Her şer'de bir hayır vardır derler. Belki de Galatasaray adına, bu sezonun ligde kötü gitmesinin hayırlı tarafı, uzun zamandır ilk defa bir kupa maçının bu kadar ciddiye alınmasıdır. Kupa, Avrupa'ya açılan kapı olarak elde en kuvvetli şans olunca, yabancılar iki gün sonraki noele rağmen tam kadro sahada. Bir de istek gelmiş, heves eklenmiş son lig maçından bu yana takıma...
Üstelik cezalılar ve sakatlar yüzünden yine ve bir kez daha kimse 'esas' değil takımda. Yani ya ilk 11 gediklisi değiller ya da esas yerlerinde oynamıyorlar. Buna rağmen, stoperlerin önüne dikilen Neill'le göbek sağlama alınınca, kanatları işleyen ve bekler dahil herkesin
'İleri' komutuna canı gönülden uyduğu bir tablo oluşuyor. Futbolcular tek tek iyi değiller belki ama
'topyekün' işliyor sistem. Gaziantep ise
'hem korkarım hem isterim' mesajı veriyor. Bir yandan hiç yerinden kıpırdamayan savunmasıyla ağır kalıyor, bir yandan da Olcan'la hız yapıp gol kovalıyor. Bu beklentileri henüz 6'da Gökhan Zan'ın kaptırdığı
topta Olcan'ın asisti ve Popov'un vuruşuyla gelen gol sayesinde gerçek oluyor. Normal şartlarda, hemen
'küsmesi' gereken Galatasaray bu sefer reaksiyon veriyor. Önce 9'da Pino'nun vuruşu direkten dönüyor. Sonra 12'de Ayhan'ın başlattığı bir atak, Pino'nun uzaktan şutuyla gol oluveriyor. İlk yarının sonunda eşitlik var ama atak yoğunluğu, özellikle de 'net' pozisyonlar Galatasaray'dan geliyor...
İkinci yarıda, değişiklikler Galatasaray'ı hızlandıracağına yavaşlatıyor. Gaziantep de kaderine razı bir tablo çizince tempo düşüyor, net pozisyonlar yok oluyor. İki tarafın da
'Bizim için önemli olan kupa' dediği karşılaşma sonunda, puanlar da, puan cetveli de, iki takıma da
'eşit' davranıyor.