Gençlerbirliği maçının en kötü adamlarıydı; Burak ve Selçuk. Bu gerçeği bilmeyen yok ama Mancini'nin de, Galatasaray'daki herhangi bir yöneticinin de umurunda değil.
Sabaha karşı bardan çıkarken fotoğrafları yayımlanan Selçuk'la Burak'ın; kulağının çekildiğini, uyarıldığını duydunuz mu?
Mancini buna kadar karışmıyor. Mancini; antrenman ve maç... Maç bitti; İtalya'ya gitti özel işlerini görmek üzere... İstanbul'dan havaalanına aktarma yapmış; Florya'ya bile gelmemiş.
Mancini'nin, Bülent Tulun'a herhangi bir zararı yok ama oraya Can Çobanoğlu gelirse, hele Mustafa Denizli gelirse; Bülent Tulun'un esamesi mi okunur! Fatih Terim'den beter olur. Sadece Galatasaray'ın Florya tesislerine değil; Florya semtine giremez.
Onun için göstermelik Ujfalusi getirirsin; Ujfalusi de durduk yere böyle bir piyango düşmüş, gelene gidene 'Emredersiniz' der; Bülent de orada bildiği gibi at oynatır!
Helal olsun Ünal Aysal!..
Galatasaray, Juventus'u eleyerek önemli bir başarının altına imza attı. Maça baktığımızda etkili olan taraftı ve bir anlamda galibiyeti hak etti. Ama Gençlerbirliği maçında farklı bir Galatasaray vardı. Beraberliği zor kurtardı. İki farklı Galatasaray ile ilgili neler söyleyeceksiniz?
Bir defa hak edilmiş bir sonuç değil!
Juventus maçı...
Evet... Maçı kazanmaktan zerre umudu olmayan Mancini, hava ve saha şartlarının kendisine sağladığı çok büyük avantajı, çok akılcı bir taktikle kullandı.
Neydi o akılcı taktiği ve koşullar:
1- Maç kar yağışı dolayısıyla salı akşamı yarım kaldı. Burada önemli noktalar var:
1- Yağış başladı, saha birden bembeyaz oldu. Hakem maça ara verdi. Hakem maça ara verdiği anda olabilecek en zavallı manzarayı gördük Galatasaray adına... Ellerinde kar küreme aleti ile 10 tane adam vardı. O gece kar yağacağını bir haftadan beri bütün televizyonlar, bütün meteoroloji uzmanları bağırıyor. Bu şu demek: Orada en az 100 tane adamı hazır edeceksin.
Biz yıllarca Ankara'da yaşadık. Kış geldiğinde her gün kar yağar. Kar yağmaya başladığında her yer bembeyaz olur. O sahada çizgilerin olduğu yerin kürenmesi ve çizgilerin kömür tozu ile çizilmesi 5 dakika... En fazla 10 dakika... Çünkü adamlar hazır beklerdi ve ne yapacaklarını bilerek beklerdi. Kimse kimseye 'sen git burayı çiz, ben burayı çizeyim' demezdi.
Galatasaray hiçbir hazırlık yapmamış. Utanç verici, yüz karası bir şey... Hiçbir hazırlık yapmamış.
2- Yayıncı kuruluş da hiçbir hazırlık yapmamış. Maç durduğu anda 'ne olur' bilen yok! Tonla adam konuşuyor, yorumcu konuşuyor, spiker konuşuyor, merkezdeki yorumcular konuşuyor, muhabirler konuşuyor; bir tanesi demiyor ki 'Hakem bu maçı oynatmazsa, maçın kaderi 24 saat hakemin elindedir. 24 saat içinde istediği saatte maçı tekrar ettirir. Ama 24 saat içinde oynatamazsa, kader UEFA'ya geçer. UEFA karar verir, ne zaman, nerede, nasıl oynanacağına...' Bunu bilen, söyleyen adam yok.
Koskoca Şampiyonlar Ligi yayını yapan bir yayıncı kuruluşta, müsabaka yönetmeliğinin bu basit maddesini bilen yok. Ben 50 senedir bilmiyorum! Sürekli 'Ne olacak, ne bitecek. UEFA ile görüşülüyor' yayınları yaptılar. Ertesi gün saat 3'te maçın oynanacağını hakem açıkladı. Yayıncı kuruluş diyor ki 'Saat 1'de UEFA toplantı yapacak.' Zannediyor ki saat 1'deki toplantıda UEFA yeniden maç hakkında karar verecek! Öyle bir cehalet içindeyiz ki!..
Kural diyor ki 'Ertesi güne ertelendiği zaman; maçın oynanacağı saatten 2 saat evvel hakem sahaya gelir. Koşullara bakar ve maçın ilan ettiği saatte oynanıp oynanmayacağına karar verir.' 'Oynanacak' derse sorun yok, yetki zaten kendisinde... Ama 'Oynanamaz' diyorsa, yani bir daha erteliyorsa, artık yetki ondan çıkıyor. Ondan sonra yetki UEFA'ya geçiyor. Maç 3'te oynanamazsa, maçın nerede, ne zaman oynanacağının kararı o gün saat 1'de verilecek. Eğer hakem 'Hayır' derse... O 'Hayır' cevabı ihtimaline karşı UEFA hazır bekliyor. Yayıncı kuruluş bunun dahi farkında değil...