17 Şubat 1902'de start alan El Clasico, Franco'nun diktatörlük yıllarına denk gelen
1930'larda İspanyol ve Katalan milliyetçilerin propaganda aracı haline geliyor, o dönemki Barcelona başkanı Josep Sunyol, Franco askerleri tarafından öldürüldüğünde ise İspanya İç Savaşı'nın başlangıç sebebi olarak gösteriliyordu. Uzun tarihsel yolculuğun bugüne taşıdığı birçok değerin yanı sıra günümüz futbolunun yarattığı markalarının ortaya çıkaracağı düellolar, günler öncesinden nefesleri kesiyordu. "Mourinho mu, Guardiola mı, Messi mi Ronaldo mu" soruları kafaları kurcalıyordu. Cumartesi gecesi La Liga'da karşılıklı penaltılarla 1-1 biten ilk randevu sonrası Real Madrid'in en büyük efsanesi Alfredo di Stefano'nun dahi "Bu nasıl taktik" eleştirilerine maruz kalan Mourinho'nun nasıl bir çözüm bulacağı, Guardiola'nın oyunu sıkıştırma üstadı Portekizli'ye nasıl yanıt vereceği merak ediliyordu. Mourinho, cumartesi gecesi ikinci yarıda girdiği oyunun akışını değiştiren Mesut ile başlayarak, Di Stefano'yu utandırmaya, Guardiola ise Pepe karşısında fiziksel gücü dikkat çeken Busquets'e şans vererek, hamleye hamle ile karşılık vermeye çalışıyordu Mesut-Ronaldo işbirliği ve Pepe-Khedira ikilisinin taşıdığı orta saha ile Barcelona'nın pas trafiğini kesen Real, ilk yarıda Mesut'un iki mükemmel pasında bir kez Ronaldo, bir kez de Pepe ile gole yaklaşıyor, iki Portekizli'den biri kötü vuruyor, biri direğe takılıyordu. İkinci yarı Barcelona derin uyukusundan uyanıyor, Messi,Pedro ve yine Pedro ile kaleyi yokluyor, Cassillas'ın direnişi ve ofsayta takılıyordu.
Uzatmalara giden oyuna 103'te Di Maria'nın kafasına kondurduğu topu ders niteliğindeki bir şutla ters köşeye gönderen Ronaldo, noktayı koyuyor, Real 18 yıl sonra Kral Kupası'nı müzesine götürüyordu.