Arapça'da mesel (çoğulu emsâl) "benzemek, benzeri olmak" mânasındaki müsûl kökünden türemiş bir sıfat olup "benzeyen" demektir. Misl ve mesîl de aynı anlamda kullanılır. Mesel ayrıca "sıfat, vasıf, söz, ibret ve kıssa" mânalarına gelir (Lisânü'l-ʿArab, "ms̱l" md.). Râgıb el-İsfahânî meseli "açıklamak amacıyla benzeri hakkında söylenen söz" şeklinde tanımlamıştır (el-Müfredât, "ms̱l" md.). Etimolojisi konusunda başka görüşler de ileri sürülen meselin "örnek" anlamındaki misâlden, "dikilmek" anlamındaki müsûlden veya "benzeşmek" anlamındaki temâsülden türemiş olması da mümkündür (Ebû Hilâl el-Askerî, I, 11; Meydânî, I, 5-6). Bir meseli vârit olduğu aslî hale benzeyen yeni durum için söylemeye ve kullanmaya "darbü'l-mesel" (darbımesel) dendiği gibi açıklama ve pekiştirme amacıyla söz arasında mesel ve vecize zikretmeye de "irsâl-i mesel" adı verilir. Her meselin, ilkin hakkında söylendiği aslî haliyle (mevrid) buna benzeyen ve daha sonra ortaya çıkan ikinci hali (madrib) vardır. Bu sebeple mesel "madribi mevridine benzeyen yaygın özdeyiş" olarak da tarif edilmiştir. Benzerlik ilgisine dayanan mesel öncelikle muayyen bir durum veya hadise için söylenerek doğar, daha sonra insanlar arasında yaygınlaşıp ona benzeyen her durum için söylenir. Bir meseli diğer söz çeşitlerinden ayıran temel vasıflar lafzının kısa, anlamının doğru, aynı zamanda yaygın ve anonim olması, formunun da değişmez, klişe söz niteliğinde bulunmasıdır. Meselin bu temel unsurlar dikkate alınarak yapılacak tanımı şöyle olabilir: Mesel, atalardan gelen ve onların yüzyıllar içindeki deneyim ve gözlemlerine dayalı düşüncelerini değişmez kalıp ve klişeleşmiş özlü sözlerle öğüt ve hüküm içerecek biçimde yansıtan, lafzı ve anlamı beğenilerek nesilden nesile aktarılan, çoğunlukla aslî durumuna benzeyen halleri açıklamak ve örneklemek amacıyla kullanılan anonim mahiyetteki özdeyiştir. Ancak bu unsurların bir kısmını kendinde toplayan ve bazı emsal kitaplarında mesel ya da mesel gibi kabul edilerek yer verilen birçok türe de rastlanmaktadır. Bunlar hikmet (vecize, kelâmıkibar), deyim, mükennâ, mübennâ, tağlib tesniyesi, "ef'alü min ..." formu ve benzerleridir.
Türkçe'de vecize (özdeyiş, özlü söz) ve kelâmıkibar diye adlandırılan hikmetle mesel arasında şu farklar belirlenmiştir: Hikmet çoğunlukla öğüt ve ders vermek amacıyla peygamber, filozof, düşünür, şair, edip, hatip, âlim gibi seçkin zümreye mensup bir kişi tarafından söylenmiş olan, bir hayat tecrübesini dile getiren özlü sözdür; meselin ayırıcı niteliği ise belli bir kaynaktan çıkmış olmakla birlikte zamanla yaygınlaşıp halka mal olarak anonim hale gelmesidir. Bu sebeple hikmet mesel kadar yaygın değildir ve aslında mesel hikmetin yaygınlık kazanarak anonimleşmiş şeklidir. Hikmet daima doğru görüş içerirken mesel içermeyebilir; hikmetin esası mâna doğruluğu, meselin esası teşbihtir. Mesel daima veciz olurken hikmet olmayabilir. Meselde amaç kanıt olarak söylenmesi, hikmetin amacı ise öğüt ve irşaddır (Abdülmecîd Âbidîn, s. 16-20; Emîl Bedî' Ya'kūb, I, 23-24).
