Ağabeyim Yolspor'da oynuyordu, ben de orada başladım. Takımın maskotu gibiydim. Yolspor'da antrenman yaparken, kaleci gelmemişti. Bana, 'Altay kaleye geç' dediler. İki top kurtardım, hoşuma gitti. Anneme, "Kaleci mi olayım, oyuncu mu olayım?' diye sordum. Annem, 'Valla oğlum sen kaleci ol. Sen yaparsın' dedi. Evde de mesela yatağa filan atlıyorum. Oradan alaka kurdu sanırım. Ankaragücü'ne transfer olduğum dönem duygusaldı. İlk kez ailemden ayrılıyordum. Ankara-Bursa arası bayağı mesafe var. Aileni özlüyorsun. Hastalanıyorsun bazen… Kendi başına bir şeyleri atlatıyorsun. İnsan genç yaşta olgunlaşıyor.
MAÇI KAFAMDA OYNUYORUM
ÇOCUKKEN açıkçası çok fazla maç izlemiyordum ama Fenerbahçe'ye karşı bir ilgim vardı.
MAÇI her zaman önce kafamda kurarım. Yan top geliyor mesela, ben tutuyorum. Kafamda oynuyorum. Yatakta kulaklığı takarım ve başlarım maçı oynamaya.
MİLLİ FORMA HİSSİYATTIR
MILLİ forma bir duygudur, hissiyattır. Söz konusu Milli Takım olunca benim için hiçbir yaş kategorisinin önemi yok.
ÖNCELİKLi hedefim Fenerbahçe camiamıza kupalar kazandırmak, burada şampiyonluklar yaşamak. Sonrasında farklı bir kulübe gitmek.
VOLKAN abiyle, daha doğrusu Volkan hocamla aramız çok iyi. Daha çok abi-kardeş gibiyiz.
BİR ANI
BIR gün AVM'de yürüyorum. Dükkândan yaşlı bir amca çıktı, 'Altay' diye seslendi. 'Ya ben maçlarınızı izliyorum. Fenerbahçeliyim. Geriden çok pas yapıyorsunuz. Çok fazla pas yapmayın, uzun vurun' dedi. 'Valla abi ben buradan idmana gideceğim. Ersun hocamla konuşurum; ona göre bir taktik yaparız' dedim. O da 'Tamam' yaptı. Ertesi gün ben iki tane uzun top atayım, eminim ki, 'Bak gördün mü ben demiştim' diyecektir o abi…