LEVENT TÜZEMEN: Şifre Van Persie!
Advocaat Fenerbahçe'nin başında 6 maça çıktı ve hala iskeletini kuramadı. Neden bu arayış?
Advocaat'ın en büyük sorunu kadro tercihinde istikrarı yakalayamaması... Hollandalı hoca sürekli arayış içinde olduğundan Fenerbahçe her maça farklı 11 ile çıkıyor. Zorya maçının ikinci yarısında oyuna giren isimler ilk 11'de olmalıydı. Özellikle Van Persie maça kafadan başlamalıydı. Fenerbahçe'nin üstünlük kurduğu ve rakibe baskı uyguladığı ikinci yarıda en büyük etken Van Persie idi... Hollandalı güçsüz olabilir ama rakip defans önünde top tuttuğu için Fenerbahçe hücuma çok adamla çıkmayı ikinci yarıda başardı. Sow duvar olmasını bilmediğinden ilk yarıda Fenerbahçe rakipten kontraatak yememek için defans güvenliğini ön plana çıkardı.
Fenerbahçe'nin eksiği nerede?
Fenerbahçe hala orta alanda oyunu yönetecek ve yönlendirecek oyuncunun sıkıntısını yaşıyor. Advocaat, Salih'e güvenmiyor. Ozan Tufan, Mehmet Topal ve Souza üçlüsü rakipten top çalan, rakibi karşılayan ve çok koşan bir yapıya sahipler. Ama topu kullanma becerileri, oyunu ters yöne çevirmeleri konusunda kapasiteleri ve yetenekleri sınırlı. Advocaat, 10 numara olarak Van Persie'yi kullanmak zorunda. Çünkü Hollandalı yıldız, Souza-Topal-Tufan üçlüsü ile Sow arasında takımın hücuma etkili kalkması için pas istasyonu olabilecek tekniğe ve kaliteye sahip. Alper Potuk, Stoch gibi oyuncular topsuz oyunu bilmiyorlar. Zaten bu iki oyuncu çıktıktan sonra Fenerbahçe etkili olmaya başladı. Yani Advocaat için iki şifre var: a- Kadro istikrarı. b- Van Persie olmazsa olmaz...
Gidenlerin yeri doldu mu sizce?
Gökhan ve Caner artık Beşiktaş'ta... Geriye dönüp bakmamak lazım. Ama bu ikili ile Hasan Ali-Şener ikilisi arasında futbolun oyun zekası olarak çok büyük fark var. Hasan Ali-Şener fazla bindiriyorlar ama finalde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Advocaat milli takımda da sol bek oynayan İsmail'i kazanmalı, kalitesini tartışmayacağın Van der Wiel'in de performansını yukarı çekmek için çalışmalı. Çünkü tekniği yüksek, dikine hızlı gidebilen ve güçlü olduğunda da sıfıra inip etkili ortalar yapabilen bir kalite Van der Wiel.
GÜRCAN BİLGİÇ: Beraberliğe sevinmek!
İstikrarın temelinde her zaman bir plan yatar. Bunu belirleyecek ve stratejiyi oluşturacak olan teknik direktördür. Kadrosunun yeterliliğini denetler ve uygulanabilecek taktiğe karar verir. Yapılmak istenenler ile bunları yapacakların paralellik taşıması planın elbette ana noktasıdır. Sistemi oluşturacak olan futbolcuların beceri çıtasıdır.
Bunları yazmamın nedeni; F.Bahçe'nin yaratıcı olmayan bir orta saha kurgusunda pozisyon üretemeyeceği bu kadar açıkken ve belli olmuşken, değişim adına farklı bir kurguya bir türlü gerçekleştirmemesinden. Zorya gibi düz bir takım bile sadece yakın baskı ve temaslı oyun ile bu orta sahayı pes ettirdi. Oyunun dengede geçmesini sağlamaları bir tarafa, Fenerbahçe'yi uzun top tuzağına da düşürdüler. Moussa Sow'un tek yüksek top alamaması da, oyunu öne taşıyamamak adına handikaptı. Pas kalitesi bu kadar düşük bir orta ile adam eksiltmeyen, top tutamayan bir forvet hattı birleşince, gol atmak için o "tesadüf" anını beklemek zorunda kalmak sürpriz değil.
Her şey bir tarafa, görece grubun en zayıf takımına karşı alınacak bir galibiyet, Fenerbahçe'yi ligde de başkalaştırabilirdi. Takımın kendine güvenmeye, "yaparız" demeye şiddetle ihtiyacı var çünkü. Üretebildiklerini anladıkları anda, risk almaktan da kaçınmayacaklardı.
İkinci yarı başlarken Ozan - Salih değişikliğindeki mantığı da anlamadım. İki aynı oyuncunun yanına, üçüncüyü koydu Advocaat. İyi-kötü oynuyor tartışması bir kenara, hangi oyuncu için "bir şeyler yapar" diye düşünürsünüz; Salih mi, Josef mi, Ozan mı? Moussa Sow hangi performansıyla ilk on biri haketti veya Emenike ile Van Persie'nin yedek kalma nedenlerinde ne yatıyor?
Takım içindeki dayanışmasını yitirmiş, oyun lideri olmayan, oyun aklı ortaya koyamayan bir ekip var ortada. Bu problemleri çözmeden, zaten saha içini de halledemezsiniz. "O'nu alalım-bunu verelim" ile ortaya çıkanı görüyorsunuz. Kjaer'in golüyle gelen beraberlik bunları çözmez. Ama çözüm adına bir nefes aldırır. Koca Fenerbahçe'yi böyle bir beraberliğe sevinmek zorunda bırakanların bu duruma müdahil olmadıkları görüyoruz. Aslında maç sonrasında onları konuşturtmak lazım.
ERMAN TOROĞLU: Ne futbol oynuyor, ne keyif veriyor
Bir tarafta büyük rakamlarla kurulu bir takım, diğer yanda küçük bütçeli hiç tanınmamış bir takım. Bizim takımlarımız "Biz tanınıyoruz" diye kendi kendilerine hava yapıyorlar. Dün akşam iki değişik takımın maçını izledik. Birisinde bireysel çabalar var, hiçbir organizasyon yok, "Saldım çayıra mevlam kayıra" sistemi var! Diğer tarafta 11 kişinin oynadığı, herkesin birbirine yardım ettiği, bütün yükün eşit paylaşıldığı bir ekip var. Yani kestirmeden, birisi takım, diğeri top oynamaya çalışan bir grup...
Avrupa'da maçlara çıkınca bazı takımlarımız şunu söylemeye başladılar; Avrupa bizi istemiyor, onun için hakemler de ona göre düdük çalıyorlar. Peki dün akşam 3 dakika uzatma verip, 6 dakika oynatan hakeme ne diyecekler? Rakibin 75'ten sonra gücü düşmeye başladı. Bu da doğal... Peki bu gücü düşen takıma karşı Fenerbahçe ne yaptı? Teknik Direktör Advocaat her geçen dakika "+1" forvet ekledi ve gol atmaya çabaladı. Rakip acemi ve amatör olmasa, araya top soksalar, hızlı çıksalar Fenerbahçe'yi 75'ten sonra 3'lük yaparlardı. Ama bu rakip şimdi İstanbul'da Fenerbahçe için daha tehlikeli olacaktır. Çünkü Fenerbahçe'nin üzerine kafadan gitmeyecek, bekleyip kontratak yapacaklar.
Sarı-lacivertlilerde hala aynı dert var. Takımı oyun içinde idare edecek bir beyin yok. Fazla forvet almakla bu işi halledemezsin. Fazla forvet alıp, oynatayım dediğin an, bunu biraz güçlü takıma yap seni perişan eder. Fenerbahçe'nin işi zor. Bu pozisyondan nasıl yırtarlar, nasıl kurtulurlar teknik direktörün işi. Sarı-lacivertlilerin şansı bu Avrupa maçını zayıf bir rakiple oynadılar. Önümüzdeki lig maçı da şu anda iyi durumda olmayan Kasımpaşa'yla... Peki Fenerbahçe'de işler iyi olur mu? Şu görüntüde zor.
90 dakika düşünün Fenerbahçe'nin organize bir atağı var mı? Bir-iki tane gol pozisyonuna girdiler tamamen şişirme pozisyonlar. Biri Sow'un önüne sekti, diğeri başkasının önüne. Peki takım olarak Fenerbahçe futbol oynuyor mu, hayır. Keyif veriyor mu? Hayır.
