında savaşmış, Birinci Dünya Savaşı döneminde Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriye üyesi olarak Kars, Ardahan, Erzurum, Rize, Trabzon, Artvin, Batum gibi bölgelerde köy köy gezerek yardım faaliyetlerinde bulunmuştur. Ahmet Cevat, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-1920) döneminde edebiyatta yeni millî şiirin en parlak çağının yaşanmasını sağlayan şairlerdendir. Eğitim alanında çalışan şair, Sovyet döneminin "Repressiya" adlanan "aydın kıyımı"na maruz kalmış, Turancılık ve Türkçülükle suçlanarak 1937'de kurşuna dizilip şehit edilmiştir.
İSTANBUL ŞİİRİ EN HÜZÜNLÜ ESERLERDEN
20. yüzyılın başlarında Türk halklarının karşılıklı edebî ve sosyo-politik ilişkilerinin gelişmesinde Ahmet Cevat'ın çok önemli hizmetleri olduğunu ifade eden Barmanbay, makalesinde şu ifadelere yer verdi: "Şaire göre eğilmez bir başa sahip Türk; Kâbe kadar kutsal saydığı Turan'ın her bir taşının gölgesi karşısında başından geçmeye hazır olmalı ve Turan'ın her bir taşına tazim etmelidir. Şairin hayalindeki Turan'ı kuracak olan tek güç ise Türkiye'dir. Çünkü gerçekten de 20. yüzyılın başlarında Osmanlı devleti; Azerbaycan, Tatar, Başkurt, Kazak, Özbek, Uygur vb. Türk halkları için kelimenin tam anlamıyla bir Mekke timsalindeydi. Ahmet Cevat'ın, Birinci Dünya Savaşında İstanbul'un işgali münasebetiyle yazdığı "İstanbul" şiiri, bu konuda yazılan en hüzünlü eserlerdendir"
HEM YAŞAM BİÇİMİ HEM DE ESERLERİNİN KONUSU HEP GÜNCEL KALACAK
"Azerbaycan Bayrağına" şiirinin bayrak hakkında yazılan en güzel edebî örneklerden biri olmakla beraber, Azerbaycan'ın Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğunu en ince, en hassas, en nahif duygularla anlatan muhteşem bir sanat eseri olduğu kaydedilen makalede, "Günümüzde, Türkiye'nin barış güçlerinin dünyada giderek daha etkin olduğu bir dönemde, Türk askerinin barış misyonunu anlatan bu şiirler, güncelliğini korumaktadır. Bu şiirlerin bestelenerek Türk marşları arasında yer alması, askerî musiki alanına önemli katkılar sağlayacaktır.İdeallerinin bir kısmı hayata geçmiş, tamamının gerçekleşmesi ise yarınlara kalmış olan şairin hem kendi yaşam biçimi hem de eserlerinin konusu hep güncel olarak kalacaktır. Hayatını ve edebî sanatını Türk dünyasına adayan Ahmet Cevat, doğumunun 130. yılında sadece Azerbaycan'ın veya Türkiye'nin değil, tüm Türk dünyasının millî şairi olarak anılmalıdır" denildi.