Manisa'da doğdu. Eğridirli Hoca Abdullah Efendi'nin oğludur. Öğrenimini Manisa'da tamamladı. Rifâî şeyhlerinden Antakyalı Hazevîzâde Ahmed Vehbî Efendi'den icâzetnâme aldıktan sonra İstanbul'a giderek Üsküdar'ın Toygartepe semtine yerleşti. Güzel sesi ve mûsiki bilgisiyle kısa zamanda tanındı. Uzun yıllar Damad Mehmed Said Paşa'nın (ö. 1868) imamlığını yaptı. Ondan gördüğü ilgi ve himayeden dolayı Said Paşa İmamı lakabıyla anılır. Sultan Abdülaziz zamanında hünkâr imamlığına tayin edildiyse de bu vazifesini devam ettiremedi. 19 Şevval 1307 (8 Haziran 1890) tarihinde seksen beş yaşlarında vefat etti. Toptaşı caddesindeki Sandıkçı Şeyh Edhem Efendi Rifâî Dergâhı hazîresine defnedildi.
Devrinin en önemli icracıları arasında yer alan, aynı zamanda şair ve hattat olan Hasan Rızâ Efendi özellikle mevlidhanlığı ile ün yapmıştır. İstanbul'a geldiğinde mûsiki sahasında ileri bir seviyede olmasına rağmen Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin seçkin talebelerinden Mutafzâde Ahmed Efendi'den de faydalanmış, ondan pek çok ilâhi, durak, mersiye ile birlikte bilhassa mevlid meşketmiş, ayrıca klasik formlar çerçevesinde birçok fasıl geçmiştir.
Hasan Rızâ Efendi parlak ve tiz bir sese sahipti. Onun en önemli özelliği, içinden geldiği şekilde ve kendi arzu ettiği zaman okumasıdır. Sultan Abdülaziz'in hünkâr imamı iken Dolmabahçe Camii'ndeki ilk cuma selâmlığında kendisine hutbenin hicaz makamında okunmasının irade buyurulduğu söylenince, "İrade ile hutbe okunmaz, ne zuhur ederse o okunur" diyerek camiyi terketmiş, hükümdar da onun bu hususiyetini öğrenince bir miktar atıyye göndererek kendisini bu vazifeden affetmişti. Fakir ve kimsesizlerin taleplerini reddetmemesiyle de tanınan Hasan Rızâ Efendi bu kişilerin isteklerini derhal yerine getirirdi. Mehmed Âkif Ersoy onun bu özelliğini "Said Paşa İmamı" adlı şiiriyle ebedîleştirmiştir (Safahat, s. 491-495).
Son derece mütevazi olan Hasan Rızâ Efendi, çoğunlukla Sandıkçı Şeyh Edhem Efendi Rifâî Dergâhı'na devam eder, burada bulunduğu zaman da şeyh odasında oturmayıp kahve ocağının bir kenarına ilişirdi. Yanında yumak yumak yün bulundurur, her gittiği yerde çorap, takke gibi şeyler örerdi. Kendisine bir defasında bütün vaktini örgü örmekle geçirdiği hatırlatılarak, "Gözlerinize yazık değil mi?" denildiğinde, "Nazarımı mâsivâdan koruyorum" cevabını verdiği nakledilir.
Hasan Rızâ Efendi'nin mevlid okuyuşunda fevkalâde bir tavır sahibi olduğu belirtilir. Okuduğu güftede sözlerin anlaşılmasını temin için kelimelerin arasını kesmeden okumaya özen gösterir, nağmeleri mısra sonlarında yapardı. Zekâi Dede'nin, Hasan Rızâ Efendi'nin bir mevlidini dinledikten sonra oradan ayrılırken oğlu Ahmed'e (Irsoy), "Hâfız! İşte asıl mevlid böyle okunur" dediği onun bu özelliğini aksettiren rivayetler arasındadır. Doksanüç Harbi esnasında Mevkib-i Hümâyun Alayı teşekkül ettiği sıralarda Sultantepe'de okuduğu mevlidin Beşiktaş'tan dinlendiği söylenir. Devrinin en güzel Kur'an okuyanları arasında anılan Hasan Rızâ Efendi ayrıca okuduğu gazel, şarkı, ilâhi ve mersiyelerle de mûsiki çevrelerinin aranılan icracılarındandı. Yetiştirdiği mevlidhanlar içinde Hacı Hakkı Efendi ve Bedevî şeyhi Ali Baba en tanınmışlarıdır. Hâfız Kemal de onun tavrında mevlid okurdu. Hasan Rızâ Efendi'nin Seyyid Rızâ mahlası ile yazdığı ilâhilerini topladığı divançesi Dîvân-ı Rızâ adıyla basılmıştır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi