GÜRCAN BİLGİÇ: Ne oluyor?
Pereira'nın tek taktiğiyle oynanıyordu oyun; "Golü at, üstüne yat..." Van Persie'nin ağlara değdiği dakikaya kadar baskıyı kurup, Sivas ceza alanı içine sağlı-sollu gelmeye çalıştılar. Ortalar-zorlamalar ve rakip oyuncuları kendi sahalarında tutma agresifliğiyle heyecan verici oynuyorlardı. Ama kalecinin kurtardığı pozisyon yoktu.
Öne geçmenin peşinden, taktiğin ikinci bölümü devreye girdi. "Bekle-gör" anlayışı... Altısı 1-0 olmak üzere sekiz maçı tek farklı kazandılar. Pereira "pozisyon vermiyoruz" sözleriyle açıklıyordu bu skorları. Taraftar ve muhtemelen yönetim de "kazanıyoruz ya" diye mutluydu gidişattan.
Halbuki 2-0'dan dönen Akhisar beraberliği veya 83'te skorun eşitlendiği Galatasaray maçlarından dersler alınmalıydı. Bu ligde hele hele futbolda tek fark, bıçak sırtıdır. Her bitiş düdüğünde derin bir "oh" çektirtir.
Sivas maçı özelinde tartışmamak gerekir bu görüntüyü. Öne geçmek adına müthiş karamboller yarattılar, topu kanatlara açtılar, şut denediler, orta attılar. Ama oyun aklında analiz edilmiş bilgi yerine sadece iç güdüler vardı. Ne düşünülmüş ikiye bir seyrettik, ne de toplar açıklara taşındığında öne arkaya planlanmış koşular.
Takım gerçekten de üst düzey kalitede ve tecrübede oyunculardan kuruldu. Forma rekabeti sahadaki tüm oyuncuları eksiksiz oynatmaya zorluyor. Bu iyi niyet ve sorumluluk alma duygusu, oyun taktiğinden uzaklaşan takım karakterini ortaya çıkarıyor. "Pozisyon vermeyin" diyen bir teknik adama rağmen üretmeye çalışıp, sonrasında yine, skoru; futbola tercih ediyorlar.
Son maçın üç puanla bitmesi, kazanma alışkanlığının devam etmesi ve lider takımın cebine "bir beraberlik" avantajı konulmaması açısından önemliydi. Bir başka noktada da Diego'nun üst adalesini işaret ederek sahadan çıkması. İki hafta önce de Alper, arka adalesini tutuyordu. Üç gün önce kaleci Ertuğrul sedyedeydi.
Sanırım 20'ye yaklaştı adale sakatlığı sayısı. "Ben bakınca anlarım" diye takım çalıştırıp, sonra "Akademisyenim" havasını atana, belki "Ne oluyor?" diye soran olur.