Ali Sami Yen Stadyumu'nda, yine bir niyet-kısmet ikilemi yaşanıyor. Kaptan sakatlıktan muzdarip olup tribüne çıkınca, Rijkaard hiç adeti olmayan bir tavır takınmış
(kimbilir belki de tavır yapmış!), taze transferleri dizmiş takıma, teselli ikramiyesi...
Gelin görün ki yine tutmuyor formül. Ya da başka bir bakışla şifresi o kadar kolay ki Galatasaray'ın, Tolunay Kafkas da çözmüş. Paşa paşa sahasında bekleyip kontratak kovalayacağına, yekten bildiğin ataklarla başlıyor hadiseye. İlk 15'te sol beki De Souza da dahil, herkes bir ceza sahası turu atıyor. Galatasaray'daysa durum
'O Mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız' kıvamında... İlk yarı oyunun orta sahada sıkıştığı, Galatasaray orta sahası ve defansının makul ve mantıklı iki pas, bir kifayetli orta yapamadığı, beklerin sadece beklediği bir kıvamda. Gaziantep yetebilse, Ali Sami Yen'de Rijkaard'lı Galatasaray'ı yenme fantezisinden onlar da nasiplenecek. Pozisyon derseniz...
21'de Kewell sert bir şutla avlamaya çalışıyor kaleciyi. 39'da Kewell'ın asistiyle Baros deniyor. Ama olmuyor.
İkinci yarıda neden ilk 11'de başlamadığı muamma olan Sabri ve Aydın dahil oluyorlar oyuna. Böylece Galatasaray'ın geçen sezonun ikinci yarısında bıraktığı ve bu maçta
'bir yerlerden çıkartacağım ama' tavrıyla yabancıladığı tempo dahil oluyor oyuna. Tempo peşpeşe
'abluka ataklar' getiriyor, rakibi hataya zorluyor. Emre Güngör elle oynayınca penaltıyı 60'ta haneye
'gol' olarak yazan Metin-Kewell-Oktay oluyor!
Gol, tempoyu hemen düşürüyor. Galatasaray'ın kronik hastalığı malum.
SON 30'DA ROLLER DEĞİŞTİ
Gaziantep
'Acılı Adana' olup yerleşiyor Galatasaray sahasına. Defans? Seyirci! 75'te İsmail ve Olcan'ın netlerine
'lütfen' müdahale ediyorlar.
İşin komiği kalan sürede de ev sahibi rolünü Gaziantep, kontratakçı deplasman takımı kimliğini Galatasaray üstleniyor. Üç puan, Galatasaray taraftarına bir derviş kadar çile çektikten sonra geliyor. Oluyor mu?
Eh olduğu kadar işte!