Rüyalarda görülen şeylerin neleri sembolize ettiğini açıklayan ilme tâbir (ilm-i ta'bîr, ilm-i ta'bîr-i rü'yâ), rüyaları yorumlayanlara muabbir denir. Bu konuda yazılan eserler de ta'bîr-nâme, ta'bîrât-ı vukūât, ta'bîrât-ı rü'yâ, rü'yâ-nâme, vâkıa-nâme, segir-nâme, güzâriş-nâme gibi adlarla anılır. İbn Haldûn'un Muḳaddime, Taşköprizâde'nin Mevzûâtü'l-ulûm ve Kâtib Çelebi'nin Keşfü'ẓ-ẓunûn adlı eserlerinde tâbir ilmi ve literatürü geniş yer tutar. Bu ilim, önceden tedbir alma veya müjdeleme bakımından dünya ve âhiret için muteber olan dinî ilimlerden sayılmıştır. Tarihi Asurlular'a (m.ö. 5000) uzanan tâbirnâmeler eski Mısır, Hindistan ve Yunan medeniyetlerinde de mevcuttur. Kâtib Çelebi Keşfü'ẓ-ẓunûn'da Aristo, Eflâtun, Öklid, Batlamyus ve Câlînûs (Galen) gibi şahsiyetlere ait rüyalardan ve tabirlerinden söz eden eserleri kaydeder. Antik rüya tabirciliğinin önemli eseri olan Artemidor'un Oneirokritikon'u Arapça'ya çevrilince İslâm rüya tabirciliği bundan etkilenmişti. Talmud'un son kısmındaki rüyalarla ilgili paragraflar yahudi kültüründe rüya ve tabirin önemli olduğunu göstermektedir ("Berakoth", s. 338-341). İncil'de de rüyanın önemine işaret edilmiş ve birçok hıristiyan rüya tabircisi yetişmiştir.
İslâm dininde rüya tabirine önem verildiği Kur'an'da ve hadislerde yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Yûsuf'a rüya yorumunun öğretildiği (Yûsuf 12/6, 21), Hz. İbrâhim ile Ya'kūb ve Yûsuf'un gördükleri rüyaları tabir edip ona göre hareket ettikleri (Yûsuf 12/4-6; es-Sâffât 37/102) belirtilir. Hz. Yûsuf'un rüyasını babası Ya'kūb'un yorumlaması, Hz. Yûsuf'un zindandayken iki gencin ve daha sonra Mısır kralının rüyalarını tabir edişi de Kur'an'da haber verilmektedir (Yûsuf 12/6, 36-37, 41-49, 100). Resûl-i Ekrem'e ilk vahyin sâlih rüya şeklinde gelmesi hadis kitaplarında da rüya ve tabirin yer almasına vesile olmuştur (bk. RÜYA). Rüya tabirinde Hz. Ebû Bekir ile kızı Esmâ, Saîd b. Müseyyeb ve İbn Sîrîn'in adları öne çıkmıştır (Kettânî, I, 199-200; II, 347, 444).
