Kilise nedir ?

İnananların teşkil ettiği, Îsâ Mesîh tarafından havâri Petrus'un otoritesi altında kurulan, havârilerin önderliğinde oluşturulan, Kutsal Ruh tarafından teyit edilen, görünmeyen lideri Mesîh ile birleşmiş, üyelerini kurtarıcının doktrinini tasdikte, onun kanununu uygulamakta, sakramentlerini kullanmakta birleştiren görünür bir topluluğu ifade eden kilise kelimesi (DB, II/2, s. 1601) "birini dışarıya çağırmak, toplantıya davet etmek, toplamak" anlamındaki Grekçe ekkaleo fiilinden türetilen ve "topluluk" mânasına gelen ekklesia tabirinden gelmektedir. Modern Batı dillerinde kilise karşılığında eglise (Fr.), church (İng.) kelimeleri kullanılmaktadır. Arapça karşılığı ise kenîsedir. Bazı dilciler (Lisânü'l-ʿArab, "kns" md.; Tâcü'l-ʿarûs, "kns" md.) bu kelimenin "topluluk" anlamındaki Batı Ârâmîce kenîştâdan (Doğu Ârâmîce'de kenûştâ), bazıları ise (Hafâcî, Bustânî) Grekçe ekklesiadan geldiğini kabul etmektedir (EI2 [Fr.], IV, 569). Kelime Arapça'ya muhtemelen Grekçe ibarenin Süryânîceleşmiş şeklinden girmiştir. Türkçe'deki kilise kelimesi Arapça kenîsenin değişmiş şeklidir. Kelime klasik Grekçe'de, seküler anlamda kamu işlerini görüşmek üzere çağrılan vatandaşların oluşturduğu topluluğu ifade etmekte iken zamanla her tür topluluk için kullanılmaya başlanmıştır.

Ekklesia, Eski Ahid'in Grekçe tercümesi olan Septuagint'ta İbrânîce'deki kahalın karşılığı olarak kullanılmaktadır ki bu kelime bazan herhangi bir topluluğu (Mezmur, 26/5), bazan da semavî mukaddesler meclisini (Mezmur, 89/7) ifade etmekle birlikte genelde Tanrı'nın halkının, İsrâiloğulları'nın oluşturduğu inananlar topluluğunu (Sayılar, 19/20; 20/4; Tesniye, 23/1-3; Mezmurlar, 82/1; Nehemya, 13/1) göstermektedir. İbrânîce'de "topluluk" mânasına gelen kahalın yanında az sayıdaki topluluğu ifade eden edah, Rabbinik literatürde yer alan Ârâmîce keniştâdan gelen keneset kelimeleriyle Eski Ahid'in Grekçe tercümesinde mevcut sunagoge kelimeleri de bulunmaktadır. Gerek ekklesia gerek sunagoge Helenistik Yahudilik'te İsrail halkını gösteren eş anlamlı kelimeler olmakla birlikte birincisi ideal topluluğu, ikincisi mevcut topluluğu ifade etmektedir.

Ekklesia kelimesinin kökünde "seçilmişlik ve üstünlük" anlamı vardır. Grekler için ekklesia, sadece vatandaş statüsündekilerden oluştuğu için seçilmişlik ve üstünlük ifade etmektedir. Kitâb-ı Mukaddes'te ise seçilmişlik tabii ve sivil çerçeveden dinî düzene geçmektedir; buna göre İsrâil ilâhî çağrı ile diğer milletlerden seçilip ayrılmıştır. Öte yandan kelime dinî bir mahiyet arzetmektedir. İdeal kabul edilen, esas olarak dinî olduğu için İsrâil ekklesiası Tanrı ve O'na ibadetle ilgili işlerle meşgul olur. Kelime bazan din dışı toplantılar için kullanılsa da artık Tanrı'ya kulluk edenleri ifade etmektedir. Kelimede ayrıca evrensellik fikri de söz konusudur. Ekklesia, dindarlar topluluğu ve özel cemaatlerden hareketle Tanrı'nın halkının tamamını kuşatan bir mâna kazanmıştır. Nihayet ekklesia kavramında "otorite" anlamı da vardır. Grek ekklesiası devlet işlerine karar vermektedir. Hıristiyan ekklesiasını kuran Îsâ Mesîh de havârilerini çeşitli yetkilerle donatmıştır.

Yeni Ahid'de ekklesia kelimesi 114 yerde geçmektedir ve birkaçı hariç ister evrensel kilise ister özel kiliseler isterse inananların toplantıları şeklinde olsun hep hıristiyanî anlamda kullanılmıştır. Yeni Ahid'de ekklesianın kullanılışı tamamen teolojik kavramlar çerçevesindedir ve büyük oranda Îsâ nezdinde yapılan Yeni Ahid bağlamında kurtulmuş olan cemaati (yeni inananlar topluluğu) ima eder (Matta, 16/18; Korintoslular'a Birinci Mektup, 12/28; Koloseliler'e Mektup, 1/18, 24; Timoteos'a Birinci Mektup, 3/15). Kilise kelimesi, inananlar topluluğunun tamamını ifade ettiği gibi bazan tekil ve çoğul şekliyle mahallî cemaatler için de kullanılmıştır.

İnciller'de sıkça geçen sinagog kelimesi ise Yâkub'un Mektubu (2/2) dışında hep yahudi cemaatlerine tahsis edilmiştir. Matta İncili'ne göre (16/18) Hz. Îsâ da Grekçe ekklesianın Ârâmîce karşılığı olan "edta, kenişta" veya "kahala" kelimelerinden birini kullanmıştır, ancak hangisini kullandığı tam olarak bilinmemektedir. İncil'den anlaşıldığı şekliyle Îsâ kiliseyi tek ve evrensel olarak takdim etmekte, göklerin melekûtu ile aynîleştirmektedir (Matta, 16/19).

Pavlus'un mektuplarında ekklesia "inananlar topluluğu" (hıristiyanî topluluk), "belli bir bölgenin hıristiyan halkı" (mahallî kiliseler), "bütün Mesîh'e inananların oluşturduğu cemiyet" (evrensel kilise) anlamlarında kullanılmakta, hakikatin direği ve esası, Allah'ın evi olarak takdim edilmektedir (Timoteos'a Birinci Mektup, 3/15). Pavlus kilise ile Mesîh arasındaki sıkı ilişkiyi çeşitli şekillerde vurgulamaktadır. Ona göre kilise Mesîh üzerine bina edilmiş, Mesîh'in köşe taşı olduğu Allah'ın mâbedidir (Korintoslular'a Birinci Mektup, 3/9-17; 6/19; Efesoslular'a Mektup, 2/20-22). Kilise Mesîh'in mistik bedenidir (Efesoslular'a Mektup, 1/23; 5/23; Koloseliler'e İkinci Mektup, 1/18, 24). Kilise, Mesîh tarafından sevilen ve kendisine tâbi kılınan kadına benzetilmektedir (Efesoslular'a Mektup, 5/23-32).

Hıristiyan teolojisine göre Îsâ Mesîh tebliğ faaliyeti esnasında Allah'ın melekûtu (göklerin melekûtu) üzerinde ısrarla durmuş, kendisine inananlar arasından seçtiği havârilerine bu melekûtun sırlarını bildirmiş, onları çeşitli yetkilerle donatarak görevler vermiş ve zamanın sonuna kadar kendileriyle birlikte olacağını belirtmiştir. Havârilerin başı olan Petrus'a göklerin melekûtunun anahtarlarını vermiş, aynı yetkiyle havârileri de donatmıştır (Matta, 16/18-19).

Hıristiyan inancına göre kilisenin doğuşu Îsâ Mesîh'in dirilişiyle gerçekleşmiştir. Mesîh'in dirilişiyle birlikte yeni bir insanlık ve yeni bir yaratılış söz konusu olmuştur. Kilise babalarının ifadesine göre nasıl uyuyan Âdem'in kaburga kemiğinden birinci Havvâ yaratılmışsa ölüm uykusundaki Mesîh'in kaburga kemiğinden de ikinci Havvâ (kilise) doğmuştur. Kilisenin resmî doğum günü olan Pentekost'la birlikte yayılma da başlamıştır.

Kur'an'da yer almayan kenîse kelimesi, İslâm öncesi Arap edebiyatında ve fethedilen ülke halklarıyla yapılan antlaşmalarda geçmekte, hadislerde hıristiyanların yanında yahudilerin mâbedi anlamında da kullanılmaktadır (Müsned, I, 416; II, 222; IV, 74; V, 320, 441, 442; VI, 25, 51; Buhârî, "Ṣalât", 48, 54; "Cenâʾiz", 71; "Menâḳıbü'l-enṣâr", 37; Müslim, "Mesâcid", 16, 18; Nesâî, "Mesâcid", 13). Kur'an'da yer alan aynı anlamdaki bîa (çoğulu biya') (el-Hac 22/40) Farsça'dan gelmiş olabileceği nakledilmekle birlikte (Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. 81) kelime Süryânîce'dir. Muhtemelen Süryânî kiliseleri Pers topraklarında bu isimle anıldığı için Farsça'dan geldiği yorumu yapılmıştır. Bîa Süryânîce'de "yumurta" mânasına gelmekte, mecazi olarak mâbedlerin kubbeleri için kullanılmaktadır. Müfessir ve dilcilerden bazıları kelimeyi hıristiyanların, yahudilerin, hatta kâfirlerin mâbedi olarak açıklamaktadır (Tâcü'l-ʿarûs, "byʿa" md.; Mustafavî, I, 346; el-Muvaṭṭaʾ, "Selâm", 6; Ebû Dâvûd, "İmâre", 30; Jeffery, s. 86-87).

Kilise kelimesinin hıristiyan geleneği içerisinde teorik bağlamda birbiriyle ilişkili, pratikte ise birbirinden ayrı dört mânası vardır. Bunlardan birincisi bütün bir hıristiyan imanını ve bizzat doktrinin kendisini ifade etmektedir. Böylece hıristiyan kilisesi denildiğinde ibadetten teolojiye kadar bütün Hıristiyanlık imanını tanımlayan geniş bir anlam kastedilmiş olur. Kelime ikinci olarak "mezhep" anlamına gelmektedir. Bu durumda Katolik kilisesi, Ortodoks kilisesi ve Protestan kilisesi denildiğinde mezhep farklılıkları anlaşılır. Kilisenin daha özelleşmiş ve hıristiyan teolojisinde işlenmiş üçüncü kullanımı cemaat kavramı ile ilişkilidir. Hıristiyanlık başından beri şeriat kavramından ziyade ritüel kavramına yönelmiştir. Bundan dolayı ritüelin yerine getirildiği mekân olarak kilise kavramı Hıristiyanlık'ta diğer dinlerin çoğundan daha önemli olmuş ve bu konuda teolojik çalışmalara kaynaklık etmiştir. Cemaat kavramı ilk hıristiyanların Yahudilik'ten devraldığı dört temel anlam üzerine oturur. a) Cemaat (kilise) rabbin halkını (seçilmiş topluluk) temsil eder (Hoşea, 1/10; 2/23; Romalılar'a Mektup, 9/23; Levililer, 26/12; Korintoslular'a İkinci Mektup, 6/16; Yeremya, 31/33; İbrânîler'e Mektup, 4/9; 8/10; Petrus'un Birinci Mektubu, 2/10; Vahiy, 18/4; 21/3). Cemaat Yahve'nin ahdine muhatap olan son halktır. b) Yahve nasıl Eski Ahid halkına (kiliseye) çobanlık yapmışsa (Mezmurlar, 80/1; İşaya, 40/11; Yeremya, 13/17; 23/1) Îsâ da seçilmiş Yeni Ahid halkına (kiliseye) çobanlık yapmıştır (Matta, 26/31-33; Luka, 12/32; Yuhanna, 10/11-16; Resullerin İşleri, 20/28; İbrânîler'e Mektup, 13/20; Petrus'un Birinci Mektubu, 5/2). Kilise rabbin özel olarak koruyup gözettiği, çobanlık yaptığı bir topluluktur. c) Kilise Tanrı'nın evidir. Bu evin temel taşını da Mesîh teşkil eder (Timoteos'a Birinci Mektup, 3/15; İbrânîler'e Mektup, 3/6; Petrus'un Birinci Mektubu, 2/6; 4/17; Yâkub'un evi ve İsrâil'in evi mukayesesi için bk. İşaya, 2/2-6; 5/7). d) Yahve ve İsrâil'in damat ve gelin birlikteliği gibi (Yeremya, 2/2, 32; Hoşea, 2/19-20; İşaya, 49/18; 61/10) kilise de damat Îsâ'nın gelinidir (Korintoslular'a İkinci Mektup, 11/2). Kiliseye giren gelinle birlikte olmuş olur.

Cemaat konusunda Hıristiyanlığın Yahudilik'ten aldığı, Pavlus tarafından yeni bir anlam çerçevesinde yorumlanan bu dört anlam kilise kavramı üzerine geliştirilen sonraki fikirlerin temelini oluşturur. Gerek Pavlus gerekse sonraki kilise babalarının cemaat konusunda yaptığı bu vurgu, şüphesiz hıristiyanların Yahudilik'ten aldığı etnik olmayan seçilmiş halk kavramına verdiği aşırı önemden gelir. Çünkü Pavlus, Yahudiliğin evrenselleşmesinin ancak bu yolla mümkün olabileceğini düşünüyor olmalıydı. Cemaat teolojisi, Hıristiyanlığı sadece imana dayalı birliktelik olarak yorumlayan Protestan kilisesince daha ayrıntılı biçimde işlenmiştir. Protestanlık için "yalnızca iman" ancak cemaat şuurundan geçen bir şey olarak algılanmıştır.

Kilise kelimesinin daha çok bilinen ve kullanılan anlamı hıristiyan ibadetinin yapıldığı yerle ilgilidir. İmparator Konstantinos'un IV. yüzyılda Hıristiyanlığa tanıdığı özgürlük ortamından önce mimari birim olarak herhangi bir kilisenin varlığına dair delil yoktur. Hıristiyanlar I. yüzyılın sonuna kadar sinagoglarda ibadet ediyorlardı. Bu tarihlerde yahudilerin onları sinagoga sokmama kararından itibaren ilk hıristiyanların evlerde toplanmış oldukları düşünülmektedir. IV. yüzyıldan itibaren oluşan serbest ortamdan sonra hıristiyanların toplu ibadet için özel mimari birimler inşa ettiği bilinmektedir.

İlk hıristiyan kiliseleri, Roma mahkeme binaları olan bazilikalardan esinlenilerek inşa edilen ince uzun yapılardı. Bazilika tipli kiliseler günümüze kadar devam ettiyse de kilise içerisinde yapılan ayrıntılı törenler yeni kilise mimari tiplerinin doğmasına sebebiyet verdi. Din adamlarının tören yapmasını sağlayacak yeni alanlar hem iç hem dış görünüm itibariyle kilise biçimlerini çoğalttı. Muhtemelen bu ihtiyaca âbidevî eser yapma kaygısı da eklenmiştir. Böylece haç ve kare planlı kilise mimari tipleri doğdu. Kilisenin iç kısmına yönelik düzenlemelere göre dış görünüm düzenlemeleri daha çeşitli olmuştur. Dönemin revaçta olan sanat akımları kilisenin dış yapısını alabildiğince çeşitlendirmiştir.

Bazilikalar örnek alınarak yapılan ilk kiliselerin yanında diğer bir kilise türü de yatay ekseni bulunmayan merkezî planlı yapılardı. Bu tür kiliselerde çoğunlukla sekizgen ya da onaltıgen gibi çokgen planlı bir iç mekâna sekiz ayak yerleştiriliyor, yapıyı örten kubbenin oturduğu bu ayaklarla dış duvarlar arasında çepeçevre bir koridor ortaya çıkıyordu.

Merkezî planlı (kare, çokgen ya da daire) ve tek kubbeli Roma yapılarından türeyen bir kilise planı da daha çok Ortodoksluğun hâkim olduğu bölgelerde rastlanan Yunan haçı biçimindeki şema olup bunun farklı uygulamaları vardır. Diğer taraftan bazilikada tavan örtüsü olan ahşap çatının yerine taş ya da tuğladan yapılan kubbe geçince kubbeli bazilika türü ortaya çıkmıştır. Doğu hıristiyanlarına ait kiliseler ise dikdörtgen şeklindedir ve daima doğuya yöneliktir. Batı'da Ortaçağ'da bazilikaya orta nefi dikine kesen bir çapraz nef eklenmiş, böylece plan, kolları eşit uzunlukta olmayan Latin haçı biçimini almıştır. Avrupa'nın bütün romanesk ve gotik kiliselerinde genelde bu plana uyulmuştur.

