İşte manşetleri süsleyen ve Ali Koç'un yazdığı ve Fenerbahçe'nin stratejileri olduğu öne sürülen o elektronik postanın orijinali;
"Düşündüm de,
1- Fenerbahçeyi ligden çekemeyiz. Bu bir şeye yaramaz. Fenerbahçe amatör kümeye gider, kulüp olarak devasa ölçekte küçülürüz, amatör branşlar dahil bir çok branştaki sporcular başka kulüplere dağılır, altyapıdaki miniklerimiz bile kaybolurlar. Bu kararı veremeyiz.
2- Havuzdan çekilemeyiz. Bir ton hukuki madde gereği mümkün değil. çok bedelli.
3- Maçlara çıkmayıp bank asyaya kendimizi düşürtmek de mücadeleyi kaybetmek olur. Adamlara temyiz edebileceğimiz bir karar bile aldırtmadan küstümcülük oynamış oluruz. Bu hareketimiz "fenerbahçe şikeyi kabul etti" manasına gelir.
4- Milli takıma göndermemek filan da biraz fasarya. Ne olacak göndermesen? Ceza alacağız bir de propaganda Fenerbahçe'den türkiyeye kötülük vs...
Bizim gerçekten gol atmamız lazım. Canlarını yakacak, ellerini başlarına alacakları bir gol. Bunlar gol değil. Sahadan çekilmek, kasıtlı olarak sert girmek vesaire, illa metafora devam edeceksek.
Ne yapalım?
Golü atabileceğimiz üç yer var.
1. Kale: PFDK tahkim kurulu, yarın o kararı göreceğiz.
2. Kale: CAS. UEFA kararını oraya götürürüz, yerel tahkim kararından sonra, savunuruz gol gelirse gelir.
3. Kale: UEFA. Çok boşladık, çok ilgisiz bıraktık, el oğlu geldi hat-trick yaptı gidiyor. Ama bundan sonra hala vakit var. İsviçrede eminim nitelikli kamu otoritesi ile iletişimi yürüten lobi şirketleri, pr şirketleri vardır. Fenerbahçe kulübü olarak gazetelerde ilan verebiliriz, Avrupa'nın önemli gazetelerine - Guardian, Le Monde, Times vs- mülakatlar ayarlanabilir, Economist'te konu irdelenebilir.
4. Kale: Mahkeme. Allah sonumuzu hayretsin.
Başka kale yok. Bu gol ancak buralardan çıkar.
Karşı tarafı düşürecek tek bir gol var, CAS. CAS, uefa kararını bozduğu zaman, bağlantılı TFF kararı da bozulmuş sayılır, tazminatı alırız, her şey terse döner. TFF'nin kararının yanlış olduğu ortaya çıkınca süreç normale döner, kitle psikolojisi derinleşir, bu ilk kararın nasıl çıktığı ve lobi faaliyetleri konuşulmaya başlanır. İnsiyatif bize geçer. CAS'tan karar çıkmasının tek bir yolu var, iyi ve geniş bir kadro kurmak. Medya ayağından, hukuk ayağına kadar her alanda bastırmak, tam saha pres. Sürekli koordinasyon. İyi planlama.
Bütün bunları yapar mıyız? Yani zor olanı yapar mıyız? Yani savaşa devam edebilir miyiz? Gerçekten mücadele eder miyiz? Soğukkanlı, planlı, stratejik bir şekilde muharebe sahasına yayılıp, mevzilere yerleşip, elimizdeki teknik ve insani tüm kaynakları en üst düzeyde kullanabilir miyiz?
Komutan lazım..
Birinin çıkıp bu işleri üstlenmesi, insiyatifi alması, parasını harcaması lazım.
İyi ekipler lazım. Ceza hukukçuları ve spor hukukçularından oluşan, üniversitelerinde saygın hocalardan sürekli mütalalar almak, bu görüşleri de kamuoyu ile paylaşmak lazım. Yine el altından bu hukukçuları medyaya çıkartarak görüşlerini kamuoyuna sunmalarına izin vermek lazım.
Avrupalı iyi hukukçuları bu ekiple koordineli bir şekilde çalıştıracak mekanizmaları kurmak lazım. CAS'da dava tecrübesi olan, örneğin Porto'yu savunan hukuk takımlarını bulmak, mutlaka görüş almak, yönlendirme zeminleri oluşturmak lazım. Gerekirse onlara burada bir ev ayarlamak, rahatça gidip gelmeleri için bütün lojistik imkanları tanımak lazım.
İsviçre'deki iyi bir hukuk firması ile anlaşarak, oradaki gazetelere demeç vermelerini sağlamak, görüşlerini almak, lokalde de rahat bırakmamak lazım.
PR firmaları ile anlaşarak fenerbahçe kimliğini yeniden üreten, mevcut "kötü, ahlaksız, kafası çalışmayan, fanatik, holigan, şikeye kol kanat geren" insan yansımalarını silmek, toplumsal olaylar, hizmetler, projeler ile halkın takımı fenerbahçe algısını yeniden üretmek ve itibarı yönetmek lazım.
Dışarıda da pr firması lazım.
Şimdi Atatürk'ün sathı müdafaa prensibi tek bir alanı bile düşmana vermeden mutlaka çatışma kuralını içerir. Amaç, düşmana sürekli zorluk çıkartmak, maliyetlerini arttırmak, lojistik sistemlerini zorlaştırmak, hareket kabiliyetlerini azaltmaktır. Beklenen netice, düşmanın psikolojik olarak yorulması, gerginleşmesi, kaynak ve imkanlarını lojistik hattının güvenliği için sürekli kullanmak zorunda kalması ve nihayetinde hem moral hem de imkan bakımından savaş kabiliyetinin azaltılmasıdır.
Biz 3 temmuz'dan bugüne kadar kuzular gibi bekledik. Hattımıza çekildik ve izledik. Yeter. Evimize kadar geldiler.
Bu sene transfer yapmayalım. Ne kadar vereceğiz bir önliberoya? 10 milyon. ne kadar vereceğiz forvete? bir 10 milyon daha. 20 milyon dolarlık bir bütçe oluşturalım. En iyi PR ve hukuk takımlarını alalım, koordinasyon kurullarını sağlayalım, vakit geçirmeden hem yerel hem uluslararası medya ile irtibatlar kuralım, toplantılar düzenleyelim, taraftar organizasyonlarını finanse edelim.
Savaşı bırakmayalım, savaşa başlayalım.
İsteğim bu.
İsteğim kazanmak.
Canlarını yakmak.
Bırakmak istemiyorum.
Temiz, net, herkesin görüp anlayabileceği bir zafer istiyorum.
Düşündüm, benim için tek gerçek sonuç budur. Kalanı fasarya. Bu savaşta da ne görev verilirse kendi adıma hazırım, gerekirse fotokopi çekerim, gerekirse kahve taşırım, her şeyi yaparım.
Yeter ki bizim elimizden kimse savaşı almasın. Daha hiç mücadele etmeden olmaz. Onların canının hiç yanmadığını görürken olmaz. Onlar kutlama yaparken olmaz. Bu adaletsiz, ahlaksız, vicdansız, nefretle örülmüş, halis her duyguyu karartarak büyütülmüş büyük koalisyonun çöktüğünü görmeden olmaz.
Sizi bilmem.
Ama ben artık savaşmak istiyorum.
ve başka hiçbir şey istemiyorum. "
(Mail internet ortamına Metin Sipahioğlu tarafından sunulmuştur)
(Foto: Türkiye Gazetesi)