TARAFTAR KAHROLUYOR
Bir gece evvel Beşiktaş'ı izliyorsunuz. Hem de çok daha iyi bir rakip karşısında sahada bir takım görüyorsunuz. Zaten Fenerbahçe taraftarı da bu olayı görünce kendi takımıyla, diğer takımları karşılaştıyor ve kahroluyor. Dün gece maçı seyrederken yanımda Fenerbahçeli bir arkadaşım vardı. Çok iyi Fenerli... Hocam dedi, "3-4 yıldır tırnaklarımı uzatamıyorum kesmek için. Çünkü Fenerbahçe maçlarını seyrederken, zaten parmaklarımı ağzımdan çıkaramıyorum." Şu andaki Fenerbahçe taraftarının durumu bu.
Hakem maçın içinde doğru kararlar verdi. Uzatmada asıl olan şudur; Diyelim ki 3 dakika uzatma verdiniz ve kalecinin biri 1 dakika 10 saniye sonra sakatlandı. O tedavi süresi önemli değil. Ondan sonra oynatacağınız süre 3 dakika -1 dakika 10 saniyedir. Yani 1 dakika 50 saniye! Bu bir yorum değildir, kuraldır!
Bir de şu var; F.Bahçe'nin teknik direktörü Advocaat basın toplantılarında doğru şeyler söylüyor dedik. Düne kadar "Takımın beyne ihtiyacı var, orta sahada kaptana ihtiyacı var" diyordu. Ama aynı hoca herhalde üst kattan zılgıtı yedi ki önceki gün "Kadro yeterli" demeye başladı. Bu şunu gösteriyor; Adam "Ben bu yaştan sonra polemiğe girmem. 2-3 milyon Euro'yu alır çeker giderim" diyebilir. Adam haklı beyler! Bizim gibi yolunacak kazları bulmuşken niye söğüşlemesin!
RIDVAN DİLMEN: Sorun 0-0'da hocam!
6 maçlık periyotta 'Zorya'ya 4 puan iyidir' derim. Dün 1 puanı geldi, içeride de kazanırsan 4 yapıyor. Özellikle Feyenoord'un Manchester United maçını kazanması, Kjaer'in 90+6'da banttan da olsa gelen golü çok değerli kıldı. Açıkçası rakibi ilk kez izledim. Fenerbahçe'ye maç öncesi demeçlerinde fazlasıyla saygı duyup çok iyi konsantre olmuşlar. Hatta beklediğimizin bir tık üstünde çıktılar. Özellikle kaptanları, sağ bek Kamenyuka; Fenerbahçe'nin forvetlerinin yapmadığı kadar dripling yaptı. Fenerbahçe'nin sorunu zaten deplasman... Fenerbahçe Ocak'tan beri dışarıda topu topu 3 maç kazanmış. Uzun süredir öyle bir kültürü yok. Türkiye'de rakiplerinden geri kalma nedeni deplasman puanları...
Tabii ki eleştirilecek birçok şey var ama ben temelinde teknik direktörün maç öncesinde yaptığı konuşmadan giderek bir özet yapmak istiyorum. Maçtan önce Advocaat diyor ki, "Çözemiyorum, takım golü yedikten sonra iyi oynamaya başlıyor." Bunun için 50 yıl futbolun içerisinde olmak, futbolculuk yapmak, hatta Hollanda Milli Takımı hocalığı yapmak gerekmiyor. Dünyada bu konuda hemen örnekleyebileceğimiz 3 takım var; Barcelona, Bayern Münih ve bu yılki Manchester City. Özellikle Guardiola'nın katkılarından dolayı 0-0, 1-0, 3-0 fark etmeksizin top bu takımlarda oluyor, oyunu yönlendiriyor. Diğer durumlarda büyük takımlar geriye düştüğü zaman risk alırlar. Futbol böyledir. Topa daha çok sahip olurlar ve bol bol forvet oyuncusu sokarlar. Tıpkı dünkü gibi, tıpkı Bursa maçı gibi... Advocaat'ın neyi anlamadığını ben anlamadım.
ZATEN KENDİLERİ YASLANIYOR
Bana göre daha güçsüz olan takımlar (eğer kapasiteden dolayı kontratak yapamıyorlarsa ki dün yapamadılar) böyle oynar. Başakşehir; kapasitesi vardı ama 10 kişi kaldığı için yapamadı. Bursaspor; kapasitesi ve psikolojik şartlardan dolayı yapamadı. Zorya da öne geçtikten sonra yaslandı. Yani favori takıma karşı öne geçerlerse yaslanırlar, olursa kontratak sıkıştırmaya çalışırlar. Bence bu demeç bu yüzden anlamsız ve sorunun cevabını hocanın kendinde bulması lazım. Cevap aslında çok net ama bilmesi lazım... Yani golü yedikten sonra değil, gole kadar oyunu test etmesi gerekli, problem orada. Kaleye gidemiyorsun, Bursa izin veriyor, psikolojik şartlardan dolayı yaslanıyor, sen de 4 forvet alıyorsun. Bunun için acayip bir hoca olmaya gerek yok. Dün de aynı... Ama sen Manchester United'a karşı geri düşersen, 4 tane de forvet alsan 5'lik olursun. Rakip Zorya'nın mücadele edecek ve savunma yapacak gücü sınırlı. Bunun için lisanslı antrenörlüğe gerek yok.
DÜRTEREK PAS YA PABİLİYORLAR
Fenerbahçe'de sıkıntı hücumcularda değil, burada forvet oynamak da zor. Savunma hattından başlayıp orta sahada da topun yavaş dönmesi, oyuncuların sınırlı yeteneklerinden... Topu birkaç kez dürterek pas yapabiliyorlar. Sow'u, Emenike'yi, Lens'i, Van Persie'yi denedin. Bir de arkasındaki oyuncuları dene... Bir de aman hocam, ne olur bir daha bu cümleleri kullanma!
Fenerbahçe'nin sorunu 1-0 gerideyken değil, 0-0'da oyuna hükmedememek... O zaman federasyona müracaat et, maçlara 1-0 geride başla(!)
MERT AYDIN: Radikal (!) kararlar
Bursaspor maçının ardından Dick Advocaat, isim vermeden bazı oyuncuları eleştirmiş ve radikal değişikliklerin sinyalini vermişti. Dün akşam sahaya çıkan kadroyu görünce radikal değişikliğin anlamını kavradık. Pereira sistemine geri dönülmüştü. Mehmet Topal ve Josef yine birlikte savunmanın önüne set çekmişti. Üçlü savunma da yaptırsaydı kovulmamın yollarını arıyor diyecektik.
Bir ilk yarı çöpe atıldı. İlk dakika içinde bir taç atışının ardından verilen pozisyon haricinde kaya(!) gibi savunma açık vermedi.
Bu devrede rakip kaleye yaklaşıldı mı derseniz bir duran topta Josef'in kafası dışında hayır. Salih kendine olan inancını kaybetmiş gibiydi. Bu sistemde ne yapabilirdi şüpheli ama o hiçbir şey yapmadı.
Sanki amaç ilk yarıyı 0-0 bitirmek gibiydi.
Sow geriye gelmeye başladı. Kanat bekleri, Zorya yarı alanına gitmek için kenardan izin bekliyor gibiydi.
İkinci yarı başında oyuna giren Ozan harika oynamasa da en azından topun ileri gidebilmesi için bir şeyler yaptı. Sahte bir umut gibiydi ikinci yarının başı. Yenilen golün ardından moraller yine sıfırlandı.
Advocaat hep yaptığı gibi hücum oyuncusu sayısını artırarak baskı kurmaya çalıştı.
Açıkçası tecrübesiz Zorya, kale önüne yaslandı endişeyle. Kjaer'in attığı beraberlik golü puan anlamında, gruba tutunma anlamında değerlinin de ötesinde. Ama ya oyun?
Fenerbahçe'de sorun derinleşiyor. Advocaat, kısa sürede başka kulüplerde teknik adamların en az 3 ayda başardığını gerçekleştirmek zorunda. Bir yandan da Van Persie'nin güçlendirme çalışmalarından sahada performans göstermeye terfi etmesini bekleyecek. Teknik adam değişikliğini son 3 sezonda 2 kez ligin başlamasına birkaç gün kala yapanlar ise kim bilir nasıl memnundurlar stratejik derinliklerinden?
EMRE BOL: Deneme-yanılma Vol 4
İdealizm: Her yeni teknik direktör geldiğinde, "F.Bahçe büyük takım. 2 hatta 3 forvet oynamalı.
Takım ofansif olmalı, oyunu domine etmeli hatta gol rekoru kırmalı" sözleri…
Realizm: Her yeni teknik direktörün bir süre sonra gerçekleri görmesi, çok forvetten tek forvete dönmesi, 2 hatta 3 ön libero ile oynatmaya başlaması… İşte Fenerbahçe'nin durumu budur arkadaşlar!
Bu takımın sorunu teknik direktör değil, yanlış kadro mühendisliği yapan ve dahi yanlış teknik adamları takımın başına getiren yönetimdir. Fenerbahçe'nin 'aynı tip' oyuncuları bile gelinen tablonun en az sorumlusudur. Futbolcular ne yapsın Allah aşkına? Sezona 3-5-2 ile başlayıp, ardından 4-4-2, 4-3-3 son olarak da dün gece 4-2-3-1 sistemiyle oynadılar. Dünyanın en zeki ve en iyi futbolcuları dahi bu kadar farklı sistemleri ezberleyemez, oynayamazlar. Advocaat deneme-yanılma sistemiyle doğruyu bulmaya çalışıyor. Emin olun şu anda Fenerbahçe'nin başında bir değil üç teknik adam olsa bu takım daha fazlasını, daha iyisini oynayamaz. Sistemi olan, birlikte oynamaya alışkın her takım Fenerbahçe'den puan alır.
Zorya takımının ismini düne kadar bileniniz var mı? Peki, dünyada futbolla ilgilenip Van Persie'nin ismini bilmeyen var mı? Gördük işte; isimler değil, sistemler oynuyor artık. 3 ön libero ile oynarken ceza sahası dışından rakibe şu attırıp gol yemenin anlamı şu: Bu takım ne hücumu ne de savunmayı beceremiyor.
Maçın sonlarında yapılan 'çılgınca saldırıya' hücum demek futbolu bilmemektir.
Son dakikada atılan gol kimseyi kandırmasın, sorunlar halının altına süpürülmesin.
DR. GÜRKAN KUBİLAY: Bu kadarı ayıp!
İlk yarı bittiğinde topla oynamada % 56'ya , 44 üstünlüğü vardı F.Bahçe'nin... Peki üstünlüğü var mıydı?
İlk yarı boyunca kaleyi bulan tek şutu yoktu sarı-lacivertliler'in. Duran topta Josef'in kafası dışında pozisyonu da yoktu.
Takımın basketbolda ''set'' denilen , önceden çalışılmış bir hücum oyun planı da yoktu. Alper bindirmeye çalışıyor ama kalabalık defansı görünce geri dönüyordu.
Stoch zaten fiziken eziliyordu. Salih, büyük umutların bağlandığı maçta, kendisinin bile anlamadığı paslar atıyordu.
Kafa vuruşu dışında Josef de gözükmüyordu.
2 savunma kanat adamının orta yaptığını gören F.Bahçeli ise zaten hacı olmuş sayılıyordu. Bu arada, ne dikine pas atılabiliyor, ne de adam eksiltilebiliyordu.
Yani F.Bahçe'de hücum aksiyonu sıfırdı.
Buna karşın Skrtel, Kjaer, Topal üçlüsü, tek özelliği hızlı hücum olan rakibe karşı savunma anlamında ayakta kalıyor, ilk dakikadaki kenar orta dışında pozisyon vermiyordu...
Düzgün orta yapılmıyor
Sonuç; Bu gruba gelene kadar oynadığı 8 maçın 5'inde olduğu gibi , Zorya bu maçın da ilk yarısını 0-0 bitiriyordu.
Ozan, Salih'le değişerek başladı ikinci yarıya. Alper'in savunma arkası pasında Sow kaçırdı ama en son 67 maç önce gol atmış olan Grechyshkin'in müthiş şutunda golü yedik. Stoch ve Alper'in yerine, Persie ve Emenike'yi aldık. 3 santrafor vardı ama, aynı Bursa maçında olduğu gibi düzgün orta gelmiyordu.
Zorya da iyice gömülüp boş alan bırakmıyordu.
Bulduğumuzda da ya Emenike'nin ki gibi kalecinin üzerine vuruyorduk.
Ya da Sow'la vuramıyorduk.
Sonuç; dikine oynayamayan, adam geçemeyen, orta yapamayan, savunma arkasına adam kaçıramayan, şut atamayan, paslarını yana yapan, fırsat kullanmak için kılı kıpırdamayan adamlara sahip, 3 defansif orta sahadan medet uman, yani pozitif futbolla alakası olmayan bir F.Bahçe'nin, tek çıkar yolu şansın gülmesi idi.
Son dakikada Kjaer'le gelen gol de tam bir şans anıydı...
HAKKI YALÇIN: Kişisel refleks
Dün gece galibiyet Fenerbahçe'ye 3 adım geldi.
Fenerbahçe beraberliğe son bir adımda gitti.
Küçücük bir umuda vize alırken.
Rica minnet.
***
Takımda ikinci yarıda direnç vardı.
Birkaç yudum ter.
Ama gecenin bütününde yine solgun bir Fener.
Oysa bir zamanlar böyle rakipler için deplasmana gitmek, galibiyetle dönmenin karşılığı sayılırdı da...
Böyle bir teknik adamla daha çok bedel öder.
***
Fenerbahçe gibi bir takımda farklılık yaratacak, rakibin bile saygı duyacağı bir adam olmalı.
Gerektiğinde denklemi çözüp takımı oynatacak, gerektiğinde rakibin aklını oynatacak bir lider.
Ama ne yazık ki yok.
Ve forveti imha eden gerçeklerin temelinde orta saha gerçeği yatıyor.
Ve ilk yarıda Sow'u harekete geçiren bir tane pozisyon yok.
Bütün toplar şişirme.
Sow'un iyi niyetinden zerre kadar şüphem yok.
Ama Van Persie için aynı şeyleri söyleyemem.
***
Gecenin kurallarına harfiyen uyanlarla.
Sahadaki uyuyanları bir tutmayalım.
Gecenin en etkisiz elemanları iki kanatta oynayan Hasan Ali ve Şener'di. En iyisi Kjaer.
Hem mücadele açısından, hem zeka açısından.
Attığı gol kişisel refleksin ürünü.
***
Rakip sıradan bir takım.
Futbolun zemin katında mücadele ediyor.
Fenerbahçe'nin her türlü şartta bu takımı alt etmesi gerekirdi.
Sonuç olarak biraz umut, biraz moral.
***
Ama görünen gerçekler var.
Son dakikada atılan gol nedeniyle eleştiri kafaya takılmayacak kadar sıradan sayılabilir.
Ama gerçeklerin üzerinin örtülmesi de pahalı bedeller ödetebilir.
Ne yani, gecenin sonunu "Azap üzümlerinin" olgunlaştığını düşünmekle mi geçiştireceğiz?
Galibiyete çırak olanlar için bu beraberliği ustalık mı sayacağız?
***
Endişeler yerinde dururken!
İLKER YAĞCIOĞLU: Kötü gidişat sürüyor
Fenerbahçe dün akşam Avrupa Ligi'nde grubundaki en zayıf rakiple karşılaştı. Ligde ilk 3 maçta sadece 1 puan toplayabilen sarı-lacivertliler için Ukrayna deplasmanından alınacak bir 3 puan çok büyük bir moral olacak ve takım üzerindeki baskı ve kara bulutların dağılmasını sağlayacaktı. Ama maalesef öyle olmadı. Aksine ortaya konan futbol da skor da Fenerbahçelileri daha da karamsarlığa itti. Daha maçın 35. saniyesinde neredeyse 1-0 geriye düşecek olan Fenerbahçe, bu erken uyarıyı da göremedi.
Rakip son derece iyi kapanan ve kontra atağa çok çabuk çıkan bir ekip olduğunu daha bu ilk pozisyonda gösterdi. Buna karşılık Fenerbahçe, topla daha fazla oynamasına rağmen hep söylediğimiz orta saha kurgusundaki yanlışlıklar yüzünden bir türlü rakip kalede etkili olamadı. Ama daha kötüsü sezon başı olmasına rağmen takımın sanki hedefsiz kalmış gibi oynaması. Mayıs ayında bitecek sezon için şu anki görüntüleriyle çok fazla ümit vermiyorlar.
Sanki Nisan ayı gelmiş ve Fenerbahçe bütün hedeflerinden uzaklaşmış gibi bir ruh hali var. İsimler çok önemli değil... Van Persie oynamış, Stoch oynamış, Salih ilk 11'e girmiş. Sağ bekte Şener oynamış. Değişen birşey olmuyor. Fenerbahçe'nin oyunu bir türlü istenilen seviyeye gelemiyor. Advocaat'ın basın toplantısında söylediği gibi bu oyuncuların özgüvenlerini yükseltmesi ve bir takım haline gelmeleri şu an için çözülmesi gereken ilk problem. Sistem ve ilk 11'in nasıl şekilleneceği bunların hepsi daha sonra halledilmesi gereken konular. Sonuçta, ligden sonra Avrupa'ya da kötü bir başlangıç yapan sarı-lacivertlilerde sıkıntı devam ediyor. İşin kötüsü taraftar takıma tepki göstermeye başladı. Bu da problemlerin çözülmesini zorlaştıracaktır.
MAÇIN EN iYiSi KAMENYUKA
Zorya'nın kaptanı çok iyi mücadele gösterdi.
MAÇIN EN KÖTÜSÜ SALİH UÇAN
Sezona umutla başladı ama kötüydü.