Mustafa Kemal Atatürk'ün lafının altından geçer girerdim çocukluğumda, gençliğimde, Ankara'da 19 Mayıs Stadı'na.. Öğrendim. Ezberledim.
Sindirdim. İlkem oldu. "Ben de" dedim.
"Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" demişti, Atam!. Ezberlemiştim. Sonra yurdun pek çok kentinde maçlara gittim. Ordaki stat kapılarında da ayni laf vardı.
"Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim!" Şimdi ne 19 Mayıs Stadı kaldı, ne de o laf!.
..Ve aslında sevilecek "ahlaklı" futbolcu da pek kalmadı.
Geçen hafta, üç "büyük" takımımızın üç güya "büyük" futbolcusunu izlerken, utandım.
Resmen utandım..
"Atam bizi affet.. Artık izinde değiliz" dedim, içimden. Şimdi de dışımdan diyorum.
Beşiktaşlı Burak, Fenerbahçeli Emre ve Galatasaraylı Ömer, yüzümü kızartan adamlar oldular..
Burak!.
Bir santrfor olarak yeteneklerini tartışmam bile.. Senin kadar gol atan, attıran (Asist) ve arkadaşlarına gol yolları açan (Sağa sola deparlarla koridor yaratma, rakip savunmayı dağıtma) bir forvet dünyada az. Hem kafa, hem de iki ayakla şutların müthiş.
Oyunun her anında, savunmaya desteksin. Sahada basmadık yer bırakmıyorsun. Bu ülkenin 4 büyüklerinin dördünde de oynadın, ama hiç birinde kalıcı olmadın. O- lama- dın!.
Bu sene Beşiktaş'a gelirken, başta Çarşı taraftar gurubu nasıl muhalefet etti sana..
Neden sevilmiyorsun Burak, hiç düşündün mü?. Neden Beşiktaş seyircisi sana "Hırsız Burak" diye bağırıyordu?.
Çünkü, gerçekten "hırsız"sın Burak!. Spor ahlakını çalıyorsun..
Amacın gol atmak değil, hakem aldatmak.. Gol atmaya değil, rakipten adam attırmaya heveslisin sanki.
Olmadık faulü hakeme yutturup çaldırmak, olmadık kartı hakeme yutturup çıkarttırmak, olmayan penaltıyı kazanmak, rakipten adam attırmak seni mutlu ediyor sanki..
İhtiyacın mı var bunlara Burak!.
Senin gibi bir Süper Star, bu kadar alçalır mı?.
Bu hafta Beşiktaş'ı değil, seni seyrettim. Hayır attığın harika golü ve iki harika asistini değil, hakeme yutturmak için yaptıklarını.. Yutturdun da. Rakibin arkasından koşarken, ayağını geriden ona kendin taktın, sonra da çelme yemiş gibi önüne uçtun. Hakem de yedi. Faulü aldın..
Çok mu mutlu oldun Burak?.
Hakem aldatmak sana zevk mi veriyor?.
Ama adın öylesine sahtekara çıkmış mı, gerçekten haklı olduğun penaltı pozisyonlarında bile, hakemler artık düdük çalmıyorlar. Penaltıyı görmemek hata onlar için.. Ama yutmak, bir futbolcunun oyununa gelmek, meslek ayıbı.
Şüphede olduklarında, ilk şıkkı tercih edip "Devam" diyorlar.
Yani "Hırsız" Burak artık kendine ve takımına zararlı oluyor..
Neden böyle oldun Burak!.
Çünkü seni uyaran ne Teknik Direktörün oldu, ne de yöneticin. Onlara puan getiriyor ya sahtekarlıkların. Susup oturuyorlar, her kulüpte..
Sonra hakemler!. Hak ettiğin "Hakemi aldatma" hareketine sarı kart daha birinci dakikada çıkmaya başlasa, muma dönersin.
Üçüncüsü medya.. Yani biz!.
Bu rezil yanın, bu utanç huyunla mücadele edeceğimize, "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" diyen Atamızın sözlerini bas bas bağıracağımıza ne yapıyoruz?.
Bakın ülke medyasının Amiral Gemisi Hürriyet Futbol Konseyi'nin İki Tam Sayfa "Hafta analizleri"ne.. Seçmişler, sıkılmadan..
Spor Servisi Müdürü, bu ülkenin en Olimpik Spor Yazarlarından Mehmet Arslan..
"Haftanın Futbolcusu: Burak Yılmaz" En kıdemli, deneyimli spor yorumcularından İlker Yasin..
"Haftanın Futbolcusu: Burak Yılmaz" En ünlü Televizyon Spor Sunucu ve Yorumcusu, bu ülkede Spor Ahlakı'nın simgelerinden, dostum, kardeşim, canım, benim spor yazarı yaptığım Gündüz Tekin Onay'ın oğlu Güntekin Onay..
"Haftanın Futbolcusu: Burak Yılmaz" Sen, bu medyanın, bu hakemlerin ve bu yöneticilerin yarattığı bir kurban, bir Frankenstein canavarı oldun Burak!.
Üç "Utanç" adamı.. Burak.. Emre.. Ömer!..
Bu ülkenin yetiştirdiği en büyük futbolculardan biri.. Ama değerini en başta kendisi bilmediği için, başkaları da bilmedi ve tıpkı Burak gibi o da sevilmedi.