Deyim (meselî tâbir, taklidî ibare) mesel gibi hüküm taşımadığı gibi bağımsız cümle de değildir. "Sübhânallah, elhamdülillâh, ehlen ve sehlen, rahimehullah, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh, lillâhi derruh, leanehullah" gibi günlük hayatta, ibadetlerde, selâm, tâziye, tebrik vb.nde kullanılan klişelere de klasik emsal kitaplarında yer verilmiştir. Halbuki bunlar meselde esas olan teşbihi içermez. Bazı dua klişelerini Kitâbü'l-Ems̱âl'ine ilk karıştıran kişi Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm olup (ö. 224/838) daha sonra gelen emsal müellifleri de onu izlemişlerdir. Bunlar gibi "ebü'l-eşbâl (arslan), ebû ca'de (kurt), ebû hâlid (köpek), ebû osman (yılan), ebû sâbir (tuz); ümmü'l-kurâ (Mekke), ümmü'l-kırâ (ateş)" gibi mecazi analık-babalık bildiren ve "mükennâ" adı verilen deyişler; "ibnü's-sebîl (yolcu), ibnü's-sehâb (yağmur), bintü'l-ayn (göz yaşı), bintü'l-Yemen (kahve)" gibi mecazi oğulluk-kızlık bildiren ve "mübennâ" adı verilen ifadeler; "Ömereyn (Hz. Ömer ve Ebû Bekir), "kamereyn" (ay ve güneş) gibi mecazi anlam bildiren tağlib tesniyelerine bazı klasik emsal kitaplarında yer verilmiştir. Ebû Hilâl el-Askerî bu deyişleri emsal arasında sayarken (Cemheretü'l-ems̱âl, I, 25-48) Hamza el-İsfahânî onları ayrı bölüm ve başlıklar altında incelemiştir (ed-Dürretü'l-fâḫire, II, 471). Çağdaş yazarlardan Abdülmecîd Âbidîn bunları emsalden saymış (el-Ems̱âl, s. 105-107), Abdülmecîd Katâmiş ise bu görüşü benimsememiştir (el-Ems̱âlü'l-ʿArabiyye, s. 23-27). Gerçekte eski müelliflerden hiçbiri emsal gibi kullanılmasına rağmen tağlib tesniyelerini emsal kapsamında görmemiştir. Seâlibî de "gurâbu Nûh, sefînetü Nûh, makāmu İbrâhîm, kamîsu Yûsuf, zi'bü Yûsuf" gibi isim tamlamalarını da emsalden saymıştır (S̱imârü'l-ḳulûb, s. 39-46). Halbuki bunlar teşbih esasına dayanmadığı gibi îcâz vasfına da sahip değildir, çünkü îcâz terkiplerin değil cümlelerin özelliğidir. Bu bakımdan sözü edilen terkipleri mesel değil mesel materyali olarak kabul etmek daha isabetli görülmüştür (Abdülmecîd Katâmiş, s. 27). Yine özellikle soyut fikirleri somut tablolar ve örnekler halinde açıklamak amacıyla "mes̱elü ..., kemes̱eli ..." gibi formlarda zikredilen, çoğunlukla uzun olan ve "kıyasî mesel" adı verilen tür de mesel tanımının kapsamına girmemektedir. Bu meseller Kur'an ve hadise özgü ifadeler olup bazı müslüman edipler de onlardan esinlenerek bu nevi deyişler üretmişlerdir. Hz. Ali'nin bazı emsali böyledir.
Arap edebiyatında meseller yapılarına göre sâir, kıyasî ve hurafî mesel şeklinde üçe ayrılmıştır. Sâir meseller yaygın ve veciz olan kısmı teşkil eder. Mesel denilince ilk akla gelen bunlar olup atasözü karşılığıdır. Kur'an'a ve hadise özgü emsal üslûplarından olan kıyasî meseller soyut kavramları tasvir, teşbih ve temsil yoluyla açıklayan, fikir derinliğine sahip bulunan uzun tasvir ifadeleri olup "meselü ..., kemeseli ..., keenne, kemâ ..." gibi teşbih edatları içerir. Hurafî meseller çoğunlukla hayvanlar olmak üzere insanların dışındaki varlıkların dilinden aktarılan ve eğitme, ahlâkî ders ve öğüt verme veya mizah ve latife amacıyla kurgulanmış küçük sembolik hikâyelerdir (fabl). Bunların bir kısmı Araplar arasında hayvanlarla ilgili yaygın hikâyelerle hurafî inançlara dayanır; كطالب القرن فجدعت أذنه (Boynuz peşindeyken kulağından olana benzemiş) meseli gibi (Hamza el-İsfahânî, II, 554). Kelîle ve Dimne'deki hayvan hikâyeleri ile La Fontaine'nin fablleri bu türdendir. Bu nevi meseller arasında -İncil'deki Hz. Îsâ mesellerinde olduğu gibi- insanların dilinden anlatılanlar da vardır (Emîl Bedî' Ya'kūb, I, 19).
Şekil olarak mesellerin çoğu benzetme esasına dayanan ve teşbih edatını açık şekilde almayan istiâre-i temsîliyye biçiminde olmakla birlikte açık teşbih ve kinaye formlarında, "ef'alü min ..." (mukayese) kalıbıyla, secili veya cinaslı, "eb, ümm, ibn, bint, ahû, zû, zât" kelimeleri ve diğer isimlerle oluşmuş isim tamlaması şeklinde gelenler, sayı ifadesi içeren bir yapı gösterenler vardır: "كالإبرة تكسو غيرها وهي عريان" (İğne gibidir. Başkasını giydirir, kendisi çıplaktır: teşbih), "أجود من حاتم" (... Hâtim [-i Tâî]'den daha cömert: ef'alü min), "حاطب ليل" (Gece [karanlığında] odun toplayan: isim tamlaması), "من أجمل قيلا سمع جميلا" (Güzel söz söyleyen güzel söz işitir: secili), "من جدّ وجد" (Arayan bulur: cinaslı) gibi.
İlk kullanıldığı durum (mevrid) itibariyle meseller şu kısımlara ayrılır: a) Bir hadiseden doğan ve o hadise sonunda söylenip yaygınlaşan meseller. Aslı, bilge kişi Şenn'in (b. Efsâ) uzun aramalar sonunda tam dengi olarak bulduğu Tabaka isimli kızla evlenmesi ve birbirine tam denk düşmeleriyle ilgili olan, birbirine uygun düşen her şey için söylenen "وافق شنّ طبقة" (Şenn Tabaka ile uyuştu) meseliyle aslı, bir yaz günü yaşlı ve zengin kocasından boşanarak genç ve yoksul biriyle evlenen ve eski kocasına süt istemeye gidince bu söze muhatap olan bir kadın hakkında söylenmişken bir şeyin fırsatını kaçıran herkes için kullanılan "الصيف ضيّعت اللّبن" (Sen sütü yazın kaybetmişsin) meseli gibi. b) Bir kıssa hakkında rivayet edilen meseller: Câhiliye dönemi savaşları (eyyâmü'l-Arab) ve haberleriyle ilgili olanlar gibi. c) Kur'an'dan doğan meseller (emsâlü'l-Kur'ân): "أقرب من حبل الوريد" (Şah damarından daha yakın), "أوهن من بيت العنكبوت" (Örümceğin evinden daha dayanıksız) gibi. d) Hadislerden çıkan meseller (emsâlü'l-hadîs): "إيّاكم وخضراء الدّمن" (Çöplüklerin yeşilliklerinden [kötü muhitte yetişen kadınlardan] sakının) gibi. e) Teşbihten doğan meseller. Bu kısımda özellikle "ef'alü min ..." mukayese formu yaygın olarak kullanılır. f) Aslı kinaye olan meseller: "Kendi gözündeki merteği görmez, başkalarının gözündeki çöpe dikkat eder" meseli gibi.
Meseller zaman itibariyle Câhiliye ve İslâm dönemleriyle müvelled kısımlarına ayrılır. Şiirden doğan mesellerin bir beytin tamamı, ilk veya son mısraı, her iki mısraı mesel olan türleri olduğu gibi bir beyitte ikiden fazla mesel olan nevileri de vardır. Başta Züheyr b. Ebû Sülmâ, Ebü'l-Atâhiye, Sâlih b. Abdülkuddûs, Ebû Temmâm, Mütenebbî, Ebü'l-Alâ el-Maarrî ve Ahmed Şevkī olmak üzere birçok Arap şairinin beyit ve mısraları yaygınlaşıp mesel haline gelmiştir. Ebü'l-Esved ed-Düelî'nin, "لا تنه خلق وتأتي مثله ، عار عليك إذا فعلت عظيم" (Benzerini kendin yapıp dururken bir kötü huydan başkasını menetme; bunu yapman senin için büyük bir ayıptır) beytiyle Lebîd b. Rebîa'nın her mısraı ayrı bir mesel olan, "ألا كل شيء ما خلا الله باطل ، وكل نعيم لا محالة زائل" (Dikkat et! Allah'ın dışındaki her şey bâtıldır; her nimet de hiç şüphesiz yok olmaya mahkûmdur) beyti gibi. Bu tür beyit ve mısralar "el-ebyâtü's-sâire" vb. adlar altında müstakil eserlerde toplanmıştır. Bu meselleri şairlerin kendilerinin mi icat ettiği yoksa önceden mevcut olup şiir kalıplarına onların mı döktüğü sorusuna kesin cevap bulmak kolay değildir. Bazı şairlerin mevcut meselleri şiirlerine tazmin ettikleri bilinmektedir. Sükkerî ve Uyeyne b. Minhâl'e el-Ebyâtü's-sâʾire adlı derlemeler nisbet edildiği gibi Sâhib b. Abbâd da el-Ems̱âlü's-sâʾire min şiʿri'l-Mütenebbî'yi telif etmiştir. İbşîhî'nin el-Müsteṭraf'ında (s. 27 vd.), İmruülkays b. Hucr, Tarafe b. Abd, Lebîd, Ferezdak, Mutî' b. İyâs gibi şairlere ait bu türden bazı beyitlere yer verilmiştir. Bu nevi beyitlerle ilgili olarak modern çağda da birçok araştırma ve inceleme yapılmıştır (EI2 [Fr.], VI, 813).
Doğu milletleri Batılılar'a göre daha çok mesel ve hikmetlere sahiptir; çünkü bunlar Doğu'da ortaya çıkıp yayılan semavî din ve kitapların, peygamberlerin söz, vasiyet ve hikmetlerine dayanır. Özdeyişler Araplar'da daha çoktur. Fars asıllı Hamza el-İsfahânî, Arap mesellerinin Fars mesellerinin on katı olduğunu, Ebû Ubeyde'nin Ahmed b. Saîd el-Bâhilî'ye 14.000 Arap meseli rivayet ettiğini kaydeder (ed-Dürretü'l-fâḫire, I, 3). Araplar'ın ümmî olması ve derleyip yazıya geçirememeleri sebebiyle mesellerin çoğu kaybolmuş, zamanımıza sadece 6000 kadarı ulaşabilmiştir. Arap mesellerinin fazla olmasının diğer bir sebebi de çoğunun aslının şiire dayanmasıdır. Nitekim kasidelerinin hepsi mesel olan şairler vardır. Ebü'l-Atâhiye'nin "Zâtü'l-emsâl" adlı kasidesinin (urcûze) 4000 mesel içerdiği kaydedilir (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, IV, 36).
Arap mesellerinde birçok şahıs meşhur vasıflarıyla mesel konusu olmuştur. Belâgatta Kus (b. Sâide), hitâbette Sahbân (el-Vâilî); cömertlikte Hâtim (et-Tâî), Ma'n (b. Zâide), Kâ'b (b. Mâme), Herim (b. Sinân); ahmaklıkta Duğa, Emevî Irak Valisi Yûsuf (b. Ömer es-Sekafî), Cuhâ, Ebû Gabşân, Hecerliler; sözünden caymada Urkûb; pişmanlıkta Küseî; düzenbazlıkta Kasîr; cimrilikte Mâdir; iyiliğe karşı kötülük görmekte Sinimmâr; hilimde Ahnef (b. Kays); hızlı koşmada Şenferâ, Süleyk; ifade âcizliğinde Bâkıl; vefakârlıkta Semev'el el-Ezdî gibi. Bu tür meseller arasında "أخرق من ناقضة غزلها" (Dokuduğunu bozan kadından daha ahmak) meseli (Hamza el-İsfahânî, I, 204) Kur'an'da, "İpliğini sağlamca büktükten sonra çözüp bozan kadın gibi olmayın" şeklinde geçmektedir (en-Nahl 16/92). İslâm dünyasında kullanılan bazı mesellerle Yunan mitolojisinde yer alan özdeyişler arasında benzerlikler göze çarpmaktadır (krş. a.g.e., I, 204, 431; Nouveau Larousse illustrée, "Pénélope", "Sysyphe" md.leri). Kimin kimi etkilediği kesin olarak bilinemeyen Arap kültürünün de dahil olduğu evrensel kültüre mal olmuş birçok mesel mevcuttur: "Duvarların kulakları vardır" (Meydânî, I, 88); "Yerin kulağı vardır"; "Kurdu an, sopayı hazırla" (a.g.e., I, 88); "Örs isen dayan, çekiç isen acıt" (a.g.e., I, 89); "Yalancıysan hâfızan kuvvetli olmalıdır" (a.g.e., I, 74); "Başkası için kazdığı çukura kendisi düşen" (a.g.e., II, 297) vb. Arap, Fransız ve Türk kültürü gibi çeşitli kültürlerde ortak olan aynı veya yakın mesellerin aslını belirlemek güçtür. Arap meselleri arasında kadim dinî toplulukların yaydığı, özellikle İncil ve Tevrat'ta benzerleri bulunan örneklere de rastlanmaktadır: "Koyun postunda kurt" (Matta, 7/15; a.g.e., I, 146); "Dikenden üzüm (incir) toplanmaz" (Matta, 7/16; a.g.e., I, 52; Ebû Hilâl el-Askerî, I, 680); "Sineği süzüyor ama deveyi yutuyor" (Matta, 23/24; a.g.e., II, 259); "Rab korkusu bilginin başlangıcıdır" (Re'sü'l-hikmeti mehâfetullah) (Süleyman'ın Meselleri, 31/1-7); "Ne ekersen onu biçersin" (Galatyalılar, 6/7; a.g.e., II, 317); "Başkasının gözündeki çöpü görür de kendi gözündeki merteği seçemez" (Matta, 7/3; Luka, 6/41); "Devenin iğne deliğinden geçmesi" (Matta, 19/24; Markos, 10/25; Luka, 28/25; el-A'râf 7/40); "Yel eken kasırga biçer" (Hoşea, 8/7) gibi.
Arap mesellerinde bazı özellikleriyle meşhur olmuş insanlar gibi birçok hayvan, kuş vb. de belirgin özellikleriyle mesel konusu haline gelmiştir. Arslan cesaret, kurt düşmanlık, gaddarlık, çita (fehd) uyku, kirpi uykusuzluk, yılan ve timsah zalimlik, keler ve tilki kurnazlık, kartal ve akbaba uzağı görme, karınca biriktirme, maymun taklit, karga korkaklık, sırtlan aptallık, deve kin ve kıskançlık sembolü olarak anılır. Aynı şekilde çöl ağaç ve bitkisiyle birçok dağ, ova, vadi ve şehir adı Arap mesellerinde belirgin özellikleriyle malzeme olarak kullanılır. Bu tür mesellerin bir kısmı için uydurulan hikâyeler fabl halini almıştır.
Başta Câhiliye meselleri olmak üzere birçok Arap meselinin hikâyesi vardır. Bunların bir kısmı gerçek tarihî olaylardır; Yevmü Halîme, Yevmü'l-Besûs, Yevmü Dâhis ve Yevmü Gabrâ gibi Araplar'ın İslâm'dan önceki dönemde meydana gelmiş savaşlarıyla (eyyâmü'l-Arab) ilgili meseller bu türdendir. Bu hikâyeler meselin anlaşılması ve Arap tarihi açısından önem taşır. Bir kısım meselin hikâyesi zamanla unutulmuş, onların yerine duruma uygun yeni hikâyeler uydurulmuştur. Bazı mesellerin ilk kaynaklar tarafından farklı şekilde rivayet edilmesi ve yorumlanması uydurma olayını teyit etmektedir (krş. Mufaddal b. Seleme, mesel nr. 93; Meydânî, II, 359-360). Arap mesellerinin çoğu yaygın olmakla birlikte yalnız bir yörede tanınıp anlaşılan meseller de çoktur. Emsal kitaplarında bunların birçoğunun yerine işaret edilmiştir. Bunlar arasında başta Medine olmak üzere Mekke, Basra, Kûfe, Vâsıt, Humus gibi şehirler bulunmaktadır (Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 1070; Hamza el-İsfahânî, I, 56, 224, 340, 379, 443; Meydânî, I, 147, 156).
Câhiliye dönemine ait mesellerin tesbiti için belirlenen kriterlerden biri meselin Eksem b. Sayfî, Âmir b. Zarib el-Advânî, Evs b. Hârise gibi Câhiliye devri insanlarına nisbet edilmesi veya içinde Câhiliye dönemine ait şahıs adlarının geçmesidir. Câhiliye savaş, haber ve olayları (eyyâm, ahbâr), âdet ve inançlarıyla ilgili olarak söylenmiş meseller de aynı grup içinde yer alır. Bundan başka çöl hayatı, çöl hayvanı ve bitkilerine dair meseller de çoğunlukla bu devreye aittir. Evâil türü eserlerle emsal kitaplarında meseli ilk söyleyenin Câhiliye dönemine ait olduğunun belirtilmesi de bu kriterler arasındadır. Şarkiyatçılara göre Câhiliye mesellerine ait hikâyelerin ekserisi, Şiî karşıtı eğilimlerin tahrik ettiği Arapçılık hareketinin gündeme getirdiği kadim Araplar'a ait eyyâm ve ahbâr tartışmaları bağlamında II. (VIII.) yüzyılın kıssacı geleneği ortamında yeniden üretilmiş veya uydurulmuştur (krş. EI2 [Fr.], VI, 806).
Meselin âyet, hadis, sahâbe ve tâbiîn sözüne dayanması veya onlardan doğması bu mesellerin İslâm dönemine ait olduğunun göstergesidir. Âyet ve hadislere dayanan çok sayıda mesel bulunduğu gibi başta Hz. Ali olmak üzere dört halife, İbn Abbas, İbn Mes'ûd, Muâviye, Amr b. Âs, Ebü'd-Derdâ, Mus'ab b. Zübeyr, Ahnef b. Kays, İbrâhim en-Nehaî, Hâlid b. Safvân ve Hasan-ı Basrî gibi sahâbe ve tâbiînin mesel halini almış hikmetli sözleri bulunmaktadır. Âyetlere dayanan örneklerden başka, "Bazı ifadeler büyü etkisine sahiptir" (إن من البيان لسحرًا); "Üst el alt elden (veren el alan elden) hayırlıdır" (اليد العليا خير من اليد السفلى) mesellerini de hadis metinleri oluşturmaktadır. "Kader gerçekleşince göz görmez hale gelir" (إذا جاء القدر عشي البصر) meseli Abdullah b. Abbas'a, "Kadınlar şeytanın tuzaklarıdır" (النساء حبائل الشيطان) meseli de Abdullah b. Mes'ûd'a nisbet edilmiştir. Hz. Ali'nin mesel haline gelmiş özdeyişleri Şerîf er-Radî'nin derlediği Nehcü'l-belâġa'da yer aldığı gibi İbn Kuteybe ʿUyûnü'l-aḫbâr'ının 50. bölümünde Hz. Ali'ye ait 100 kadar özdeyişi toplamış, bunlar Farsça ve Türkçe'ye de tercüme edilmiştir (Hz. Ali'nin hikmet ve meselleri üzerine yapılan araştırma ve incelemeler için bk. EI [Fr.], III, 463-464; EI2 [Fr.], VI, 808). Meydânî, Mecmaʿu'l-ems̱âl'inin 30. bölümünü Hz. Peygamber ile dört halife, Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Mes'ûd, Ebü'd-Derdâ, Amr b. Âs gibi sahâbîlerin mesellerine tahsis etmiştir. İçinde Allah adı geçen dua klişesi halindeki özdeyişler de İslâmî döneme aittir: "بلغ الله بك أكلأ العمر" (Allah seni ömürlerin en uzununa eriştirsin); "جدع الله مسامعه" (Allah kulaklarını sağır eylesin) gibi. Ayrıca Câhiliye dönemine ait birçok mesel İslâm'ın ruhuna uygun şekle çevrilmiştir. Nitekim Câhiliye mesellerinde geçen kardeş anlayışı İslâmî mesellerde din kardeşine dönüşmüş, "Haklı da olsa haksız da olsa kardeşine yardım et" sözü, "Haklıysa yardım et, haksız ise engelle" şekline bürünmüştür.
Şehirli Araplar için II. (VIII.) yüzyılın yarısına, bedevî Araplar için IV. (X.) yüzyılın sonuna kadar uzanan ve Câhiliye devrinden itibaren başlayan dönem ihticâc (iştişhâd) dönemi olarak kabul edilmiş, bu asırlarda ortaya çıkan meseller kadim meseller diye nitelendirilmiştir. Bu yüzyıllarda Araplar melezleşmediği, bu sebeple dilleri bozulmadığı için onların şiirleri ve meselleri kelimelerin anlam ve yapıları ile gramer kurallarını belirlemede şâhid olarak görülmüştür. Bundan sonra söylenen meseller dili bozulmuş melez Araplar'ın (müvelledûn) ürünü şeklinde görüldüğünden şâhid olarak kullanılmamıştır. Arabî mesel-müvelled mesel ayırımını ilk yapan müellif Hamza el-İsfahânî olmuştur (ö. 360/971'den önce). İsfahânî, ed-Dürretü'l-fâḫire'sinin 29. bölümünü bu tür mesellere ayırmış, "ef'alü min ..." formunda müzdevic türünden 440 müvelled meseli açıklamıştır. "İnciden daha nefis, azvay ağacı usâresinden daha acı" demek olan" "أنفس من الدرّ، وأمرّ من الصّبر" ile, "Kayadan daha duygusuz, zamandan daha zalim" anlamındaki "أقسى من الصخر، وأعدى من الدهر" meselleri bunlardandır. Ebû Hilâl el-Askerî de Cemheretü'l-ems̱âl'inde bazı müvelled mesellere işaret etmekte, Meydânî'nin Mecmaʿu'l-ems̱âl'inde her bölümün sonunda zikrettiği müvelled meseller 1000'i bulmaktadır. Bu meseller garîb kelimelerin bulunmaması, ibarelerinin yalın olması, seci, izdivaç, tıbâk ve mukabele gibi lafzî sanatlar içermesiyle kadim mesellerden ayrılır. Müvelled mesellerin fasihi bulunduğu gibi halk meselleri de vardır. Bunlar belli lehçe, yer, şehir ve bölgeye has mahallî meseller olup i'rab ve gramer kurallarına göre söylenmediği için "melhûn" (hatalı) meseller diye anılır ve bu şekliyle korunur. Aslında bu mesellerin de fasih olarak doğduğu, zamanla halkın dilinde yaygınlaşıp bozulduğu kabul edilir. İlk defa Ebû Ubeyd Kitâbü'l-Ems̱âl'inde Doğu avam mesellerinden altmış kadarını zikretmiş, daha sonra Ebû İkrime ed-Dabbî, Ebû Bekir İbnü'l-Enbârî, Hamza el-İsfahânî ve Ebû Hilâl el-Askerî onu takip etmişlerdir. Ebû Mansûr es-Seâlibî et-Tems̱îl ve'l-muḥâḍara'sında zamanındaki halk mesellerinin bir kısmına, İbn Hişâm el-Lahmî de Ebû Bekir ez-Zübeydî'nin Laḥnü'l-ʿâmme'sine yazdığı reddiyede bazı Endülüs halk mesellerine yer vermiştir. Çağımızda Lübnan, Beyrut, Mısır, Bağdat, Basra, Suriye, Ürdün, Filistin gibi yer ve yörelere ait birçok Arap halk meseli koleksiyonu meydana getirilmiştir.
Mesellerin filolojik ve edebî özelliklerinin başında değişmez kalıp ve klişeleşmiş ifade olmaları gelir. Meselin aslî formu ne ise her yerde ve herkes tarafından bu form korunarak tekrar edilir. Onun formu cinsiyete ve sayıya göre değiştirilemez. "الصيف ضيّعت اللّبن" (Sen sütü yazın kaybetmişsin) meseli erkeğe, ikile (tesniye) ve çoğula göre değişmez. Hatta mesel lugat, sarf ve nahiv kurallarına aykırı da olsa aynen korunur. Aslî formun korunma zarureti sebebiyle mesellerde lugat ve gramer kurallarına aykırılığa ve kıyas dışı hususlara sıkça rastlanır. Halk mesellerinin tamamına yakını bu türdendir.
Edebî yönden meseller teşbih, istiare, kinaye ve hakikat gibi beyan şekilleri; seci, cinas, tıbâk, mukabele ve izdivaç gibi lafzî sanat nevileri içermeleri dolayısıyla sanatlı nesir türü sayılır. Bunun yanında meseller hikâye, makāme, risâle, roman, kaside gibi müstakil bir nevi olmayıp söz içinde onu örneklemeyle pekiştiren, kanıtlayan, süsleyen, ona değer katan ve makbuliyetini arttıran hazır malzeme niteliğindedir. Soyut fikirleri somut örnek ve benzetmeyle reddedilmez bir gerçek halinde sunarak onların zihinlerde yerleşmesini sağlar. Etkileme, ikna etme, nesilleri iyiye ve güzele yönlendirmedeki inkâr edilemez rolleri sebebiyle başta Kur'an olmak üzere kutsal kitaplarda, peygamberlerin öğüt ve dualarında bolca mevcuttur. Hz. Peygamber'in "cevâmiu'l-kelim" türü hadisleri içinde mesel olanların sayısı az değildir. Hatipler ve sanatlı nesir yazarları kanıtlama öğesi olarak mesele sıkça başvururlar.
Arap mesellerinin toplanmaya başlanması Câhiliye devrine kadar uzanır. Emevîler ve Abbâsîler zamanında meselleri derleyip açıklayan çok sayıda emsal koleksiyonu (kitâbü'l-emsâl) telif edilmiştir. Bu eserler arasında yazarın ilgi alanına göre mesellerin yalnız hikâyelerine ağırlık verenler, yalnız lugat ve gramer boyutunu ele alanlar olduğu gibi bu iki yönü ihtiva edip daha mükemmel bir eser hüviyeti taşıyanlar da vardır. Günümüze ulaşan ilk eser niteliğindeki Mufaddal ed-Dabbî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'i hikâye, Müerric es-Sedûsî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'i lugat açıklamaları ağırlıklı, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm'ın Kitâbü'l-Ems̱âl'i ise her iki yöne de ağırlık veren teliflerdir. Emsal kitapları üç aşama geçirmiştir. 1. Risâle halindeki cüzi telif aşaması; Mufaddal b. Seleme'nin el-Fâḫir fi'l-ems̱âl'i ile Müerric es-Sedûsî ve Ebû İkrime ed-Dabbî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'leri gibi. 2. Konulara göre tasnif aşaması. Zorluğu sebebiyle fazla takipçisi bulunmayan bu aşamada Kāsım b. Sellâm'ın eseri önde gelir. 3. Kapsamlı telif, alfabetik dizim aşaması. En çok bu yöntem benimsenmiş olup Ebû Hilâl el-Askerî, Meydânî ve Zemahşerî'nin eserleri ön sırada yer alır.
Câhiliye devrinden itibaren Mufaddal ed-Dabbî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'ine kadar geçen süreçte yapılmış derlemelerin başlıcaları şöyle özetlenebilir: Câhiliye hükemâsından ve muammerûndan olan Âmir b. Zarib el-Advânî, bir Himyer kralına yalnız kendisine göre amel ettiği bir bilgi hazinesine sahip olduğunu ve onu kendisine arzedeceğini söylediği nakledilmiştir (Ebû Hâtim es-Sicistânî, s. 61-63; Ebû Hilâl el-Askerî, I, 270-271). Süveyd b. Sâmit, müslüman olmadan önce Resûl-i Ekrem'e kendisinde "Mecelletü Lokmân" bulunduğunu söyleyerek ondan okumuş, Peygamber de beğenmiş ve, "Bu sözler güzel, ancak nezdimdeki ondan daha güzeldir, o da Allah'ın hidayet ve nur kaynağı olarak indirdiği Kur'ân-ı Kerîm'dir" demiştir (Zemahşerî, I, 225). Câhiliye şairlerinden Bişr b. Ebû Hâzim veya Tırımmâh'a nisbet edilen bir mısrada kendisinden bir meselin alıntı yapıldığı Kitâbü Benî Temîm'den söz edilmektedir (Hamza el-İsfahânî, II, 464; Meydânî, I, 203). Arap kralları ile kabile reislerinin vasiyetlerini yazan Eksem b. Sayfî'nin (ö. 9/630) meselleri yazılırdı (Ebû Hâtim es-Sicistânî, s. 8-24). Ebû Ubeyd el-Bekrî Faṣlü'l-maḳāl'inde sahâbî, hatip ve nesep âlimi Suhâr b. Abbas el-Abdî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'inden bir meselin aslı hakkında uzun bir hikâye nakletmiştir. Bekrî, Ubeyd b. Şeriyye el-Cürhümî'nin (ö. 67/686) Kitâbü'l-Ems̱âl'inden birçok aktarma yapmış, Ali b. Zeyd el-Beyhakī de Ġurerü'l-ems̱âl'inde Seâlibî'nin onu şerhettiğini kaydetmiştir. Yine Bekrî, eyyâmü'l-Arab âlimi İlâka b. Kürşüm el-Kilâbî'nin elli varak olduğu kaydedilen (İbnü'n-Nedîm, s. 152), Câhiliye mesellerinin hadise ve kıssalarına dair olduğu anlaşılan eserinden birçok nakil yapmıştır. Ebû Amr b. Alâ'nın Kitâbü'l-Ems̱âl'inin, birçok eserde yer alan nakillerden öncekilerin yalnız kıssaları ele alan özelliğine karşılık hem bu yöne hem de lugat ve gramer boyutuna temas eden ilk mükemmel eser olduğu anlaşılmaktadır. Şarkī b. Kutâmî'nin eserinin ilk üç eser gibi kıssa ağırlıklı olduğu bundan yapılan alıntılardan belli olmaktadır.
Mufaddal ed-Dabbî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'i 160 kadim meselin kıssalarını açıklayan ve zamanımıza ulaşan ilk eserdir (İstanbul 1300; Kahire 1327; Beyrut 1981). Müerric es-Sedûsî'nin Kitâbü'l-Ems̱âl'i lugavî izah ağırlıklıdır (nşr. Ahmed b. Dubeyb, Riyad 1970; nşr. R. Abdüttevvâb, Kahire 1971). Ma'mer b. Müsennâ'nın el-Ems̱âl'i lugat, gramer, kıssa, şiir açıklamalı, müvelled olanlara işaret eden temel eserlerden biridir. Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm'ın Kitâbü'l-Ems̱âl'i meselleri bütün yönleriyle inceleyen ve günümüze ulaşan ilk mükemmel eser olup konularına göre düzenlenmiştir (nşr. R. Sellheim, Leiden 1954; nşr. A. Katâmiş, Dımaşk-Beyrut 1400/1980). Ebû Ubeyd el-Bekrî'nin şerhi (Faṣlü'l-maḳāl fî şerḥi Kitâbi'l-Ems̱âl) yayımlanmıştır (nşr. Abdülmecîd Âbidîn – İ. Abbas, Hartum 1958; Beyrut 1971). Muhammed b. Habîb'in el-Ems̱âl ʿalâ efʿalü min adlı eserinin (TSMK, nr. 1019; Ahlwardt, VII, 627, nr. 8729) bir cüzünü Muhammed Hamîdullah neşretmiştir (MMİIr., IV [1956], s. 44-45). Mufaddal b. Seleme el-Fâḫir fi'l-ems̱âl'inde (nşr. C. A. Storey, Leiden 1915; nşr. Abdülhalîm et-Tahâvî, Kahire 1960), Ebû Bekir İbnü'l-Enbârî eẓ-Ẓâhir fî meʿânî kelimâti'n-nâs'ında (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, I-II, Bağdad 1979) dua, tesbih, tâziye, tebrik, selâm vb.ni de emsale dahil etmiştir. Hamza el-İsfahânî'nin ed-Dürretü'l-fâḫire'si (nşr. Abdülmecîd Katâmiş, I-II, Kahire 1971-1972; nşr. Fehmî Sa'd, Beyrut 1988) ef'alü min klişesiyle başlayan emsale dair en kapsamlı kitaptır. Ebû Hilâl el-Askerî'nin Cemheretü'l-ems̱âl'i (Bombay 1307; Kahire 1310; nşr. M. Ebü'l-Fazl İbrâhim – A. Katâmiş, Kahire 1964; Beyrut 1988), birçok meseli dayısı Hasan b. Abdullah el-Askerî'nin kitabından aktarmış olsa da ihatalı temel eserlerdendir. Meydânî'nin Mecmaʿu'l-ems̱âl'i (Bulak 1284; Tahran 1290, Kahire 1310, nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1955) bu alanda en kapsamlı klasik eser olup alfabetik düzenlenmiş otuz bölümden meydana gelmektedir. İlk yirmi sekiz bölüm kadim meseller, müvelled meseller, ef'alü min meselleri olarak üç alt bölüme ayrılır. 29. bölüm mesellerde çok geçen eyyâmü'l-Arab'a, 30. bölüm Hz. Peygamber'in ve sahâbenin mesel ve vecîzelerine ayrılmıştır. Eser 6080 mesel içermekte olup bunların 5080'i kadim, 1000'i müvelleddir. Muhammed b. Ahmed el-Huzaî ve Yûsuf b. Tâhir el-Hûyî bu kitabı ihtisar etmişlerdir (Ferâʾidü'l-ḫarâʾid fi'l-ems̱âl ve'l-ḥikem; Köprülü Ktp., nr. 1346); Zemahşerî'nin el-Müstaḳṣâ fi'l-ems̱âl'i (nşr. M. Abdülmuîd Han, Haydarâbâd 1962) titiz alfabetik tasnifi, 3461 meseliyle alanında önemli teliflerdendir, ancak daima çağdaşı Meydânî'nin eserinin gölgesinde kalmıştır. Bunlardan başka diğer kadim ve müvelled meseller, çeşitli yer, yöre ve şehirlerin halk meselleri hakkında, ayrıca peygamber, şair, filozof ve bilge şahsiyetlere ait hikmet ve mesellere dair derleme, açıklama, neşir ve bilimsel veya mukayeseli inceleme şeklinde eski yeni çok sayıda çalışma yapılmıştır (Ahlwardt, VII, 627-628, nr. 8729; Sellheim, bk. bibl.; M. Ebû Sûfe, s. 29-37; Abdülmecîd Katâmiş, s. 39-120; Emîl Bedî' Ya'kūb, I, 73-219). Çağdaş yazarlardan Emîl Bedî' Ya'kūb'un Mevsûʿatü ems̱âli'l-ʿArab'ı (I-VII, Beyrut 1415/1995, I. cildi incelemedir) ve Mevsûʿatü'l-ems̱âli'l-Lübnâniyye'si (I-III, Beyrut 1989), Afîf Abdurrahman'ın Muʿcemü'l-ems̱âli'l-ʿArabiyyeti'l-ḳadîme'si de (I-II, Riyad 1405/1985) önemli eserlerdendir. M. Ebû Sûfe, Abdülmecîd Katâmiş, Abdülmecîd Âbidîn'in çalışmaları meselleri çeşitli yönlerden bilimsel olarak incelemektedir.
Batı'da Arap mesellerine dair inceleme, derleme, neşir, karşılaştırma vb. şekildeki çalışmalar, Joannes Drusius'un 1591'de 200 Arap meselini ele aldığı Apophthegmata Ebraeorum ac Arabum'u ile başlamış (2. bs., Leiden 1612), bunu Thomas Erpenius'un Proverbiorum Arabicorum Centuriae duae'u (Leidae 1615) ve Locmani Sapientis'i (Leidae 1615), J. Hambroeus'un Proverbia Arabica'sı (Paris 1632) gibi çok sayıda çalışma izlemiştir. Çağdaş yazarlardan Rudolf Sellheim'in Ems̱âlü'l-ʿArabiyyeti'l-ḳadîme'si (Ar. trc. R. Abdüttevvâb, Beyrut 1391/1971) önemli eserlerdendir
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi