Râvinin telkini kabullenmesine telakkun denir; hadis münekkitleri bu durumu "luḳḳıne fe telaḳḳane" (telkine mâruz kaldı ve telkini kabul etti) gibi sözlerle ifade ederler. Râvide aranan iki temel özellikten biri olan zabtın bulunması için râvinin rivayetleri iyi ezberlemesi, kitabındaki rivayetleri iyi koruması ve her zaman daima dikkatli davranması şarttır. Telkin râvinin bu şartı taşımadığını, dolayısıyla güvenilirliğini yitirdiğini gösteren on temel rivayet kusurundan (metâin-i aşere) biridir. Râvinin telkine kapılması daha çok hâfıza kaybı, bunama ve körlük gibi ârızalar ya da dikkatsizlik ve gevşeklikten kaynaklanır. Bunun dışında râvinin "asl" denilen rivayet kaynağından uzak kalması, aile fertleri veya kâtibi, arkadaşı gibi yakınları tarafından bu kaynağa müdahale edilmesi yahut kendisine ait olmayan bir nüshadan hadis nakletmesi de önemli telkin sebepleridir. Simâk b. Harb, Atâ b. Sâib, Ebân b. Ebû Ayyâş, Saîd b. Ebû Arûbe, İbn Ebû Zi'b, Hammâd b. Seleme, Hârice b. Mus'ab, Abdullah b. Lehîa, Şerîk b. Abdullah, Yezîd b. Hârûn, Abdürrezzâk b. Hemmâm es-San'ânî, Osman b. Heysem, Ârim el-Basrî, Süveyd b. Saîd, Hişâm b. Ammâr ve Süfyân b. Vekî' gibi birçok râvi telkine mâruz kalmıştır.
Râviler bazan mezhep taassubu, kıskançlık veya düşmanlık gibi sebeplerle, bazan da ilim ve zabt durumlarını tesbit etmek amacıyla telkine muhatap olmuşlardır. İbnü'l-Ciâbî'nin kendisine gelip bir kese dirhem veren bir grup Şiî'nin sözüne uyarak, "... ve Emîrü'l-mü'minîn Ali b. Ebû Tâlib söylendiğine göre Bağdat'a gelmiştir" diye Hz. Ali'yi Bağdat'a gelen muhaddisler arasına kaydetmesi ve arkasından, "Kitabına eklediğin bu haberi sana kim verdi?" diye soranlara gelen Şiî grubu kastederek "şu adamlar" cevabını vermesi (Hatîb, Târîḫu Baġdâd, I, 90) mezhep taassubundan kaynaklanan bir telkin örneğidir. Telkin, bir râvinin ezberinde veya kitabındaki rivayetleri ne kadar bildiğini ve ne ölçüde aslına uygun şekilde koruduğunu tesbit yöntemi olarak da kullanılmıştır. Katâde b. Diâme, Ebü'l-Esved ed-Düelî ve Seleme b. Alkame'nin, "Arkadaşının rivayette bulunurken yalan söyleyip söylemediğini anlamak istersen ona telkinde bulun" şeklindeki sözü (Hatîb, el-Kifâye, s. 180) bu duruma işaret eder. Buhârî'nin Bağdat'a ilk gidişinde, ilim ve hıfz derecesini ölçmek için kalabalık bir mecliste sened ve metinleri birbirine karıştırılmış 100 hadisin on kişi tarafından onar onar kendisine telkin edilmesi bu amaca yöneliktir. Sâbit el-Bünânî, Ebân b. Ebû Ayyâş, Muhammed b. Aclân, Mûsâ b. Dînâr, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Hasan b. Süfyân ve Ebû Ca'fer el-Ukaylî gibi muhaddisler de aynı maksatla telkine tâbi tutulmuştur.
Pek çok örneği bulunmakla birlikte telkine râvinin ilim ve zabt durumunu, dikkat ve titizliğini belirlemek gibi meşrû bir gaye dışında başvurulması hoş karşılanmamış, hatta rivayetler üzerinde yapılan kasıtlı değişiklikler bir tür hadis uydurma olarak kabul edilmiştir (İbn Hacer el-Askalânî, s. 43). Abdân el-Ahvâzî hadis râvilerine böyle telkinlerde bulunan Abdülvehhâb b. Atâ'yı bundan menetmiş, Muhammed b. Aclân kendisini telkin yoluyla sınamak isteyen öğrencilerine beddua etmiş, Yahyâ b. Maîn bu yolla hıfzını denemek istediği Fazl b. Dükeyn'in fiilî saldırısına uğramıştır (Şemseddin es-Sehâvî, I, 276-277, 355). Telkin hadisin metniyle ilgili olabileceği gibi isnadıyla da ilgili olabilir. Daha çok mevkuf bir hadisi merfû, mürsel bir hadisi mevsul hale getirmek amacıyla yapılan bu telkinlere mâruz kalan râviler arasında Süfyân b. Vekî' ve Hişâm b. Ammâr zikredilebilir. Simâk b. Harb'in her zaman İkrime'den rivayet ettiği bir sözü için, "İbn Abbas'tan naklen değil midir?" şeklinde telkinde bulunanlara "evet" demesi isnadla ilgili telkinin örneğidir (Fesevî, III, 209). Hadislerde telkin konusu daha çok usul ve ricâl kaynaklarında ele alınmıştır. Telkin, ilk döneme ait bazı usul kitaplarında ayrı başlık altında yer alsa da (Hatîb, el-Kifâye, s. 180 vd.) daha sonraki kaynaklarda genellikle rivayeti makbul olan ve olmayan râviler arasında ve zabt meselesi içinde işlenmiştir. Özellikle zayıf râvilere tahsis edilen ricâl kitapları ile Sıbt İbnü'l-Acemî'nin ihtilâta mâruz kalan râvilere dair el-İġtibâṭ bi-maʿrifeti men rumiye bi'l-iḫtilâṭ'ı gibi eserler konuya dair farklı örnekler ihtiva etmektedir.
Telkini kabul etmek genelde bilinçli yapılan bir zabt kusuru olmamakla birlikte râvinin gafletini mâzur göstermez ve onun rivayet ehliyetini ortadan kaldırır. Bu sebeple râvinin yapılan telkini kabul etmesi önemli bir kusur sayılmış, sürekli telkine açık olduğu bilinen râvinin rivayetleri reddedilmiştir (a.g.e., s. 181). Ancak önceleri hıfz ve itkān sahibi iken daha sonra telkin kabul edenin sadece telkinden sonraki rivayetleri terkedilir. Telkine ne zaman açık hale geldiği bilinemeyen râvilerin rivayetlerinde ihtilâtta görüldüğü gibi tevakkuf edilir. Hangi amaçla ve hangi yolla yapılırsa yapılsın telkin sonucu nakledilen hadisler münker sayılır. Çağdaş müelliflerden Îman Ali el-Abdülganî "et-Telḳīn fî rivâyeti'l-eḥâdîs̱" başlıklı makalesinde telkini ayrıntılı biçimde incelemiştir (Mecelletü'ş-Şerîʿa ve'd-Dirâsâti'l-İslâmiyye, XXI/66 [Küveyt 1427/2006], s. 17-74).
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