"Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
(...) Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
Kaçakçıya, Soyguncuya, Hayına...
(...) Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki..."
Ahmed Arif, "33 Kurşun" şiiriyle anlatıyor onların öyküsünü... Sınırda, evlerine ekmek götürmek için ölüme meydan okuyan "kaçakçılar" bu şiirin dizelerinde sanki can buluyor... Yüzölçümü ile Türkiye'nin en büyük altıncı ili olan Van'ın, 320 kilometrelik İran sınırındaki köylerde, güneşin batışı ile birlikte heyecanlı bir koşuşturmaca başlıyor. Atlar eyerlenip, "celikan" adı verilen 50-60 kilogramlık mavi bidonlar atların üzerine boş olarak yükleniyor. Yüzler poşularla kapatılıyor. Ayaklarda lastik ayakkabılar. Atlıların hedefi sınırın öte tarafı yani İran... Birkaç saat içerisinde boş bidonlar, sınırdaki İran köylerinde dolularıyla değiştiriliyor. Eğer şanslılarsa sağ salim evlerine dönüp, Van, Ağrı, Hakkâri gibi illerde satılan mazotlarından 20-30 liralık bir kazanç elde etmenin mutluluğunu yaşıyorlar.
HER ŞEY BİR "CELİKAN" İÇİN
Köylerin denizden yüksekliği 2 bin 200 metrenin üzerinde. Kaçak akaryakıt daha doğrusu mazot, dağların arasında yılın 8-9 ayı karlar altında kalan bu köylerin en önemli geçim kaynağı haline gelmiş. Yıllardan beri, kalabalık ailelerini bu yolla geçindirebildiklerini anlatıyorlar. Köylerde mazot kaçakçılığından sabıkası olmayan yok gibi. Onlar için son 5 yıla kadar her şey yolunda gitmiş. Yakalanmışlar, atlarına ve mazotlarına el konulmuş, mahkemelerde para ve hapis cezalarına çarptırılmışlar ama en azından canlarından olmamışlar. Şimdilerde ise ölüm korkusuyla sınırı geçiyorlar. İran askerlerinin hedefi haline gelen köylüler hem canlarından, hem de atlarından olma tehlikesini göze almak zorundalar. Gazete sayfalarının bir köşesinde kısa haber olarak yer alan kaçakçıların ölümleri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün şubat ayında İran'a yaptığı ziyaret sırasında da gündeme gelmişti. Gül'ün uyarılarına rağmen ölümler devam ediyor. SABAH olarak, sınır köylerinde yaşanan ölümlerin, kararan hayatların, tüm yaşananlara rağmen adeta ölümle dans ederek, bir "celikan" mazot için hayatlarını tehlikeye atanların hikâyelerini araştırdık. O sınır köylerinde, geride yetim kalan gözü yaşlı çocukların, dul kalan kadınların, çocuğunu kaybeden anne ve babaların, çocuğunu göremeden ölenlerin, mayına basıp gözlerini kaybeden nişanlısı ile evlenmeyi göze alanların inanılmaz ve insanın yüreğini acıtan öyküleri ile karşılaştık. Kaçak yollarla, atlarla Türkiye'ye getirilen mazotun izini sürdük. Bir sınır kapısının açılması hepsinin ortak dileği ve umudu...
ABİ ASKERE GİTTİ O ÖLÜME
Bin 500 kilometreyi bulan bu sınır yolculuğundaki ilk durağımız Özalp ilçesine bağlı Damlacık Köyü oldu. Bölgede Reşkan diye bilinen bu köy, sınıra 2 kilometre mesafede. 100 haneli köyde, 800 kişi yaşıyor. İran ve Türk sınır karakollarını köyden çıplak gözle görmek mümkün. Yüksek dağların arasındaki köyden İran'a, 2 saatte gidip gelinebiliyor. Köyün bulunduğu dağın eteklerinde yer alan bir evin kapısını çalıyoruz. 2010'un eylül ayında, henüz 15 yaşındayken arkadaşı ile birlikte mazot için gittiği sınırda hayatını kaybeden Taner Kurucan'ın 12 yaşındaki kardeşi Mehmet Senar karşılıyor bizi. Gözleri görmeyen 70 yaşındaki Yusuf Kurucan ile Başi Kurucan'ın 9 çocuğundan biri Taner. Evin büyük oğlu Yıldırım askere gidince, ailesinin geçimini sağlayabilmek için mazota gitmeye başlamış. Taner geçen yıl İran askerlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmiş.
BİDONLAR GENÇLERİN KANI
Yaşanan ölümlerden sonra at sayısı 600'lerden 50'ye kadar düşmüş. Köylüler "O bidonlar bizim gençlerimizin kanıdır" diyor. Mazot kaçakçılığı yaptığı için para cezası alan 40 yaşındaki, 6 çocuk babası Erşan Bilmez, "Mazot ölüm oldu artık" diyerek, şunları söylüyor: "Genellikle, 20-25 kişilik gruplarla gidiliyor. Korku olmaz olur mu? Bu yıl en az 20 kişi öldü. Mayını, teli, kurşunu var. Şans önemli ama bunun sonu yok." İran askerleri tarafından sınırda yakalanan 32 yaşındaki Refik Koç da, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: "Üzerimizdeki her şeyi alıp, atlarımızı öldürdüler. 4 atım öldürüldü. İran askerleri Türk tarafında öldürüyor. Bu olayın ardından 9 bin 600 lira para, 1 yıl da hapis cezası verildi. Şimdi kara kara çoluk çocuğumu nasıl geçindireceğimi düşünüyorum."
İRAN ASKERİ VURDUĞUNDA 15 YAŞINDAYDI
Gece arkadaşıyla birlikte gittiği sınırda İran askerlerinin açtığı ateşle ağır yaralanıp, kaldırıldığı hastanede yaşama gözlerini yuman Taner'in geride bir tek, geçen yıl girdiği SBS'ye ait giriş kartı ve onun üzerindeki fotoğrafı kalmış. Gözleri görmeyen acılı baba Yusuf Kurucan, "Bizim için mazota gidiyordu. Gitmekten başka çaresi yoktu. Her seferinde başına bir şey gelmesinden korkuyordum. Korktuğumuz başımıza geldi. Yokluk zor" sözleriyle özetliyor içinde bulundukları çaresizliği.
BÜLENT ERGÜN / MEHMET YAMANDAĞ