Moğolistan'da Cengiz Han döneminden beri düzenlenen ve okçuluk, güreş ve at yarışı disiplinlerini içeren "Naadam" dan esinlenerek bu adı alan yarışma, Prag'ın 30 km güneyindeki Vsetice şehrinde 28-29 Haziran 2009 tarihlerinde yapıldı.
YARIŞMADAN KARELER İÇİN TIKLAYINIZ...
Bu yıl 5 ülkeden 130 okçunun katılımıyla düzenlenen Vsetice Naadam'a, Osmanlı ok hedefi olan puta da dahil edildi; "puta koşusu" dahil olmak üzere 16 disiplinde yarışıldı.
Çek Cumhuriyeti'nde bir yarışmada tek güne sığdırılan en çok okçuluk disiplini ve atılan en yüksek sayıda ok rekorunun da kırıldığı 2009 Vsetice Naadam'da Türk takımının en iyi derecesini kategorisinde dokuzuncu sırada yer alan Murat Özveri yaptı.
Yarışmaya katılan Türk geleneksel okçularının isimleri şöyle: Dr. Murat Özveri, Dr. Mert Topçubaşı, Yavuz Arslan, Gökmen Altınkulp, Buket Topçubaşı, Özgür Göker, Selda Külcü.
Türk-Osmanlı geleneksel okçuluğunun yeniden canlandırılması için çalışan bu grup, yurt içinde ve yurt dışında yayımladıkları kitap ve makaleler, verdikleri seminerlerin yanısıra, kurdukları www.tirendaz.com sitesi vasıtasıyla internet ortamında da Türk okçuluğunun tanıtımı için çalışıyor.
GELENEKSEL OKÇULUĞUN YENİDEN DOĞUŞU
Okçuluk, Osmanlı İmparatorluğunda Yeniçağ'dan itibaren sportif aktivite olarak yapılmaktaydı. Bu bakımdan Osmanlılar bütün Orta Doğu ve Avrupa milletlerinden bir yüzyıl kadar öndeydiler. 10. ve 11. yüzyıllarda Anadolu'nun Türkleştirilmesi sürecinde gazâ misyonu ile ilerleyen gazi-derviş ordusunun savaş sanatı olan okçuluk, ateşli silahlar savaş alanlarında ön plana çıkmadan, bu topraklarda katışıksız bir sportif aktivite olarak uygulanmaktaydı.
Çok zengin tarihi ve felsefi bir arka planın yanı sıra Türk okçuluğu, Asya yaylarının en gelişmiş olanını yapacak teknolojiyi de geliştirmeyi başarmıştı. 17. yüzyıldan sonra menzil okçuluğuna yoğunlaşan Türk kemankeşlerinin (okçularının) arkasında, gerekli teçhizatı üreten hatırı sayılır büyüklükte bir sektör de mevcuttu. Bugünkü hedef atışlarına özdeş sayılabilecek puta atışları dışında, sert cisimleri delme, at üzerinde hedefe ok atma ve menzil okçuluğu gibi disiplinleri de olan Osmanlı okçuluğu, ateşli silahların yaygınlaştığı 17. yy'dan itibaren menzil atışlarına odaklanmıştır.
Batı dünyasında Türk okçuluğuna hayranlık duyan bir kitlenin oluşmasının sebebi, ünlü Osmanlı kompozit yayı ile kaydedilen inanılmaz menzillerdir. Bu rekorların bazıları 800 metrenin üzerindedir ve günümüzün modern malzemeleri ile yapılan yaylarla bile kırılamamıştır. 1924'de yürürlüğe giren Tekye ve Zaviyeler Hakkında Kanun, Atıcılar Tekkesi ve Pehlivanlar Tekkesi gibi spor odaklı tekkeleri de kapsamıştır. Böylece geleneksel okçuluğumuza, I. Dünya Savaşındaki seferberlikte ordunun İstanbul Okmeydanını işgal edip talim alanı olarak kullanmasından sonraki ikinci büyük darbe inmiştir.
1937'de Atatürk'ü emri ile kemankeş ailelerinden gelen bir kaç kişiye Okspor kurdurulmuş ancak 1939'da tepeden inme bir emirle kapatılmıştır. Yaşanan siyasi çalkantı, sosyal yapıdaki dramatik değişiklikler ve okçuluk teçhizatına olan talebin ortadan kalkması ile 1970'lere tek bir yaycı (kemanger) ustası gelebilmiştir. Aynı zamanda bir hat ve ebru ustası da olan Necmeddin Okyay, bu iki sanatta üstadlar yetiştirdiği halde yaycılık onun 1976'daki vefatı ile ülkemizde tarihe karışmıştır. Kaybolan bu kültür değerimize sahip çıkan ironik biçimde Batı dünyası olmuştur. Günümüzde çok sayıda hobi yaycısı ve bir kaç profesyonel Osmanlı yayı replikaları yapmaktadır. Bunların bazıları bilimsel metodoloji kullanarak bu yayların fiziksel özelliklerini de araştırmakta ve bilginin günümüze ulaşamayan kısmını ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.