Sevilmeme sebebi, bir türlü kontrol altına alamadığı öfkesi.. Aslında bu bir ruhsal rahatsızlık.. 20. yüzyılın ikinci yarısında çok konuşulur, çok rastlanır oldu. Tıp fakültelerine ders, doktorlar için ihtisas konusu oldu.
Emre'nin aslında başından beri psikolojik yardıma ihtiyacı vardı. Ama "Ben her şeyi bilirim" diyen Teknik Direktörler, hele bizde "Mentör" diye bir insana gerek duymadıklarından, Emre futbol ömrünü, zaferleriyle değil, utançlarıyla sürdürdü.
Ama bu hafta onu "Üç Utanç Adamı" içine almam, öfkesi değil, çok ama çok ucuz, ama çok ama çok rezil bir aldatmacayı hakeme yutturup, hayatını tıpkı kendisi gibi bu işten kazanan bir meslektaşını oyundan attırmasıydı.
Emre rakibi ile bir hava topuna çıktı.
Hava topuna çıkarken, eller yana ve yukarı açılır. Bunu cin gibi bilen Emre, "Yüze darbeye sarı kart" yorumunu da biliyordu.
Bir bildiği daha vardı tabii. "Sarı kartlar VAR'a gitmez!." İki futbolcu arasında temas bile olmadığı halde, havadan yere inerken iki eli ile yüzünü tutup, "Tokat yemiş" gibi boylu boyunca çime fırlattı kendisini ve kıvranmaya başladı.
Oscarlık oyunculuk!.
Hakem "Yedi" ve anında "İkinci Sarı"dan kırmızı!.
Rakip 10 kişi kaldı.
Ali Koç'un darmadağın ettiği Fener'de yönetici mi var ki, ne tribünde, ne kenarda..
Yanına kar kaldı, yaptığı.. Belki tebrik bile edilmiştir, soyunma odasında..
Medya Emre'yi bir de göklere çıkardı. O pozisyonda hakeme "Ben dirsek vurmadım" demiş..
Yahu biz maçı izledik.
Hani, nerde o hakeme gidip konuştuğu sahne?.
Vardı da beIN mi yayından kaçırdı?.
Kaldı ki, mesele dirsek değil. Futbolda dirsek dirseğe mücadele vardır. Ama pozisyon gereği dirsek başka yere gelir, ya da basarsa, faul verilir, o kadar.
Sarı kartın kesin olduğu pozisyon "yüze vurmak"tır..
Emre "Yüzüme vuruldu" şovunu ve sahtekarlığını yaptı ve medyam bu Emre'yi, sırf Fenerli olduğu için göklere çıkardı.
Peki o maçta MHK'nın gözlemcisi, Federasyonun temsilcisi yok mu?.
Sahtekarlığı görmediler mi?. Neden sahtekar, onların raporuyla ceza heyetine sevk edilmedi?. Neden kırmızı gören Malatyalı milli futbolcu (ki Malatya düşme hattında savaşıyor) Gökhan, bu hafta zerre kusuru yokken cezalı da sahtekar ödül gibi, oynayacak?.
Nerde medya?. Nerde Futbol Teşkilatı?.
Nerde, hak, hukuk, adalet!. Olsaydı, bu maç hatta tekrar edilirdi..
Seni de bu düzen yarattı Emre..
Sen de bir Frankenstein canavarısın!.
Üç "Utanç" adamı.. Burak.. Emre.. Ömer!..
Sevgili Ömer,
Seni "Üç Utanç Adamı" arasına koydum, ama ötekilerden ayırdım. Çünkü sen onlara göre çok gençsin ve büyük takım kariyerine başlamadın bile.. Bu yüzden "Sevgili Ömer" dedim sana.. Yazdığım da ağabey nasihati..
Çünkü sevdiğim bir futbolcusun.
Takımın için, oynadığın her an elinden geleni yapıyorsun. Yeteneklisin ve komple bir futbolcusun. Fatih Hocam seni sahiplense bugün, ülkenin en gözde futbolcularının başında geliyordun. Ama o adeta harcamak ister gibi davrandı sana.. Olacağın kadar olamadın.
Ama olacaksın Ömer!. Sen kendine güven ve yolunda devam et..
Sana çok ama çok kızdığım bir yanın var..
Teneffüste maç yapan küçük çocuklar gibi, en küçük darbede kendini yere atarak ağlayan ve "Örtmenim bak uf oldu" diyen çocuklar gibisin..
Futbol sert oyun. Tabii darbe alacaksın..
Tabii düşeceksin..
Ama eğer Galatasaray'da, Büyük Takımda oynuyorsan, maçı kazanması gereken bir takımın futbolcusu isen, oyunu durdurmanın ve soğutmanın, oynamak isteyen değil, sahaya oynatmamak amacıyla çıkan karşı tarafa yaradığını bileceksin.
O zaman, gerçekten acı içinde olsan da, aldığın darbelere direnerek mücadeleye devam edeceksin. Düşersen, hemen ayağa fırlayacaksın ki, oyun kesilmesin..
Bu hafta beni utandıracak kadar fazla yaptığın, yerde kıvranma ve hakeme "Bak uf oldu Hocam" diye ağlama numaralarını bırak Ömer. Galatasaray futbolcusuna yakışmıyor.
"Erkek" ol, Ömer!. Sportmen ol!. Örnek ol!.