Hıristiyan tapınma biçimleri karmaşık hale geldikçe kilise planları da değişmiş, barok döneminde kilise iç mekânları, buna bağlı olarak da plan şemaları yeni değişikliklere uğramıştır. Bazilika ve Latin haçı planları XX. yüzyılın ortalarına kadar Batı Avrupa ve Amerika'daki kilise tasarımlarının temelini oluşturmuştur. Günümüzde ise hem geleneksel planların çeşitli türleri hem de bütünüyle yeni biçimler denenmektedir.

Bir kilisede ibadete yönelik üç ana birim vardır: Kilisenin ana bölümüne geçmeden önce bu kısma girişi sağlayan narteks (giriş sahnı, son cemaat yeri), esas ibadetin yapıldığı ana mekân naos (nave, navos, nef = sahn) ve daima ibadet edenlerin yöneldiği doğuya bakan en kutsal bölüm apsis. Sunağın bulunduğu yer veya kutsallar kutsalı da denilen apsis kilisenin en kutsal bölgesidir, buraya yalnızca din adamları girebilir. Sahnların bitiminde yer alan apsis yarım daire biçimindedir ve bir yarım kubbe ile örtülmüştür. Apsiste rahiplerin sırası, piskoposun kürsüsü ve kutsal kitap okunan kürsü, ortada ise sunak bulunur. Sunağın solunda diaconion, sağında vaftiz küvetinin yer aldığı vaftiz yeri vardır. Apsisin bulunduğu kısım bir bölme ile asıl ibadet alanından ayrılmıştır ve diğer mekânlardan daha yüksektir. Buranın altında mahzen mezar yer almaktadır.

Apsisle ibadetin yapıldığı alan Keldânî ve Süryânîler'de iki kapılı bir duvar, Bizanslılar ve Kıptîler'de ise üç kapılı mermer veya ağaç bir parmaklıkla ayrılmıştır. Ortodoks kiliselerinde Katolikler'den farklı olarak apsisle bu alanı ayıran yerde yaklaşık IX. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan ve çoğunlukla ahşaptan olan ikonastasis bulunmakta, üzerinde de önemli şahsiyetlere ait ikonlar yer almaktadır (EI2 [Fr.], IV, 569; ayrıca bk. HIRİSTİYANLIK). Esas ibadetin yapıldığı ana mekân üç veya beş sahndan meydana gelmektedir. Orta sahnlar çapraz yahut yan sahnlarla çok zaman haç biçiminde kesişir.

Protestanlık'ta mimari birim olarak kilise fazla önemli değildir ve cemaatin bulunduğu her yer kilisedir. Bununla birlikte Protestanlık dışındaki bütün hıristiyan mezheplerinde bina olarak kilise inancın önemli bir payını oluşturur. Katolik ve Ortodoks teolojisi kilise binasını bizzat Îsâ'nın bedeni olarak görmüştür. Bundan dolayı kilisede ibadet pazar günü, yani yeniden bedenlenme gününde icra edilir. Kilisede ibadet damat ve gelinin birlikte oluşunu sembolize eder.

Kilisenin mahiyetiyle ilgili tartışmalar I. İznik Konsili'nde (325) belirlenen dört özellik üzerinde yoğunlaşmaktadır ki bunlar kilisenin tek, kutsal, katolik (evrensel) ve apostolik (havârilere dayanan) olduğudur. İnciller'e göre bir tek kilise söz konusudur; Îsâ Mesîh, "Ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım" diyerek (Matta, 16/18) tek bir kiliseden bahsetmektedir. Kilisenin tekliği savunulmakla birlikte daha ilk dönemlerden itibaren kilise içindeki bölünmeler ortaya çıkmıştır; bu ise kilisenin birliği ya da tekliği ilkesiyle bağdaşmayan bir görünüm arzetmektedir. Kilisenin apostolik oluşu temel niteliklerden biridir. Îsâ Mesîh kiliseyi havâriler üzerine tesis etmiş ve onları özel niteliklerle donatmıştır. Kilisenin apostolik oluşu gerek kurum gerek hiyerarşi olarak havârilerle, dolayısıyla Hz. Îsâ'nın yeryüzündeki hayatıyla tarihî bir süreklilik içinde olduğunu göstermektedir. Çok sayıda mezhebe bölünen hıristiyan dünyasında her kilise kendini otantik saymaktadır. Katolik, Ortodoks, Protestan, Süryânî, Ermeni vb. kiliselerin her biri kendi inancının ve uygulamasının doğru olduğunu iddia etmekte, kendi tarih ve köklerini havârilere kadar geri götürerek meşruiyetini ispata çalışmaktadır. Kilisenin bir diğer vasfı evrensel oluşudur. Yahudilik belli bir ırka dayanırken onların arasından doğan Hıristiyanlık, özellikle Pavlus vasıtasıyla yahudiler dışındaki insanlara da hitap ederek mesajı evrensel boyuta taşımış, dolayısıyla inananların oluşturduğu kilise bütün insanlığı kuşatır hale gelmiştir. Başlangıçta evrensel kiliseyi yerel cemaatlerden ayırt etmek için kullanılan katolik terimi sonradan Roma kilisesiyle özdeşleşmiştir.

Kilisenin diğer bir özelliği dinî inanç konusunda yanılmaz oluşudur. Katolik yoruma göre Mesîh'in görevini yeryüzünde sürdüren kilise ondan bu ilâhî görevi hakkıyla yerine getirecek vasıtaları da almıştır. Îsâ Mesîh dünyanın sonuna kadar onlarla beraber olduğunu söylemiştir (Matta, 28/20), dolayısıyla onları ve onların temsilcisi olan kiliseyi hatadan korumaktadır. Böylece kilise ilâhî otoriteyi temsil etmektedir ve daha ilk dönemlerden itibaren kendini gösteren hiyerarşik bir yapısı vardır.

Kilise üyeliği vaftiz âyiniyle gerçekleşmektedir. Kilisenin, bağlı bulunduğu cemaate bakılmaksızın tek bir cemaat oluşturan vaftizli bütün hıristiyanları içine aldığı öne sürülmektedir. Vaftiz yoluyla Îsâ Mesîh'te birbirine bağlanan inananlar birliği "kutlular topluluğu" (communio sanctorum) diye adlandırılmıştır.

Ortaçağ'da yaygınlaşan bir yoruma göre Mesîh'in bedeni olan kilisenin muhtelif safhaları vardır. Bunlar cennete ulaşmış hıristiyanların oluşturduğu muzaffer kilise, yeryüzünde yaşayanların oluşturduğu faal kilise ve henüz kusurlarından bütünüyle arınamadığı için a'râfta bulunan hıristiyanların oluşturduğu ıstırap kilisesidir. Semavî kilise (muzaffer kilise) diğer ikisi için Tanrı katında şefaat etmektedir.

Saint Augustine gerçek kilisenin yalnızca Tanrı'nın bildiği görünmez bir varlık olduğunu söyler. Bütün hıristiyanlar başında Îsâ'nın bulunduğu tabiat üstü bir topluluğun, Îsâ'nın mistik bedeninin üyesidir. Kendi kusurları dışındaki sebeplerle görünür kilisenin uzağında kalan insanlar da kilisenin görünmez birer üyesi olabilir. Reform döneminde bu kurama başvuran Martin Luther, üyeleri Hıristiyanlığın çeşitli kollarına dağılmış bulunmakla birlikte gerçek kilisenin yeryüzünde bilinen bütün kurumlardan bağımsız olduğunu öne sürerek kilise içindeki bölünmeleri savunmaya çalışmıştır. II. Vatikan Konsili, Îsâ'nın esrarlı bedeni kavramının yorumunu genişleterek bütün insanların en azından ilke düzeyinde kilise üyesi olduğunu, zira Îsâ'nın bütün insanlığın kurtuluşu için yeryüzüne geldiğini vurgulamıştır. Diğer taraftan Îsâ'nın tek kilisesini savunanlar ekümenik hareket içinde kilisenin birliğini yeniden kurmaya çalışmaktadır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA