Müftüoğlu Ahmed Hikmet Kimdir, Tarihte Önemi Nedir?

3 Haziran 1870’te İstanbul’da Süleymaniye semtinde doğdu

--
-->

Değişik vilâyet ve sancaklarda kapı kethüdâlığı yapan babası Yahyâ Sezâi Efendi basılmamış bir divançe sahibidir. Moralı bir Halvetî şeyhinin kızı olan annesinin soyu Niyâzî-i Mısrî'ye kadar ulaşır. Yedi yaşında iken babasını kaybettiği için ağabeyi Refik Bey'in himayesinde yetişti. Rüşdiyeyi bitirdikten sonra Galatasaray Sultânîsi'ne yazdırıldı. Bu okuldan mezun olunca Hariciye Nezâreti Şehbenderlik Hizmetleri Kalemi'nde memuriyete başladı (29 Ağustos 1889). Marsilya başşehbenderliği kançıları olarak tayinine kadar (11 Ekim 1893) Matbûât-ı Dâhiliyye Kalemi memurluğu ve Takvîm-i Vekāyi' İdaresi mütercim yardımcılığı görevlerini de yürüttü. 1893-1895 yıllarında Atina, Pire, Poti ve Kerç'te şehbender vekilliği ve şehbenderlik yaptı. Aralık 1895'te tayin edildiği Şehbenderlik Hizmetleri Kalemi sermüsevvidliği göreviyle İstanbul'a döndü. Serhalifeliğe kadar yükseldiği bu görevi Ekim 1908'de sona erdi. Buradan Ticaret ve Nâfia Nezâreti Ticaret Müdürlüğü'ne, ardından Hariciye Nezâreti Umûr-ı Ticâriyye Şubesi Müdürlüğü'ne nakledildi. Ayrıca Galatasaray Sultânîsi'nde imlâ, kıraat, Türkçe, kitâbet ve edebiyat öğretmenliği yaptı (1898-1909). Araları açık olduğu için Tevfik Fikret'in bu okula müdür olarak gelmesinden sonra oradan ayrılıp Dârülfünun Edebiyat Fakültesi'nde hocalığa başladı. Burada edebiyat tarihi dersleri okuttu (1910-1912). Galatasaray Sultânîsi'ndeki öğrencileri arasında Ahmed Hâşim, Abdülhak Şinasi (Hisar) ve Hamdullah Suphi de (Tanrıöver) bulunuyordu. 1912 Eylülünde tayin edildiği Budapeşte Başkonsolosluğu'nun Mütareke'nin ilânıyla lağvedilmesi üzerine İstanbul'a döndü. İki yıl sonra, daha önce ısmarlanmış olan savaş malzemeleriyle ilgili bir komisyonun başkanlığı göreviyle yurt dışına gitti. Budapeşte, Viyana ve Berlin'de iki yıl kadar kaldı. Dönüşünde son halife Abdülmecid Efendi'nin başmâbeyinciliğine getirildi (Kasım 1922) ve halifeliğin lağvedilmesine kadar bu görevde kaldı (Mart 1924). 1926'da Ankara'da önce Hariciye Vekâleti'nin Konsolosluk Hizmetleri ve Ticaret Umum Müdürlüğü'ne, ardından bu vekâletin müsteşarlığına tayin edildi. Sağlık problemleri sebebiyle Ankara'dan ayrılmak zorunda kalınca Anadolu-Bağdat demiryolları ile Elektrik Şirketi Yönetim Kurulu üyeliklerine getirildi. 19 Mayıs 1927'de vefat etti ve Maçka Şeyhler Mezarlığı'na defnedildi.

Ahmed Hikmet, Galatasaray Sultânîsi'nde bazı çalışmalarını hocası Muallim Nâci'nin eleştirisine sunmuş, ilk yazısı Sezâizâde Abdülhalim Hikmet imzasıyla Pâyidar gazetesinde yayımlanmış (1887), Nâmık Kemal'in ölümü üzerine bir mersiye yazmıştır. İlk neşredilen eseri Parmantiye yahut Patates adıyla çevirdiği bir fen kitabıdır (1890). Dördüncü sınıfta ödev olarak hazırladığı Leylâ yâhud Bir Mecnunun İntikamı adlı uzun hikâyesi de basılan ilk telif eseridir (1891). Fen alanındaki çevirileri dolayısıyla adı Servet-i Fünûn sayfalarında görünmeye başlamış, "Roman Fabrikası" adlı makalesiyle derginin ilk yazarlarından biri olmuştur (1893). Aynı yıl Hazîne-i Fünûn dergisinde çevirileri ve yazıları çıkan Ahmed Hikmet, yurt dışından döndüğü 1896'da Servet-i Fünûn'da bir araya gelen edebiyat topluluğuna (Edebiyât-ı Cedîde) katılmıştır. Servet-i Fünûn'da tercümeleri ve yazıları, özellikle de hikâyeleriyle dikkat çekmiştir. Sonradan Hâristan ve Gülistan adlı kitabında bir araya getirdiği bu hikâyeler onun iki dönem halinde ele alınan yazarlığının dil ve duyarlılıkta Edebiyât-ı Cedîde zevkine büyük oranda bağlı kaldığı birinci dönemini temsil etmektedir. Bu devirde ferdî duyuş ve estetik kaygı ön plandadır. Dilde Arapça ve Farsça kelime ve terkiplere açıktır. İkinci döneminde Türkçülüğü belirginlik kazansa da onda millî benliği oluşturan psikolojinin kökleri yurt dışındaki ilk görev yıllarına kadar iner. Edebiyât-ı Cedîde devri Servet-i Fünûn'una Türklük cereyanının ilk işaretleri Mehmed Emin'le (Yurdakul) beraber Ahmed Hikmet'le gelmiştir. Bu dönemde Servet-i Fünûn'da yayımlanan "Nakiye Hala", "Yeğenim" ve "İki Mektup" hikâyeleri onun millî ve içtimaî meselelere duyarlılığını göstermektedir.

II. Meşrutiyet'in ardından Türkçülük cereyanının en hararetli taraftarlarından biri olmuş, bu sırada kurulan Türk Derneği'nin üyeleri ve Türk Yurdu Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer almıştır. 1912'de Atina'da yapılan XVI. Milletlerarası Şarkiyatçılar Kongresi'ne Türk dili ve edebiyatıyla ilgili fikirlerini Fransızca bir bildiri ile sunmuştur. Türk Ocağı'na üye olarak faaliyetlerini desteklemiştir. Macaristan'da bulunduğu sırada birçok konferans yanında milletlerarası kongrelere katılmış, Türk-Macar dostluğunun kuvvetlenmesine büyük katkılar sağlamıştır. Budapeşte'deki faaliyetleri içinde Türkçe öğretimi için dershanelerin açılması, Türkçe bazı oyunların sahnelenmesi, bir cami yaptırılması ve Gülbaba Türbesi'nin onarılması da bulunmaktadır.

Eserleri. A) Telifleri. 1. Leylâ yâhud Bir Mecnunun İntikamı (İstanbul 1308).

2. Hâristan ve Gülistan (İstanbul 1317). Hâristan adıyla da yayımlanan eserin (İstanbul 1324) yeni harflerle iki baskısı bulunmaktadır (İstanbul 1969, 2005).

3. Kadın Oyuncak Değildir (İstanbul 1335).

4. Çağlayanlar (İstanbul 1338). Türkçülük anlayışına uygun olarak yazdığı hikâyelerden meydana gelmektedir. Hikâye tekniği bakımından mükemmel sayılmasa da içinde taşıdığı derin millî heyecan ve bu duyguların çerçevesini çizen fikirleriyle en fazla sevilen eseri olmuştur. 1940'tan başlayarak yeni harflerle de yayımlanmış, Fethi Tevetoğlu'nun hazırladığı baskıya yazarın kitaplarına girmemiş bazı hikâyeleri dahil edilmiştir (İstanbul 1971, 1987).

5. Gönül Hanım. Tasvîr-i Efkâr gazetesinde tefrika edilen bu romanı (1 Şubat - 13 Nisan 1920) Fethi Tevetoğlu yeni harflerle yayımlamıştır (İstanbul 1971; Ankara 1987).

6. Bîgâne Durmayın Âşinânıza, Müftüoğlu Ahmed Hikmet'in Mektup, Şiir ve Günlükleri (haz. M. Kayahan Özgül, Ankara 1996).

B) Tercümeleri. Antoine A. Parmentie, Parmantiye yahut Patates (İstanbul 1307); Alexandre Dumas Fils, Bir Riyâzînin Muâşakası yâhud Kâmil (İstanbul 1308); Baronne de Staff, Tuvalet ve Letâfet-i Âzâ (İstanbul 1309; Müftüoğlu bu esere Türkler'in giyim kuşamıyla ilgili bir bölüm eklemiştir).

Müftüoğlu'nun ölümü üzerine Türk Yurdu (nr. 191-30, Haziran 1927) ve Güneş (nr. 11, Haziran 1927) dergilerinde onunla ilgili özel bölümlere yer verilmiştir. Ahmet Tetik, Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun Hayatı, Eserleri ve Fikirleri Üzerine Bir Araştırma adıyla doktora tezi hazırlamıştır (1999, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA