Azerbaycan'daki nagara iki derili silindirik küçük davulun adıdır. Aynı çalgıya verilen "goltug davulu" adı Türkiye'de "koltuk davulu" biçiminde yaygınlaşmıştır. Anadolu'da dövme bakırdan veya pişmiş topraktan yapılan bu tür halk müziği çalgılarına çifte nağra denmektedir.
Osmanlı mehterhânesinin, yüzüne deri gerilmiş üç vurmalı sazından biri olan nakkāre, yarım küre biçimindeki dövme bakırdan bir gövdenin üzerine deve (veya eşek) derisi gerilerek yapılan küçük bir çift davul olup "zahme" veya "tokmak" adı verilen ahşap çubuklarla çalınır. Kâse de denilebilecek bu davullardan biri diğerine göre daha küçük ve derisi daha incedir. Nakkārenin boyutları için kesin rakam vermek zordur. Ancak çapı için en yaygın ölçünün 25-35 cm. olabileceği söylenir. Derinliği genellikle çapın yarısı kadardır veya daha derindir.
Mehterhânede kullanılan dev kâse davullar "kös" (kûs) adıyla anılır. Küçük kös olarak da nitelenebilecek olan nakkāreyi çalana "nakkārezen" veya "nakkāreî" denir. Mehterhâne nevbet düzeninde nakkārezenler zurnazenlerin yanında bağdaş kurmuş vaziyette oturarak çalarlardı. Yürüyüş halinde at üzerinde iseler nakkāreleri eyerlerinin önüne, yaya iseler bir kuşakla bellerine bağlarlardı. Yürüyüşte sol pazu üstüne yerleştirilerek çalınan daha küçük nakkāreler de yapılmıştır. Bu küçük nakkārelerin birine sol eldeki ince çubukla zayıf, diğerine sağ eldeki daha kalın çubukla kuvvetli zamanlar vurulurdu. Küçük nakkāreler bazı dergâhlarda kullanılan ve "nevbe" adı verilen çalgıları andırır. Aynı adla dairenin yanında ikincil bir ritim çalgısı olarak da kullanılmış olan nakkāre eski İstanbul'da açık hava eğlencelerinde, özellikle düğünlerde çalan "mehter-i bîrûn" adlı mûsiki takımının başlıca ritim sazıydı.
Tarikat toplantılarında ve özellikle Mevlevî mûsikisinde önemli bir yeri bulunan nakkāreye Mevlevî dergâhlarında kudüm adı verilmiştir. Evliya Çelebi'nin, Seyahatnâme'sinde dinî törenlerde çalınan sazlar içerisinde sık sık nakkāreden bahsetmesinin yanı sıra XVII. yüzyıl ortalarında yetişmiş nakkārezen Ali Çelebi, Sâdık Çelebi ve Üsküdarlı Sâlih Çelebi gibi kudümzenlerden söz etmesi, kudüm ve nakkāre adlarının aynı çalgının farklı çevrelerdeki isimleri olduğunun bir delili sayılmalıdır (bk. KUDÜM).
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