Onur Taşçıoğlu, "Herkese bir şeyler öğretmeye çalışırdı. Öğretirken de söylemeyi sevmez küçük mesajlar verirdi. Hayatı yaşatarak gösterir ve ona göre eğitirdi. Biz 3 kardeşiz, hepimizin karakterleri ve sevdikleri şeyler farklıydı. Babam da bizi kalıplara sokmak yerine kendini bize göre şekillendirirdi. Biz ona değil, o bize uyan taraf olurdu. Bize hiç 'Şu mesleği seç, şöyle yap' demedi. Bizi seçimlerimizde hep özgür bıraktı. Bizimle çocuk oldu. Biz büyüdükçe o da bizimle büyüdü." dedi.
EN BÜYÜK AŞKI: MESLEĞİ
Babasını tarif ederken doğuştan olacak yeteneklere sahip olduğunu söyleyen Taşçıoğlu, "Babam zor tanıların adamıydı. Hiçbir zaman test sonuçlarıyla karar veren bir adam değildi. Kulağı stetoskop görevi görürdü. Elleriyle hastalığı bulmaya çalışır sonra test yaptırırdı. Hatta hastanın gözlerine baktığında hastalığını anlayabilirdi. Mesleği ise onun en büyük aşkıydı. Hastaları ve öğrencileri onu hastaneye bağlayan en büyük değerlerdi." İfadelerini kullandı.
HAYATI SANAT ESERİ GİBİYDİ
Babasından hayranlıkla bahseden Taşçıoğlu; "Özellikle resme ve dansa meraklıydı. Hayattan o kadar zevk alırdı ki onun hayatı bir sanat eseri gibiydi. Uzaktan kısıkta olsa bir müzik sesi duysa kimseye aldırmaz dans ederdi. Eski İstanbul manzaralı tabloları severdi. Hatta hocalığı, doktorluğu, giyim de sanatı ve tabloları gibi renkliydi. Tiyatroyu, sinemayı da çok severdi. Bir film izlediyse derste mutlaka öğrencileriyle paylaşırmış, onlara ne düşündüklerini sorarmış." şeklinde konuştu.
ADININ VERİLDİĞİ HASTANE DE KENDİSİ GİBİ RENKLİ
Babasının fular takma alışkanlığıyla ilgili şunları söyledi: "Aslında ben çok fular takardım, sonra babam da takmaya başladı. Sadece fularları değil, giydiği kıyafetlerde hep rengârenkti. Uyumuna bakmazdı, onun için önemli olan ne hissederek giydiğiydi. Babamın adının bir hastanede yaşatılıyor olması da ailemiz için büyük bir sorumluluk ve gurur kaynağı. Adının verildiği hastane onu yansıtıyor, onun gibi renkli bir hastane olmuş." dedi.
HAYALLERİNİ YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR
Onur Taşçıoğlu, babasının en büyük hedefinin iyi bir hekim olduğuna dikkat çekerek, "Babam başarılı bir doktor, sevilen bir hoca, baba oldu. En büyük mutluluğuysa hayallerinin gerçekleştiğini görmekti. Öğrencilerine bakarken gözleri ışıldardı. Hayatının son anına kadar öğrencileriyle birlikte olmak ve herkese yardım etmek isterdi. Öyle oldu hatta bunun da ötesine geçti diyebiliriz. Çünkü yoğun bakıma girerken tüm ilaçların üzerinde denenmesini istedi. Vefatından sonra ilaçların hangi aşamalarda yararlı olduğu ve hangi ilacın kullanılması gerektiği bilgisine ulaşılmış oldu. Yani vefatından sonra bile birçok insanın hayatına dokundu. Babamın adına Anadolu'daki köylerde okullar kütüphaneler yapıldı, çocuklar teknolojiyle tanışsın diye bilgisayarlar dağıtıldı, eğitim bursları verildi. Hatta Afrika'da su kuyuları açıldı, doğayı güzelleştirmek adına fidanlar dikildi. Bu sayede hala hayallerini yaşamaya devam ediyor." açıklamasında bulundu.
PROF. DR. CEMİL TAŞÇIOĞLU KİMDİR?
Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu, 1952'de Rize'de dünyaya geldi ve henüz 2 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındı. Liseyi Marmara Koleji'nde dereceyle bitiren Taşçıoğlu, İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi'ni de dereceyle kazandı. Mezuniyet sonrası mecburi hizmet için gittiği Şanlıurfa'da 6 yıl hekimlik yaptı. Taşçıoğlu, yıllar sonra döndüğü İstanbul'da, mezunu olduğu İÜ Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Kliniği'nde ihtisasa başladı ve sırasıyla iç hastalıkları uzmanı, doçent ve profesör unvanını aldı. Türkiye'de resmi olarak 11 Mart 2020'de açıklanan Kovid-19 pandemisinde ilk teşhisi koyan ve sonraki günlerde aynı hastalıktan hayatını kaybeden ilk doktor oldu. "Ulu çınar" olarak da nitelendirilen Taşçıoğlu, aynı zamanda hocaların hocası, hastalarının stetoskop kulaklı doktoru olarak da anılıyor.