İlk tâbirnâmelerin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamakla birlikte yine de İslâm dünyasında bu konudaki literatür oldukça zengindir. İbn Sîrîn'in Kitâbü'l-Cevâmiʿi (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 936; İzmirli İsmail Hakkı, nr. 1500; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 1170), Ca'fer es-Sâdık'ın Kitâb fî taʿbîri'r-rüʾyâ'sı (İÜ Ktp., AY, nr. 4646), İbn Kuteybe'nin Taʿbîrü'r-rüʾyâ'sı (Şam 2001), İbn Ebü'd-Dünyâ'nın er-Rüʾyâ'sı (Taʿbîrü'r-rüʾyâ), Nasr b. Ya'kūb ed-Dîneverî'nin et-Taʿbîrü'l-Ḳādirî fi'l-aḥlâm'ı (Beyrut 1997) bunlardandır. XI ve XIV. yüzyıllar arasında çok sayıda tabircinin adından ve eserinden bahsedilmektedir. Hasan b. Hüseyin el-Hallâl, Ṭabaḳātü'l-muʿabbirîn'de 7500 tabircinin ismini vererek bunlardan 600 kişiyi eserleriyle birlikte tanıtmıştır (Yüksel, s. 93-94). Bu dönemde kaleme alınan tâbirnâmeler arasında Ziyâeddin İbnü'l-Esîr'in Eyyûbî sarayında iken yazdığı eserle Fettâhî'nin manzum Kitâb fî maʿrifeti'l-ḥiyel'i (TSMK, III. Ahmed, nr. 3472), Ebû Tâhir İbrâhim b. Yahyâ b. Gannâm'ın Dürretü'l-aḥlâm fî taʿbîri'l-menâm'ı (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 3922), Zeynüddin İbnü'l-Verdî'nin manzum Elfiyye'si (Bulak 1285), Halîl b. Şâhin'in el-İşârât fî ʿilmi'l-ʿibârât'ı (İÜ Ktp., AY, nr. 35; Süleymaniye Ktp., Beşir Ağa, nr. 128), Abdülganî en-Nablusî'nin 1684'te alfabetik olarak düzenlediği Taʿṭîrü'l-enâm fî taʿbîri'l-menâm'ını (Kahire 1275) saymak mümkündür. İslâm kültüründe Hz. Ya'kūb ile Dânyâl'in muabbir oldukları kabul edilmektedir. Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh döneminde (775-785) her şeyi iyiye yorma ve tabircileri ödüllendirme yaygın hale gelmiştir (Schimmel, s. 68). Öte yandan muabbirlerin çeşitli ilimleri bilmesi, dinler, mezhepler ve topluluklarla ilgili âdet ve gelenekler hakkında bilgi sahibi olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Türk kültüründe rüya ve tabir hem İslâmiyet'ten önce hem de sonraki dönemde büyük önem taşımıştır. Uygur Türeyiş, Oğuz Kağan ve Dede Korkut destanlarında rüya önemli bir unsur olarak yer almıştır (Tören, XX [1997], s. 416). Kutadgu Bilig'de rüya tabiriyle ilgili müstakil bir bölüm vardır (4366-4375. beyitler). Türk edebiyatındaki tâbirnâmelerin çoğu Arapça'dan tercümedir. İbn Sîrîn ve Ca'fer es-Sâdık'ın tâbirnâmeleri Türkçe'ye ilk çevrilenlerdir (Erdoğan, Türkçe Rüya Tâbirnâmeleri ve İbn-i Sîrîn'den Tercüme Edilen Bir Tâbirnâme, s. 3). Ayrıca Özbekçe, Başkırtça ve diğer Orta Asya dillerinde tâbirnâmeler yazılmıştır (Schimmel, s. 29). Agâh Sırrı Levend tâbirnâmeleri edebî türler arasında didaktik eser olarak kabul eder. Başvuru kitabı olarak kullanıldıklarından sade bir dille yazılan bu eserler söz varlığı ve halk inançları bakımından zengin kaynaklardır. Manzum olanlarına rastlanmakla birlikte tâbirnâmelerin çoğu mensurdur. Bu eserler müstakil kitaplar halinde veya kıyafetnâme yahut tasavvufî bir eser içerisinde derkenar ya da bölüm şeklinde bulunabilir. Cönk, mecmua ve risâlelerin içinde de rüya tâbirlerine yer verilir. Nitekim Tûtînâme ve binbir gece masalları rüya unsurları içerir. Tâbirnâmelerin ekserisi tasavvufî mahiyettedir (DİA, XXXV, 309-310). Meselâ Halvetîlik'te rüyaya büyük önem verilir. Bu türden tâbirnâmeler arasında rüya günlükleri (Schimmel, s. 29) ve gördükleri rüyaları mektupla şeyhlerine bildiren dervişlerin aldıkları cevaplardan meydana gelenleri vardır. Üsküplü Asiye Hatun'un 1640'ta yazdığı eser bu türdendir (Kafadar, s. 123-191). Rüyaların günlük hayatla ilgisi Aşçı İbrâhim Dede'nin XIX. yüzyıla ait eserinden öğrenilmektedir (Aşçı Dede'nin Hatıraları: Çok Yönlü Bir Sufinin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı [haz. Mustafa Koç - Eyüp Tanrıverdi], İstanbul 2006).
Tâbirnâmeler hangi medeniyet dairesinde yazılmış olursa olsun Nablusî'nin eserinin çevirileri ya da ondan esinlenmiş olanlar dışında, yapı bakımından genellikle aynı şemaya sahiptir (Schimmel, s. 25). Buna göre tâbirnâmeler iki bölümden oluşur. Birinci bölümde İslâm'da rüyanın yeri, rüya çeşitleri, tabirin yapılacağı vakitler ve şartları, kimlerin rüyalarının daha makbul olacağı gibi ön bilgiler yer alır; bunlar kıssalar ve menkıbelerle desteklenir. İkinci bölümde rüyalarda görülen şeylerin mânaları anlatılır. Tâbirnâmelerin sonunda genellikle "segirnâme" veya "ihtilâcnâme" gibi bir fal çeşidi sayılabilecek bölümler bulunur (Erdoğan [Öztürk], sy. 4 [1995], s. 71-72). Mecmualarda ve cönklerdeki tâbirnâmelerde ise doğrudan rüya tabirine geçilir. Türk edebiyatında tâbirnâmelere özel bir önem verildiği bunların kütüphanelerdeki nüshalarının çokluğundan anlaşılmaktadır. Millî Kütüphane'deki kırk civarında tâbirnâme yanında Süleymaniye Kütüphanesi'nde ikisi Farsça, yedisi Arapça, geri kalanları Türkçe'ye tercüme yoluyla girenler olmak üzere biri manzum yetmiş kadar tâbirnâme tesbit edilmiştir. Türkçe tâbirnâmeler üzerinde çalışan Arzu Erdoğan, Süleymaniye ve Nuruosmaniye kütüphanelerinde müstakil ya da başka bir eser içinde yirmi yedi kadar tâbirnâme nüshası tesbit etmiştir.
Hükümdarlar adına yazılmış Türkçe iki tâbirnâmeden biri XIV. yüzyıl şairlerinden Ahmed-i Dâî'nin Germiyanoğlu II. Yâkub Bey için kaleme aldığı Tercüme-i Kitâbü't-Ta'bîrnâme'dir (Kitâbü't-Ta'bîr, Ta'bîrnâme-i Türkî). Eser Ebû Bekir b. Abdullah el-Vâsıtî'nin Arapça kitabından Farsça'ya aktarılmış ve Farsça'dan oldukça sade bir dille Türkçe'ye çevrilmiştir. Burada ebced hesabının unutulmuş rüyaların bulunup yorumlanmasında nasıl kullanılacağı da açıklanmıştır. Tâbirnâmenin bilinen iki nüshası vardır (Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 588; İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. O. 26). İkinci eser, Hubeyş et-Tiflisî'nin Sultan II. Kılıcarslan adına telif ettiği Kâmilü't-taʿbîr'in Türkçe tercümesidir. Mukaddimede verilen bilgiye göre rüyaların harf sırasıyla ele alındığı, altı eserden yararlanılarak yazılan kitap Sultan II. Murad tarafından beğenilmiş ve Farsça'dan Türkçe'ye tercüme ettirilmiştir. Eserin nüshaları Süleymaniye (Ayasofya, nr. 1732) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Revan Köşkü, nr. 1769) kütüphanelerinde bulunmaktadır (ayrıca bk. HUBEYŞ et-TİFLİSÎ). Osmanlı sahasında Seyyid Süleyman (Ahmet Yaşar Zengin, Seyyid Süleyman'ın Tâbirnâmesi Üzerine Bir Çalışma [yüksek lisans tezi, 1997], Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Muhyiddin İbnü'l-Arabî (Bedreddin Habiboğlu, Tâbirnâme-i Muhyiddin-i Arabî'nin Transkripsiyonu [yüksek lisans tezi, 1990], AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); İbn Sîrîn, Abdülganî en-Nablusî ve Niyâzî-i Mısrî'nin eserleri en meşhur tâbirnâmelerdir. Arzu Erdoğan İbn Sîrîn'in eseri üzerine yüksek lisans tezi hazırlamış ve çalışmasında 1947-1987 yılları arasında yayımlanmış matbu tâbirnâmelere de yer vermiştir. Faruk Meral'in tâbirnâmeler (Tâbirnâmeler Üzerine Bazı Araştırmalar, 1996, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Sadi Yılmaz'ın Kitâbü't-Ta'bîr'le ilgili yüksek lisans çalışmaları bulunmaktadır (bk. bibl., tâbirnâmelere dair daha ayrıntılı bilgi ve literatür için bk. Schimmel, bibl.).
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