Selâhaddin Meydanı'nda bulunan ve Mescidü'l-Mahmûdiyye (Câmiu'l-Mahmûdiyye) diye anılan cami, tavanındaki Arapça kitâbesine göre Mısır Valisi Mahmud Paşa tarafından 975'te (1567-68) inşa ettirilmiştir. 1885 yılında zemini, pencereleri ve kapıları değiştirilmiş, 1904-1906 yıllarında da onarılmıştır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde, "Rum tarzı câmi-i zîbâdır, on iki kademe taş nerdüban ile çıkılır bir küçük şirin camidir" diye tanıttığı eser, günümüzde yenilenmiş büyük bir çevre duvarı ile kuşatılan bir bahçe içinde kırmızı-beyaz renkli düzgün kesme taşlardan yapılmıştır.
Caminin güneybatısındaki ana cephesi Selâhaddin Meydanı'na bakmaktadır. Yapının batı köşesinde kemerlerle taşınan kubbeyle örtülü bir sebil bulunmaktaydı. 1880 yılına kadar sağlam olan sebilin zemininin mermerle kaplı olduğu belirtilmektedir. Bina meyilli bir arazide yapıldığından portaline yirmi basamaklı bir mermer merdivenle ulaşılmaktadır. Dikdörtgen çerçeve içine alınmış üç dilimli portal kemerinin içinde üç sıra mukarnas dizisine yer verilmiştir. Bunun altında, iki tarafında birer sütunçe olan dikdörtgen şekilli küçük bir pencere ile daha altta basık kemerli kapı açıklığı mevcuttur. Cepheden hafif taşkın yapılan cümle kapısının iki tarafında, soldaki daha geniş olan ve mukarnas dizileriyle sonuçlanan birer yüzeysel dikdörtgen niş içinde altta demir parmaklıklı ve dikdörtgen şekilli, üstte sivri kemerli pencereler açılmıştır. Ayrıca cephenin batı ucunda herhangi bir çerçeve içine alınmadan altta iki dikdörtgen şekilli, üstte iki sivri kemerli pencere simetriye dikkat edilmeden yerleştirilmiştir. Güney ucunda minarenin yer aldığı yapının kuzeydoğu cephesi minare dışında bu cephenin kopyası gibidir. Arazinin kot farkından dolayı diğerlerine göre daha fazla yüksekliğe sahip kuzeybatı cephesi, birer sıra mukarnasla nihayetlenen üç yüzeysel dikdörtgen nişle hareketlendirilmiştir. Yandakilere göre daha geniş tutulmuş olan ortadaki niş içine altta üç demir parmaklıklı ve dikdörtgen şekilli, üstte üç adet Memlük tarzında üçlü pencere açılmışken iki yandaki nişler içine altta birer dikdörtgen şekilli, üstte birer sivri kemerli pencerenin yerleştirildiği görülmektedir.
Kenarları 19,75 m. ölçüsünde kare planlı iç mekâna 2,60 m. genişliğinde ve 0,80 m. derinliğindeki cümle kapısından girilmektedir. Cümle kapısıyla kuzeydoğu cephesinin ortasında, helâların bulunduğu bölüme geçit veren kapıyı birbirine bağlayan ve zemini diğer kısımlara göre 0,20 m. daha aşağıda olan geçit, yapıyı 19,75 × 8,60 m. ölçülerinde iki bölüme ayırmaktadır. Caminin ortasındaki dört sütun aydınlatma bölümünü taşımaktadır. Diğer mekânlar ise düz ahşap tavanla örtülmüştür. Bu taşıyıcı ve örtü sistemi Mahmud Paşa Camii'nde, birbirine uygun yapı elemanlarının sıralanmasından meydana gelen nef düzeni yerine Osmanlılar'ın kubbeli yapılarının da etkisiyle kare mekân içinde uygulanan bir merkezî plan şeması oluşturmuştur. Daha sonra Hidiv İsmâil Paşa'nın annesi Hoşyar Kadınefendi'nin emriyle inşaatına başlanan ve 1912 yılında tamamlanarak ibadete açılan Rifâî Camii ile Kral Fuâd'ın 1918'de yeniden yaptırdığı Âbidîn (Fethu'l-Melekî) Camii'nde orta bölümü kubbeli olarak aynı plan uygulanmıştır.
Zemini taş döşemeli olan yapının tavanında görülen yıldız ve kıvrık dal motifli çok renkli tezyinat, Memlük yapılarının tavan süslemesinde yaygın olarak tatbik edilen ve Mısır'ın Osmanlı dönemi eserlerinde de kullanılan kalem işi süslemelerin en güzel örneklerindendir. Caminin iç mekânı, beden duvarlarındaki iki katlı pencereler yanında orta bölümü örten aydınlatma fenerinden gelen ışıkla aydınlatılmaktadır. Kıble duvarının ortasında, şu anda mevcut olmayan iki sütunçenin desteklediği sivri kemerli ve yarım daire şekilli süslemesiz bir mihrap bulunmakta, hemen sağında basit yapılı ahşap minber yer almaktadır. Kuzeybatı duvarının ortasında alt ve üst pencerelerin arasında duvar içindeki merdivenle ulaşılan Memlük tarzında ahşap müezzin mahfili bulunmaktadır.
Yapının güney köşesine bitişik minare, zeminden başlayarak cephenin üst seviyesine kadar uzanan silindirik bir kaide üzerinde yükselmektedir. Cephe ile aynı hizada mukarnas dizileri üzerine oturan birinci şerefenin korkuluğu dendanların devam ettirilmesiyle oluşturulmuştur. Taş bilezikle başlayan gövdede yine mukarnasların taşıdığı ikinci şerefe yer almaktadır. Silindirik petek ve kurşunla kaplı mahruti külâhla son bulan minarenin yüzeyleri dikey silmelerle hareketlendirilmiştir.
Türbe. Cami ile aynı tarihte yapının kıble duvarına bitişik olarak inşa edilen ve cami mihrabının solundaki kapıdan geçilerek ulaşılan türbe, malzeme ve cephe düzeni açısından camiyle benzer özelliklere sahiptir. Cephelerinde birer sıra mukarnasla nihayetlenen nişler içinde iki sıra pencereler açılmıştır. Bunlardan alttakiler dikdörtgen şeklinde, üsttekiler sivri kemerlidir. Kare alt yapıdan kubbe yuvarlağına üçgenlerle geçilmektedir. Bunun dört yönünde altta üç kemerli, hemen üstünde üç yuvarlak pencereden oluşan açıklıklara yer verilmiştir. Türbenin üzerini örten Memlük tarzındaki soğan kubbenin eteği biri kör, diğeri açık periyodik olarak düzenlenmiş bir kemer dizisiyle hareketlendirilmiştir. 6,28 × 6,75 m. ölçülerinde yaklaşık kare planlı bir mekândan ibaret olan yapının güneydoğu duvarının ortasında camideki gibi sade, süslemesiz bir mihrap nişi mevcuttur. Bunun iki tarafında ve yan duvarlarda iki katlı pencerelere yer verilmiş olup alttakiler sivri kemerli, alınlıklı ve ahşap kepenklidir. Mihrabının üzerinde de bir yuvarlak pencere vardır. Kapının bitişiğinde bir dolap nişi bulunmaktadır. Türbe içinde Mahmud Paşa'ya, hanımı ve oğluna ait üç sanduka yer almaktadır.
Mahmud Paşa Camii etrafı duvarlarla çevrilmiş bir bahçe içinde olması, merkezî plan şemasını hatırlatan iç mekân düzenlemesi, Anadolu tarzı minaresi ve giriş kapılarının iki yanındaki süslemeleri bakımından Osmanlı sanatının izlerini taşırken iki renkli taş işçiliği, kıble duvarına bitişik türbe ile beraber planlanışı ve süslemeleriyle Memlük sanatının hâtırasını yaşatmaktadır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi