Nesih nedir? Nesih kelimesinin anlamı nedir?

Sözlükte “ortadan kaldırmak; nakletmek, beyan etmek” mânalarına gelen nesh kelimesi terim olarak şer‘î bir hükmün daha sonra gelen şer‘î bir delille kaldırılmasını ifade eder

Özellikle fıkıh usulü literatüründe gerçek anlamda neshedenin Allah olduğuna dikkat çekilerek delil veya hüküm için nâsih kelimesinin kullanımının mecazi olduğu belirtilir. Öte yandan muhkemi "neshedilmemiş" anlamında yorumlayanlar tarafından nâsih de dahil olmak üzere hükmü neshedilmeyen âyetler muhkem diye nitelendirilir. Hz. Peygamber'in vefatından sonra gerçekleşmemesi, nâsih ve mensuhun şer'î (Kur'an ve Sünnet'te bulunan) amelî hükümler olması, mensuh hükmün bir süre yürürlükte kalmış bulunması, iki hüküm arasında her biriyle ayrı ayrı amel etmeye imkân vermeyecek derecede uzlaşmazlık tesbit edilmesi, nâsih hükmün delilinin mensuhunki ile aynı güçte veya ondan daha güçlü olması neshin genel şartları arasında yer alır.

Kur'an davetinin kıyamete kadar bütün insanlara yönelik olduğu ilk inen âyetlerden itibaren vurgulanmış (meselâ bk. el-A'râf 7/158; el-Enbiyâ 21/107; el-Furkān 25/1; Sebe' 34/28; et-Tekvîr 81/27), Hz. Muhammed'in peygamberlerin sonuncusu (el-Ahzâb 33/40) ve Allah katında hak dinin İslâm olduğu (Âl-i İmrân 3/19), İslâm'dan başka bir din arayan kimseden bunun kabul edilmeyeceği (Âl-i İmrân 3/85) ifade edilmiştir. İslâm âlimleri de İslâm'ın daha önceki şeriatları tamamen veya kısmen yürürlükten kaldırdığında hemfikirdir. Peygamberler vasıtasıyla insanlara ulaştırılan dinler inanç, ahlâk ve ibadetin esaslarında müşterek olup farklılık amelî hükümlerin bir kısmında gerçekleşmiştir. Yahudi fırkaları içinde, Allah'ın ilminde değişiklik meydana gelebileceği (bedâ) anlayışına götüreceği gibi gerekçelerle neshi inkâr edenler çıkmış, son zamanlarda hıristiyanlar da bu yönde görüş belirtmeye başlamıştır. Ancak insanlığın tarihî gelişimi dikkate alındığında ilâhî hükümlerin amelî boyutunda insanların içinde bulunduğu şartlar gözetilerek bazı değişikliklerin yapılması tabiidir; bunu Allah'ın ilminde değişiklik olduğu anlamında kabul etmek yanlıştır. Hz. Âdem'in kız ve erkek çocukları birbirleriyle evlenirken bunun Tevrat'ta haram kılınması (Levililer, 18/9, 20/17; Tesniye, 27/22), Hz. Nûh'un kavmine kanlı et dışında her canlının helâl kılındığı ifade edilmişken (Tekvîn, 9/2-4) Hz. Mûsâ'nın şeriatında bazı hayvan türlerinin haram sayılması (Levililer, 11; Tesniye, 14/3-8; krş. el-En'âm 6/146), Yahudilik'te kişinin karısını boşaması mubah iken (Tesniye, 24/1-3) Hıristiyanlık'ta kadının zina suçu işlemesi dışında bunun haram kılınması (Matta, 5/31-32) neshin İslâmiyet öncesi ilâhî dinlerdeki örneklerini teşkil eder.

Nesih kavramı Kur'ân-ı Kerîm'de (el-Bakara 2/106) ve hadislerde (Wensinck, el-Muʿcem, "nsḫ" md.) geçmekle birlikte mezhep imamları dönemine kadar bu terimin çerçevesinin belirlenmesine yönelik teorik tartışmalara rastlanmaz. Neshi kabul eden âlimlerin tamamı Kur'an'ın Kur'an'ı ve sünnetin sünneti neshedebileceğini kabul ederken Kur'an'ın sünneti veya sünnetin Kur'an'ı neshetmesinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Kur'an'ın açıklanmasını sünnetin en temel işlevi olarak gören İmam Şâfiî başta olmak üzere bazı âlimler bu tür neshe karşı çıkarken çoğunluğu teşkil edenler, Kur'an'ın sünneti neshetmesi yanında mütevâtir sünnetin de Kur'an'ı neshedebileceğini söylemişlerdir. Kur'an'ın sünneti neshetmesine kıblenin Mescid-i Aksâ'dan Kâbe yönüne çevrilmesi (el-Bakara 2/144; Buhârî, "Tefsîr", 2/12, 14; Müslim, "Mesâcid", 11-15) ve âşûrâ orucu yükümlülüğünün ramazan orucu ile kaldırılması (el-Bakara 2/185; Buhârî, "Ṣavm", 69, "Tefsîr", 2/24; Müslim, "Ṣıyâm", 125) örnek gösterilir. Aksi görüşü savunanlar ise bu iki örneği Kur'an'ın Yahudiliğe ait hükümleri kaldırması kapsamında değerlendirmiştir.

İslâm'ın ilk asırlarında Kur'an'da neshin mevcudiyeti neredeyse herkes tarafından kabul edilirken IV. (X.) yüzyılın ilk çeyreğinde vefat eden Mu'tezile âlimi Ebû Müslim el-İsfahânî'nin buna karşı çıkmasının ardından konu tartışılır olmuştur. Neshi kabul edenlere göre nesih ilâhî şeriatlar arasında olduğu gibi aynı şeriat içinde de gerçekleşebilir. İnsanların öteden beri sahip oldukları inanç, örf ve âdetleri bir anda terkedip yeni dinin hükümlerini benimsemeleri kolay değildir. Kişinin dinin ruhunu, hüküm ve ilkelerinin yüceliğini tanıyıp kabullendikten sonra amelî hükümlerini kabul etmesi daha kolay olmuş, bu hükümler de toptan değil tedrîcî şekilde gelmiştir. Vahiy sürecinde Kur'an'ın uygulamaya yönelik az sayıdaki hükmünde değişikliğe gidilmesi tabiidir. Kur'an'da neshi kabul edenler görüşlerini desteklemek üzere aklî izahların yanında üç âyeti (nüzûl sırasına göre en-Nahl 16/101; er-Ra'd 13/39; el-Bakara 2/106) delil göstermişlerdir. Ebû Müslim el-İsfahânî ise Kur'an'a bâtılın ne önünden ne ardından yol bulabileceğini ifade eden âyete (Fussılet 41/42) dayanarak neshi kabul etmenin Kur'an'ın hükmünün iptal edilmesi anlamına geleceğini söylemiş, neshin mevcudiyetine delil getirilen âyetlerde Kur'an'ın daha önceki şeriatların veya kıblenin Kudüs'ten Mescid-i Harâm yönüne değiştirilmesinde olduğu gibi o şeriatlardaki bazı hükümlerin neshedildiğini öne sürmüştür. Ebû Müslim'in bu görüşü tenkit edilmiş olmakla beraber son zamanlarda bu doğrultuda görüş belirtenlerin sayısında bir artış görülmektedir. Bu eğilimdekiler, nâsih ve mensuh olduğu belirtilen âyetlerde gerçekte neshin bulunmadığını ortaya koyabilmek için tahsis vb. yollarla âyetleri uzlaştırma yoluna gitmişlerdir. Ancak birçok yerde mâkul yaklaşımlar ortaya koymalarına rağmen zorlama te'villere başvurdukları da olmuştur.

Klasik kaynaklara göre mensuh üç kısma ayrılır. 1. Hem nazmı hem hükmü neshedilenler. Selef'ten nakledilen rivayetlerde bazı âyetlerin veya sûrelerin daha sonra kaldırıldığı ya da unutturulduğu ileri sürülmüştür (meselâ bk. Buhârî, "Riḳāḳ", 10; Müslim, "Zekât", 116-119; Hâkim, II, 224, 415; IV, 359). Hz. Âişe'den gelen bir rivayete göre sütkardeşliğine ve evlenme engeli oluşmasına sebep olan on emzirme hakkındaki âyet daha sonra beş emzirme hükmü ile neshedilmiştir (Müslim "Raḍâʿ", 24; İbn Mâce, "Nikâḥ", 35; Ebû Dâvûd, "Nikâḥ", 10; Tirmizî, "Raḍâʿ", 3; Nesâî, "Nikâḥ", 51). Mushafta on emzirmeye dair âyetin nazmı bulunmadığı gibi hükmü de yürürlükten kalkmıştır. 2. Nazmı neshedilip hükmü bâki kalanlar. Bazı âlimler bu tür neshi kabul etmemişler, gerekçe olarak da konuyla ilgili rivayetlerin haber-i vâhid türünde olmasını ve Kur'an'da nesih gibi önemli bir konunun bu yolla sabit olamayacağını öne sürmüşlerdir (Zerkeşî, II, 36). Nazmı neshedildiği halde hükmünün bâki kalabileceğini savunanlar ise nazmı ayrı, ondan elde edileni ise ayrı bir hüküm telakki etmişlerdir (Gazzâlî, II, 96). Neshin bu türüne "recm âyeti" diye meşhur olan, "Yaşlı (evli) erkek ve kadın zina ettiği zaman onları recmedin ..." anlamındaki rivayet (Buhârî, "Ḥudûd", 30, 31, "İʿtiṣâm", 16; Müslim, "Ḥudûd", 15) örnek gösterilir. Übey b. Kâ'b'ın bildirdiğine göre bu âyet lafzı neshedilmeden önce Ahzâb sûresi içerisinde yer almaktaydı (Hâkim, II, 415; IV, 359). 3. Hükmü neshedilip nazmı bâki kalanlar. Kur'an'da neshi kabul eden âlimler tarafından benimsenen neshin bu türü ilgili eserlerin esas konusunu teşkil etmiştir. Selef'ten gelen rivayetlerde ve buna bağlı olarak ilk dönemlerde yazılan eserlerde lafzı kalıp hükmü neshedilen âyetlerin sayısı 300 civarında gösterilmektedir (Mustafa Zeyd, I, 407-408). Bunda, ilk dönem âlimlerinin nesih kelimesine daha sonraki dönem usulcülerinin yüklediklerinden daha geniş bir anlam yüklemelerinin yanı sıra bazı âlimlerin nesihte ifrata düşmelerinin etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda dikkat çekici bir örnek olarak Mekkî sûreler içinde yer alan ve müşriklerin eziyetlerine sabretmeyi, onlara aldırmamayı ve ilişmemeyi emreden âyetlerin müşriklerle savaşmayı emreden âyetle (et-Tevbe 9/5) mensuh sayılması gösterilebilir. Bu âyetle 114 veya 124 âyetin hükmünün neshedildiği söylenir. Ancak usul ve tefsir âlimleri, genelde bu âyet ve onunla mensuh sayılan âyetlerin farklı durumlarla ilgili olduğu görüşündedir.

İmam Şâfiî ve Muhammed b. Cerîr et-Taberî gibi âlimlerin öncülüğünde neshin tahsis, takyid, mübhemi beyan, mücmeli tafsil gibi terimlerden farkı ortaya konulmaya ve nesih alanına girmeyen diğer nesih iddiaları ayıklanmaya başlandıktan sonra mensuh kabul edilen âyetlerin sayısı azalmıştır. Süyûtî, kendi dönemine kadar yazılmış eserlerdeki bilgileri değerlendirip mensuh âyetlerin sayısını yirmi olarak tesbit etmiş (el-İtḳān, III, 65-68), Şah Veliyyullah ed-Dihlevî bu âyetlerden sadece beşinin mensuh olduğunu belirtmiştir.

İslâm âlimleri, âyetler arasında neshin vâki olup olmadığının tesbiti konusu üzerinde de durmuşlar ve bu konuda bazı şartlar ortaya koymuşlardır. Hz. Peygamber'den veya sahâbeden bir âyetin neshedildiğine dair sağlam bilginin gelmiş olması, Enfâl (8/66) ve Mücâdile (58/13) sûrelerinin ilgili âyetlerinde olduğu gibi nâsih konumundaki âyette önceki hükmün kaldırıldığına delâlet eden lafzın yer alması, çelişkili gibi görünen iki âyetten birinin diğerinden sonra indiğinin kesin olarak bilinmesi gibi durumlarda neshin vâki olabileceğini söylemişlerdir.

HADİS. Mekke döneminde Allah'a iman, Peygamber'e itaat ve âhiret hayatının varlığı gibi konuların işlenmesi, şirkin yerilmesi, infakın teşvik edilmesi, ahlâk kurallarının toplum hayatına yerleştirilmeye çalışılması sebebiyle genel olarak nesihle pek karşılaşılmaz. Medine döneminde ise ibadetler ve hukukî ilişkilerle ilgili emir ve yasaklar toplum hayatına girdiği ve bunların tatbiki esnasında tedrîcîliğe ihtiyaç duyulduğu için nesih gündeme gelmişse de Hz. Peygamber hayatta olduğundan farklı fikirler ileri sürülmemiş, aklî ve felsefî tartışmalara girilmemiştir.

Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra nesih hakkında konuşulmaya başlanmış, Huzeyfe b. Yemân, fetva verebilecek kişinin özelliklerinden birinin Kur'an'ın nâsih ve mensuhunu bilmek olduğunu belirtmiş (Dârimî, "Muḳaddime", 21), Hz. Ali mescidde insanlara öğüt veren bir kişinin nâsih ve mensuh ilmini bilmediğini anlayınca hem kendisini hem başkalarını helâke sürükleyebileceğini söyleyerek onu uyarmış (Ebû Hayseme Züheyr b. Harb, s. 140), Abdullah b. Abbas nâsih ve mensuhu kendilerine hikmet verilen kimselerin bilebileceğini ifade etmiş (Taberî, III, 60), Abdullah b. Zübeyr de Hz. Peygamber'in bazı sözlerinin bir müddet uygulamada kaldıktan sonra onun yeni bir sözüyle uygulamadan kaldırıldığını ve hadisler üzerinde nesih cereyan ettiğini haber vermiştir (Dârekutnî, IV, 145).

Gerek sahâbe gerekse tâbiîn dönemlerinde mutlakın takyidi, âmmın tahsisi, müphem ve mücmelin beyanı, istisna ile getirilen sınırlamalar ve uygulamadan kaldırılan hükümler nesih kapsamında düşünülmüş, tâbiîn devrinde özellikle sünnette nesih konusuyla ilgili değerlendirmeler ön plana çıkmaya başlamıştır. Yezîd b. Abdullah b. Şıhhîr, "Kur'an'ın bazı âyetleri nasıl birbirini neshediyorsa Resûlullah'ın hadislerinden bir kısmı da diğerlerini neshederdi" diyerek (Müslim, "Ḥayıż", 82) sünnette neshin gerçekleştiğine işaret ederken Ebû Miclez es-Sedûsî, "Hz. Peygamber'in hadisleri de Kur'an'ın âyetleri gibi birbirini nesheder" sözüyle (Ca'berî, s. 134) onu teyit etmiştir. Hadisleri resmî anlamda ilk derleyen İbn Şihâb ez-Zührî nâsih ve mensuh rivayetleri ayrı bir eserde toplamış (Hâzimî, s. 4), bu ilmin âlimleri en çok meşgul eden konulardan biri olduğunu belirtmiş (İbnü's-Salâh, s. 276), nâsih ve mensuh ilminden haberdar olmayanların dinde karışıklıklara sebebiyet vereceğine işaret etmiştir (Şemseddin es-Sehâvî, III, 67). Nesihle ilgili rivayetlerin Resûl-i Ekrem'e kadar ulaşmayıp sonradan ortaya çıktığını ileri süren Abdülmüteâl Muhammed el-Cebrî gibi bazı çağdaş müelliflerin iddiası ise (Lâ Nesḫa fi'l-Ḳurʾân, s. 13) sağlam bir delile dayanmamaktadır.

Neshin terim anlamı üzerinde duran günümüze ulaşmış ilk eser İmam Şâfiî'nin er-Risâle'sidir. Şâfiî bu eserinde (s. 106-110) neshi âmmın tahsisi, mutlakın takyidi, müphem ve mücmelin beyanı ile istisnadan ayırarak ona "nassın hükmünün kaldırılması ve yerine yeni bir hükmün getirilmesi" mânasını vermiştir. Daha sonraki dönemlerde nesih tefsir, hadis ve fıkıh usulü ilimlerinin önemli bir konusu olmuştur. Hadis usulcüleri ve genel olarak muhaddisler nesihte son sözü naklin ve Hz. Peygamber'in tatbikatının söyleyeceğini belirtmiş, ayrıca sahâbe ve tâbiîn dönemi âlimlerinin nesih anlayışına uygun düşeceği için daha çok vak'aların tesbitini yapmakla yetinmiş ve nesihle ilgili nakilleri sıralamıştır. Ancak Mecdüddin İbnü'l-Esîr, hadislerden fıkıh âlimleri hüküm çıkardığından hadisin nâsih ve mensuhunu bilme işinin de muhaddisten çok fakih için gerekli olduğunu söylemiştir (Şemseddin es-Sehâvî, III, 66). Ebü'l-Fidâ İbn Kesîr de zamanla aklî, mantıkî ve felsefî delillerle izah edilmeye başlanan neshi fıkıh usulünün konusu olmaya daha elverişli bulur (İḫtiṣâru ʿUlûmi'l-ḥadîs̱, s. 169).

Muhaddisler, sünnette neshi gerekli kılan en önemli etkenlerin Hz. Peygamber'in insanların ihtiyaçlarını gözetmesi ve ashabı eğitmede, toplumu ıslah etmede tedrîcîliğe önem vermesi olduğunu belirtirler. Hadislerdeki nesih dört yolla bilinir: 1. Resûl-i Ekrem'in bildirmesi. "Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım, artık ziyaret edebilirsiniz" meâlindeki hadisi (Müslim, "Cenâʾiz", 106; Ebû Dâvûd, "Cenâʾiz", 77) ve bunu gösteren uygulamaları böyledir. 2. Sahâbenin açıklaması. Hz. Ali'nin, "Resûlullah yanımızdan cenaze geçerken ayağa kalkmamızı emrederdi, daha sonra kendisi oturdu ve bize de oturmamızı emretti" sözü (Müsned, I, 82) bunun örneğidir. Sahâbîlerin açıklamasına bakarak neshe hükmedilip edilemeyeceği konusu tartışılmıştır. Bir kısım âlimler, bu tür açıklamalarda sahâbîlerin ictihadına dayanma ihtimalinden söz ederek bu ifadelerin neshe delâlet etmeyeceğini ileri sürmüş, Zeynüddin el-Irâkī, sahâbîlerin bu hükümle ilgili tarih farkını bildiği için bu tür açıklamalarla neshe hükmedilebileceğini söylemiştir (Leknevî, s. 191-192). Süyûtî, buna hükmedebilmek için nâsih ve mensuhu belirten açık bir ifade bulunması gerektiğini belirtmiş, sonraki devirlerde ise neshe gidebilmek için sahih bir nakle ve delile ihtiyaç olduğunu ifade etmiştir (el-İtḳān, II, 52). 3. Vürûd tarihlerinin bilinmesi. Mensuh olma ihtimali bulunan hadislerin Resûl-i Ekrem tarafından hangi tarihlerde söylendiği biliniyorsa daha sonra söylenen hadisin nâsih olduğu anlaşılmış olur. Ancak bu yolla neshe hükmedebilmek için her iki hadisi uzlaştırma ve ikisiyle birlikte amel etme imkânının bulunmaması gerekir. Hacamat yapmak ve yaptırmakla orucun bozulacağı konusundaki rivayetler buna örnektir. Sahâbeden Şeddâd b. Evs'in naklettiğine göre Hz. Peygamber, Mekke'nin fethi esnasında ramazan orucuna niyet etmiş bir kişinin hacamat yaptırdığını görünce hem hacamat yapanın hem yaptıranın orucunun bozulduğunu belirtmiş (Buhârî, "Ṣavm", 32; Ebû Dâvûd, "Ṣıyâm", 28; Tirmizî, "Ṣavm", 60), Abdullah b. Abbas ise Resûlullah'ın ihramlı ve oruçlu olduğu halde kan aldırdığını rivayet etmiştir (Müsned, I, 215, 221, 222, 236; Buhârî, "Ṣayd", 11; "Ṣavm", 32; Müslim, "Ḥac", 87). Her ikisi de güvenilir kaynaklarda nakledilen ve uzlaştırılma imkânı bulunmayan bu iki olaydan birincisi 8 (630), ikincisi 10 (632) yılında meydana gelmiş, dolayısıyla ikinci rivayet birinciyi neshetmiştir (Süyûtî, Tedrîbü'r-râvî, II, 191-192). 4. Bir konuda icmâın oluşması. İcmâın tek başına neshedici özelliği bulunmamakla birlikte ulemâ bazı karînelere dayanarak iki zıt haberden birinin nâsih, diğerinin mensuh olduğunda ittifak ederse bu durumda icmâ neshin bilinmesine yardımcı olur (a.g.e., II, 192). İçki içtiği için üç defa cezalandırılan kimsenin dördüncü defa aynı suçu işlediğinde öldürülmesini emreden hadisin (İbn Mâce, "Ḥudûd", 17; Ebû Dâvûd, "Ḥudûd", 37) öldürmeme yönünde oluşan icmâ ile mensuh sayılması buna örnek gösterilmektedir (Şâfiî, İḫtilâfü'l-ḥadîs̱, s. 207; Hâzimî, s. 300). Öldürmeyle ilgili rivayeti nakleden Tirmizî arkasından, dördüncü defa içki içen birinin Hz. Peygamber'e getirildiğini ve ona içki içme cezasının uygulanmasını emrettiği konusunda farklı bir rivayet nakletmiş, ayrıca öldürülmeyeceği hususunda icmâ oluştuğunu belirtmiştir ("Ḥudûd", 15).

Neshin Çeşitleri. 1. Sünnetin Sünnetle Neshi. Hadis âlimleri, aralarında nesih bulunan hadislerin delil olarak kullanılmaya elverişliliğini göz önüne alıp sünnetteki neshi mütevâtir hadisin mütevâtir hadisle, haber-i vâhidin haber-i vâhidle, haber-i vâhidin mütevâtir hadisle ve mütevâtir hadisin haber-i vâhidle neshedilebileceği şeklinde dört gruba ayırmışlardır. Bunlardan ilk üçünün gerçekleşeceğine dair herhangi bir tereddüt bulunmamakta, dördüncüsünün mümkün olup olmadığı konusunda ise farklı görüşler ileri sürülmektedir (Nevevî, Şerḥu Müslim, IV, 37). Bunun aklen câiz sayıldığı, ancak gerçekleşme ihtimalinin bulunmadığı kanaati yaygın olmakla birlikte Asr-ı saâdet'ten sonraki dönemler için imkânsız kabul edildiğini söyleyenler de vardır (Şevkânî, s. 323). 2. Sünnetin Kur'an'la Neshi. Muhaddisler sünnetin Kur'an'la neshedilebileceği görüşü üzerinde icmâ etmiştir. Bu konuda verilen örneklerden biri, İslâm'ın ilk dönemlerinde namazda konuşmanın sakıncalı bulunmadığını, sonradan bu cevazın kaldırıldığını belirten Zeyd b. Erkam'ın rivayetidir. Bu rivayette, "Namazlara ve orta namaza devam edin, Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla durun" meâlindeki âyetin (el-Bakara 2/238) inmesinden sonra konuşma yasağının geldiği haber verilmekte (Buhârî, "ʿAmel fi'ṣ-ṣalât", 15; Müslim, "Mesâcid", 35), Hz. Peygamber'in namaz içindeki konuşma ruhsatının âyette geçen "içten bir bağlılıkla namaz kılma" emrine binaen neshedildiği belirtilmektedir. 3. Sünnetin Kur'an'ı Neshi. Kur'an ile sabit olan bir hükmün sünnetle neshedilebileceği görüşüne itiraz edilmiştir. Bu konuda ortaya çıkan ihtilâflar, Kur'an ile sünnetin delil olma açısından aynı güce sahip olup olmadığı meselesindeki tartışmalara dayanmaktadır. Sünnetin Kur'an gibi vahye dayandığını kabul edenler sünnetin Kur'an hükmünü neshedebileceğini söylerler. Ancak nassı neshedecek nassın aynı güçte veya daha güçlü olması gerektiğinden bu görüş, Kur'an âyetlerinin sadece mütevâtir sünnetle neshedilmesiyle sınırlandırılmıştır. Birçok âlime göre ise bu nesih çeşidi aklen câiz olmakla birlikte naklen sabit değildir. Bu tür neshe örnek gösterilen bazı rivayetlerin tahsis ve takyid yoluyla çözüme kavuşturularak nesih kapsamından çıkarıldığı belirtilmektedir. 4. Sünnetin Akıl ile Neshi. İbn Kuteybe, Mu'tezile âlimlerinden Nazzâm'ın aklî delillerin bazı hadisleri neshedeceği şeklinde bir görüşe sahip olduğunu söylemektedir. Fakat Nazzâm'ın bununla terim anlamında nesih değil red mânası kastettiği ifade edilmiştir. Zira Resûlullah'tan sonra sahih nakil olmadan icmâ dışında muhaddislerin sözüyle ve müctehidlerin ictihadıyla herhangi bir hadisin neshine hükmedilemeyeceğine, bu konuda re'y ve ictihada değil sahih nakle bakılacağına dair âlimler arasında görüş birliği bulunmaktadır.

Nâsih-mensuh hadislerin sayısı konusunda farklı görüşler vardır. İbn Şâhin yaklaşık doksan, Hâzimî seksen, Ca'berî 110, Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî ise sadece yirmi bir konudaki hadis üzerinde nesih gerçekleştiğini belirtmektedir. Bu sayılar arasındaki farklılık bazı müelliflerin neshi muhtemel olan bütün rivayetleri eserlerine almalarıyla ilgilidir. Dikkatli bir inceleme neticesinde, mensuh olduğu söylenen rivayetlerin çoğunun uzlaştırma veya te'vil yoluyla çözüme kavuşturulduğu görülmektedir. Hadiste nesih örneklerini çoğaltma veya onu çok aza indirme şeklinde iki uç görüşün ortaya çıkmasında neshe verilen çeşitli mânalar, konuyu işleyenlerin ilmî ve itikadî bakımdan farklı anlayışa sahip olmaları, hükümlerdeki amacı derinlemesine araştırmayan bazı kişilerin hadisleri tek tek ele alarak değerlendirme yapmaları ve neshe konu olan rivayetlerin sıhhat durumunun tesbiti esnasında farklı sonuçlara ulaşılması gibi âmillerin etkili olduğu tesbit edilmektedir. Önemli etkenlerden biri de bazı âlimlerin çelişkili gibi görünen rivayetlerde çözümü araştırmak yerine çelişkiyi nesih kolaycılığıyla gidermeye çalışmalarıdır.

FIKIH. Sahâbe ve tâbiîn dönemindeki örnek ve kullanımlardan o sıralarda neshin fıkıh usulündeki teknik anlamını aşan bir kavramsal çerçeveye sahip olduğu, âmmın tahsisi, mutlakın takyidi, mücmel ve müphemin beyanı gibi durumların da bu kapsamda düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Günümüze ulaşan eserler içinde neshi usuldeki anlamına çekmeye çalışan ilk ifadelerin Şâfiî'ye ait olduğu görülür (Mustafa Zeyd, I, 73-75; karşı bir görüş için bk. Hâşimî et-Ticânî, I, 81). Usul âlimleri nesih için "taabbüd süresinin sona erdiğinin açıklanması", "önceki hitapla sabit olan hükmün kaldırıldığına delâlet eden hitap", "bir şer'î delilden sonra onun içerdiği hükmün aksini gerektiren başka bir şer'î delilin gelmesi" gibi farklı tanımlar verseler de bunların şer'î bir hükmün daha sonra gelen başka bir şer'î delille kaldırılması noktasında birleştiği söylenebilir (bazı tanımlar etrafında oluşan ekolleşme ve bunları besleyen âmillerle ilgili tahliller hakkında bk. Mustafa Zeyd, I, 78-109).

Klasik literatürde İslâm âlimlerinin neshin aklen câiz ve şer'an vâki olduğu hususunda fikir birliği ettiği, sadece Ebû Müslim el-İsfahânî'nin neshi aklen câiz görmekle birlikte Kur'an'da nesih bulunmadığını ileri sürdüğü belirtilir (bu görüşün sahibine nisbeti ve kapsamı hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Ali Hasan el-Arîd, s. 191-207; Nâdiye Şerîf el-Ömerî, s. 97-115). Neshin aklen cevazı yanında şer'an vukuu hakkında birçok delile yer verildiği gibi teorik olarak neshe karşı ileri sürülebilecek gerekçeler de geniş biçimde tartışılır. Esasen İslâm dininin önceki ilâhî bildirimleri kısmen veya tamamen neshettiği genel kabul gören bir husus olmakla birlikte İslâm ahkâmının kendi içinde de nesih bulunduğuna dair ileri sürülen delillerin zaman zaman farklı biçimlerde yorumlandığı görülmektedir. Aşağıdaki âyetler bunların başında gelir: "Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini çok iyi bilir- 'Sen ancak bir iftiracısın' dediler. Hayır, onların çoğu bilmez" (en-Nahl 16/101); "Biz bir âyetin hükmünü nesheder veya onu unutturursak mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz" (el-Bakara 2/106); "Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun yanındadır" (er-Ra'd 13/39). A'lâ sûresinin 6-7, Yûnus sûresinin 15 ve Nisâ sûresinin 160. âyetleriyle aralarında nesih ilişkisinin bulunduğu düşünülen âyetler ve müslümanların konuya ilişkin icmâı da bu kapsamda ele alınan delillerdendir. Neshin aklî delilleri incelenirken bunun Allah'ın ilminde değişme ihtimalini düşündürmesini esas alan tartışmalara da girilmekle birlikte (bk. BEDÂ) ağırlıklı biçimde insan hayatında gelişmenin ve toplumlar için değişimin kaçınılmaz olduğu gerekçesi üzerinde durulur; bu konudaki tahliller aynı zamanda neshin hikmet ve yararlarına ilişkin açıklamalar niteliğindedir. Bu hususla bağlantılı olarak Şâtıbî başlangıçta günde iki vakit olan namazın daha sonra beş vakte çıkarılması, Allah rızası için harcama (infak) vecîbesi önceleri mutlak iken miktar ve sınırlarının belirli hale getirilmesi, kıblenin Beytülmakdis'ten Kâbe'ye çevrilmesi gibi örnekleri hatırlatarak teşrî' tarihinde neshin umumiyetle Medine döneminde gerçekleştiğine dikkat çeker ve örneklerin çoğunda neshin İslâm'a yeni girenleri ilerideki düzenlemelere hazırlayıp alıştırma ve kalplerini ısındırma amacı taşıdığını belirtir (el-Muvâfaḳāt, III, 104).

Hangi tür hükümlerin neshe konu olabileceği tartışmaları sırasında Mu'tezile âlimleriyle diğer İslâm âlimleri arasında hüsün kubuh meselesiyle irtibatlı teorik bazı görüş ayrılıkları gündeme gelmekle birlikte iman ve ahlâk esaslarına ilişkin hükümlerle amelî de olsa küllî nitelikteki şer'î hükümlerin neshe konu olmayacağı genel kabul gören bir husustur. Neshin bir hitapla olması, hükmü kaldırılan hitabın herhangi bir vakitle kayıtlı bulunmaması ve neshedici hitabın zaman bakımından neshedilenden sonra gelmesi de neshin şartları arasında sayılır.

İslâm âlimlerinin çoğunluğu, bir âyetin hükmü ve tilâvetinin (lafız) birlikte neshinden başka hükmü korunarak tilâvetinin veya tilâveti korunarak hükmünün neshedilebileceğini de kabul ederler. Yine çoğunluğa göre Kur'an'ın Kur'an ve sünnetle, sünnetin de sünnet ve Kur'an'la neshi câizdir. İmam Şâfiî ise Kur'an'ın ancak Kur'an'la, sünnetin de ancak sünnetle neshedilebileceğini söyler (er-Risâle, s. 106-109). Öte yandan fakihler Kur'an veya mütevâtir sünnetle sabit bir hükmün haber-i âhâd, icmâ yahut kıyasla neshinin câiz olmadığı hususunda fikir birliği içindedir.

Usul âlimleri bir hükmün sonuçları bakımından kendisinden daha hafif, daha ağır veya kendisine denk bir hükümle neshedilebileceği gibi yerine yeni bir hüküm getirilmeksizin de neshedilebileceği kanaatindedir. Nitekim namazda Kudüs'e yönelme ve yakınlara vasiyet gibi hükümler yerlerine yenisi konularak, kurban etlerini saklama yasağı ve Hz. Peygamber'le görüşmek isteyenlerin önce yoksullara sadaka vermesi gibi hükümler yerlerine yenisi konmaksızın neshedilmiştir.

Bir nassın nâsih olup olmadığı akıl ve şer'î kıyas yoluyla değil sırf nakil yoluyla bilinebilir. Naklin varlığı ise ya, "Size kurban etlerini saklamanızı yasaklamıştım; artık kurban etlerini saklayabilirsiniz" hadisinde olduğu gibi (İbn Mâce, "Eḍâḥî", 16; Tirmizî, "Eḍâḥî", 94) bizzat nassın lafzında neshe delâlet eden bir ifadenin bulunması veya çatışan haberleri rivayet eden râvilerin söz konusu haberlerle ilgili tarih zikretmeleri ya da ümmetin sonra gelen bir hükmün nâsih olduğu hususunda icmâ etmesi durumunda kabul edilir.

Nassa ziyadenin nesih sayılıp sayılmayacağı tartışmaları da nesih konusunda önemli bir yer tutar. İlâve hükmün müstakil fakat öncekinin cinsinden olmaması halinde nesih sayılmayacağında ittifak vardır; müstakil ve öncekinin cinsinden olması durumunda da âlimlerin büyük çoğunluğuna göre nesihten söz edilemez. Müstakil olmayan ziyade ise Hanefîler'ce nesih kapsamında düşünülürken diğer üç mezhep ve bazı Mu'tezile âlimlerine göre nesih sayılmaz; bu konuda farklı ihtimallere göre başka görüşler de ileri sürülmüştür (Şevkânî, s. 331-333).

Esasen nesih önceden sabit olan hükmün kaldırılmasını ifade ettiği için "âm lafızdan maksadın ne olduğunun beyanı" anlamına gelen tahsisten farklılık taşır. Fakat neshin sınırlarının belirlenmesinde, nitelik ve etkileri bakımından aralarında ciddi benzerlikler bulunan tahsisten ayırt edilmesi özel bir öneme sahiptir. Bazı usulcüler bunları müşterek olarak nitelerken bazıları aralarında içlem-kaplam ilişkisi bulunduğunu belirtmiştir. Bu kavramların farklı içerikte kullanılması sebebiyle muhtelif âlimlere göre neshedilmiş âyetlerin sayısı da farklılık göstermiş, bazı âyetlerde nesih değil tahsisin söz konusu olduğunu ileri sürenler mensuhların sayısını azaltırken karşı görüş sahipleri tahsis şekillerini neshe dahil ederek bu sayıyı arttırmıştır (Fahreddin er-Râzî, I/3, s. 10-11; Süyûtî, III, 68; nitelikleri, delilleri, hüküm ve etkileri bakımından nesihle tahsis arasındaki farklar için bk. Koca, s. 122-124; ayrıca bk. TAHSİS). Çağdaş müelliflerin birçoğu ilke olarak neshi kabul etmekle birlikte nesih kavramının tahsis, takyid vb. durumları içerecek biçimde kullanılması, İslâm'ın Câhiliye dönemine ait bazı hükümleri iptal etmesinin nesih kapsamında düşünülmesi gibi sebeplerle klasik eserlerde mensuh âyet sayısının oldukça kabarık göründüğüne ve nesih örneklerinin sınırlandırılması gerektiğine dikkat çekerken bazıları da mutlak biçimde Kur'an ve Sünnet'te nesih bulunmadığını savunmaktadır.

Literatür. Nesih konusu sahâbe devrinden itibaren tartışıldığı için bununla ilgili eserlerin tarihi I. (VII.) yüzyıla kadar gider. İbnü'n-Nedîm, Kur'an'ın nâsihi ve mensuhu hakkında ilk dönemde eser veren çok sayıda ilim adamına işaret eder (el-Fihrist, s. 40). Bunlar arasında Haccâc, Mukātil b. Süleyman, İbn Ebû Dâvûd es-Sicistânî, Ebû Îsâ et-Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, Abdurrahman b. Zeyd gibi isimler vardır. Tefsir kitaplarında Bakara (2/106), Ra'd (13/39) ve Nahl (16/101) sûrelerinde geçen nesih konusuna hem bu âyetlerin tefsirinde hem de nâsih ve mensuh olduğu bildirilen diğer âyetlerin yorumunda temas edilir ve konu Kur'an ilimleri ve İslâm hukuku açısından değerlendirilir. Kur'ân-ı Kerîm'de nesihle ilgili olarak ilk asırlarda yazılıp günümüze ulaşan eserlerden bazıları şunlardır: Katâde b. Diâme, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fî kitâbillâh (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, Beyrut 1403/1983, 1406/1985, 1989; nesihle ilgili geniş araştırmaları bulunan Hâtim Sâlih ed-Dâmin ayrıca Erbaʿatü kütüb fi'n-nâsiḫ ve'l-mensûḫ [Beyrut 1409/1989] adlı derlemesinde Katâde b. Diâme, Zührî, Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî ve İbnü'l-Bârizî'nin neshe dair kitaplarını bir araya getirmiş ve tahkikini yapmıştır); İbn Şihâb ez-Zührî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, Beyrut 1988); Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ (nşr. Muhammed b. Sâlih el-Müdeyfir, Riyad 1411/1990; nşr. John Burton, al-Nasikh wa'l-mansukh: en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-ʿazîz adıyla, Cambridge 1987; haz. Fuat Sezgin, Frankfurt 1985 [yazmadan tıpkıbasım]); Nehhâs, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fî kitâbillâhi ʿazze ve celle ve'ḫtilâfi'l-ʿulemâʾi fî ẕâlik (Kahire 1323, 1938; nşr. Şa'bân Muhammed İsmâil, Kahire 1986; nşr. Muhammed Abdüsselâm Muhammed, I-III, Küveyt 1408/1988; nşr. Süleyman b. İbrâhim b. Abdullah el-Lâhim, I-III, Beyrut 1412/1991).

Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm ve Nehhâs ile ciddi bir gelişme gösteren nesih ilmi sonraki dönemlerde bu iki âlimden çok yararlanır. Özellikle Ebû Ubeyd'in eserinin erken bir devirde fıkıh ilminin sistematiğine göre hazırlanması önemli bir yenilik olarak kabul edilir. Daha sonra yazılan ve zamanımıza intikal eden neshe dair önemli eserler şöylece sıralanabilir: Hibetullah b. Selâme, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ min kitâbillâh (Kahire 1379/1960 [Vâhidî'nin Esbâbü'n-nüzûl'ü ile birlikte]; nşr. Muhammed Züheyr eş-Şâvîş – Muhammed Ken'ân, Beyrut 1406/1986; nşr. Mûsâ el-Alîlî, Beyrut 1989; Beyrut, ts. [Âlemü'l-kütüb, Vâhidî'nin Esbâbü'n-nüzûl'ü ile birlikte]); Abdülkāhir el-Bağdâdî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ (nşr. Hilmî Kâmil Es'ad Abdülhâdî, Amman 1987; kitabın yedinci bölümü hadiste nesih hakkındadır); Mekkî b. Ebû Tâlib, el-Îżâḥ li-nâsiḫi'l-Ḳurʾân ve mensûḫih (nşr. Ahmed Hasan Ferhât, Cidde 1406/1986. Türkçe trc. Musa Kazım Yılmaz, Kur'an'da Nâsih ve Mensûh Var mıdır?, İstanbul 1998); İbn Hazm, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm (nşr. Abdülgaffâr Süleyman el-Bündârî, Beyrut 1406/1986); Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm (nşr. Abdülkebîr el-Alevî el-Medgarî, I-II, Rabat 1988; Kahire 1992); Ebû Ca'fer Ahmed b. Abdüssamed b. Abdülhak el-Hazrecî, Nefesü'ṣ-ṣabâḥ fî ġarîbi'l-Ḳurʾân ve nâsiḫihî ve mensûḫih (nşr. Muhammed İzzeddin el-İdrîsî, I-II, İstanbul 1414/1994); Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, Nâsiḫu'l-Ḳurʾân ve mensûḫuh: Nevâsiḫu'l-Ḳurʾân ([müellif eserini ʿUmdetü'r-râsiḫ fî maʿrifeti'l-mensûḫ ve'n-nâsiḫ olarak adlandırır], nşr. Muhammed Eşref Ali el-Malabârî, Medine 1404/1984; Beyrut 1405/1985; Riyad 1405; nşr. Hüseyin Selîm Esed ed-Dârânî, Dımaşk-Beyrut 1411/1990; nşr. Halîl İbrâhim, Beyrut 1992), el-Muṣaffâ bi-eküffi ehli'r-rusûḫ min ʿilmi'n-nâsiḫ ve'l-mensûḫ (ʿUmdetü'r-râsiḫ'in özeti olup önce Hâtim Sâlih ed-Dâmin tarafından el-Mevrid dergisinde yayımlanmış [VI/1, Bağdad 1977, s. 195-216], daha sonra kitap haline getirilmiştir [Beyrut 1405/1984, 1986, 1989]).

Klasik döneme ait eserlerden bazıları şunlardır: Muhammed Şu'le, Ṣafvetü'r-râsiḫ fî ʿilmi'l-mensûḫ ve'n-nâsiḫ (nşr. Muhammed İbrâhim Abdurrahman Fâris, Kahire 1415/1995); İbnü'l-Bârizî, Nâsiḫu'l-Ḳurʾâni'l-ʿazîz ve mensûḫuh (nşr. Hâtim Sâlih ed-Dâmin, Beyrut 1985, 1988); Mer'î b. Yûsuf, Kitâbü Ḳalâʾidi'l-mercân fi'n-nâsiḫ ve'l-mensûḫ mine'l-Ḳurʾân (nşr. Muhammed er-Ruhayyil Garâyibe – Muhammed Ali ez-Zügūl, Amman 1420/2000; Türkçe trc. Eyüp Aslan, Kur'an'da Nâsih ve Mensuh, İstanbul, ts. [Hak Yayınları]); Abdurrahman b. Muhammed el-Atâikî el-Hillî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ (Necef 1390/1970).

Nesih Batı'da XVIII. yüzyıldan itibaren ayrı bir önem kazanmış, konu bir yandan Batılılar tarafından İslâm'ın aleyhinde kullanılmaya çalışılırken öte yandan müslümanlar, İslâm'ın Hıristiyanlığı ve Yahudiliği geçersiz kıldığını söyleyerek neshi lehte değerlendirmek istemiştir. Bu bağlamda Rahmetullah el-Hindî'nin İẓhârü'l-ḥaḳ adlı çalışması önemlidir (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā, Kahire 1406/1986, s. 373-400: el-Bâbü's̱-s̱âlis fî is̱bâti'n-nesḫ). Hindu iken hıristiyan olan Ram Çander de Taḥrîf-i Ḳurʾân adlı kitabında (Delhi 1877) nesih tartışmasına girer. Kur'an'da neshin varlığını kabul etmeyen Ehl-i Kur'ân ekolünün kurucusu Abdullah Çekrâlevî, Reddü'n-nesḫi'l-meşhûr fî kelâmi'r-rabbi'l-ġafûr (Burhânü'l-furḳān, s. 112-113) adıyla bir kitap telif etmiştir. Hint alt kıtasında modern dönemde kaleme alınan tefsirlerde nesih meselesine ayrı bir önem atfedilir. Mısır'da Muhammed Abduh ve M. Reşîd Rızâ'nın çıkardığı el-Menâr dergisinde konuyla ilgili uzun makaleler yayımlanmıştır. Modern dönemde neshe dair yazılan eserlerden bazıları şunlardır: Mustafa Zeyd, en-Nesḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm: Dirâse teşrîʿiyye, târîḫiyye, naḳdiyye (I-II, Kahire 1963; Mansûre 1987); Abdülmüteâl Muhammed el-Cebrî, Lâ Nesḫa fi'l-Ḳurʾân li-mâẕâ? (Kahire 1400/1980), en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ beyne'l-is̱bâti ve'n-nefy (Kahire 1987, 2. bs.), en-Nesḫ fi'ş-şerîʿati'l-İslâmiyye kemâ efhemühû ([Kahire] 1380/1961); Ali Hasan el-Arîz, Fetḥu'l-mennân fî nesḫi'l-Ḳurʾân (Kahire 1973); Ali Hasan Muhammed Süleyman, Fetḥu'r-raḥmân fî beyâni'n-nesḫ fi'l-Ḳurʾân (Kahire 1414/1994); Muhammed Sâlih Mustafa, en-Nesḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm (Beyrut 1409/1988); Mustafa Muhammed Süleyman, en-Nesḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm ve'r-red ʿalâ münkirîhâ (Kahire 1411/1991); Ahmed Hicâzî es-Sekkā, Lâ Nesḫa fi'l-Ḳurʾân (Kahire 1398/1978); Hâşimî et-Ticânî, Meẕhebü'n-nesḫ fi't-tefsîr ve ebʿâdühü'l-ictimâʿiyye (I-II, Cezayir 1412/1992); Muhammed Mahmûd Nedâ, en-Nesḫ fi'l-Ḳurʾân beyne'l-müʾeyyidîn ve'l-muʿârıżîn ([Kahire] 1417/1996); Mustafa İbrâhim Zelemî, et-Tibyân li-refʿi ġumûżi'n-nesḫ fi'l-Ḳurʾân (baskı yeri ve tarihi yok); Abdülhalîm Süleyman Rebî', Taḥḳīḳu'l-ḳavl fî mevżûʿi'n-nesḫ beyne'l-müs̱bitîn ve'l-münkirîn (Kahire 1985); Abdülfettâh Süreyyâ Mahmûd, en-Nesḫ ve mevḳıfü'l-ʿulemâʾ minh (Kahire 1408/1988). İslâm hukuku bağlamında neshi ele alan modern çalışmalar da vardır: Muhammed Vefâ, Aḥkâmü'n-nesḫ fi'ş-şerîʿati'l-İslâmiyye (Kahire 1404/1984); Abdülkādir Ahmed Hafnî, en-Nesḫ ʿinde'l-uṣûliyyîn ve es̱eruhû fi'l-aḥkâmi'ş-şerʿiyye (baskı yeri yok, 1998); Hasan Abdullah el-Usaymî, en-Nesḫ ve't-taḫṣîṣ fi'ş-şerîʿati'l-İslâmiyye (Mekke 1988); Abdurrahman b. Süleyman Müzeynî, İtticâhâtü't-teʾlîf ve'n-nesḫ fî mecâli'l-fıḳh ve uṣûlihî fi'l-ḳarneyni's-sâbiʿ ve's̱-s̱âmin el-hicriyyeyn (Medine 1420/2000); Nâdiye Şerîf el-Ömerî [el-Amrî?], en-Nesḫ fî dirâsâti'l-uṣûliyyîn (Beyrut 1405/1985); Sabrî Muhammed Meârik, Aḥkâmü'n-nesḫ ve âs̱âruh fi'l-fıḳhi'l-İslâmî (Kahire 1987); Muhammed Hamza, Dirâsâtü'l-aḥkâm ve'n-nesḫ fi'l-Ḳurʾâni'l-Kerîm (Dımaşk, ts. [Dâru Kuteybe]); Şa'bân Muhammed İsmâil, Naẓariyyetü'n-nesḫ fi'ş-şerâʾiʿi's-semâviyye (Kahire 1977, 1988). Türkiye'de de konu özellikle Kur'an'da neshin varlığı bağlamında çalışılmıştır: Ahmet Lütfi Kazancı, Kitap ve Sünnette Nesh (İstanbul 1964); Ahmet Gürkan, Kur'an'ın Nâsih ve Mensuh Âyetleri (Ankara 1980); M. Sait Şimşek, Kur'an'da İki Mesele: Müteşabih-Nesh (İstanbul 1987); Salih Kul, Kur'ân-ı Kerim'in Önceki Semavî Kitapları Neshi (Erzurum 1991); Süleyman Ateş, Kur'an'da Nesh Meselesi (İstanbul 1996); Remzi Kaya, Kur'ân-ı Kerîm'de Nesih (Bursa 2001); Talip Özdeş, Kur'ân ve Nesh Problemi (Ankara 2005).

Batı'da John Burton'un konuyla ilgili kitabı, ayrıca neşirleri ve makaleleri vardır: The Sources of Islamic Law: Islamic Theories of Abrogation (Edinburgh 1990), "The Exegesis of Q, 2:106 and the Islamic Theories of Naskh: Mā nansakh min āya aw nansahā na'ti bi khairin minhā aw mithlihā" (BSOAS, XLVIII/3 [London 1985], s. 452-469), "The Interpretation of Q, 87, 6-7 and the Theories of Nash" (Isl., LXII [Berlin 1985], s. 5-19).

Nesih konusunda üniversitelerde pek çok çalışma yapılmıştır. Amin M. Salam al-Manasyeh al-Btoush, The Question of Abrogation (Naskh) in the Qur'an adıyla hazırlayıp (1990, New York University) yayımladığı doktora çalışmasında (Amman 1994) İbn Şihâb ez-Zührî'nin eserini incelemiş, Şakir Erkan da Kur'an'da Nesih adıyla bir doktora çalışması yapmıştır (1997, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). Bu konudaki yüksek lisans tezlerinden bazıları şunlardır: Râşid b. Îsâ b. Huneyn, en-Nesḫ fi'ş-şerîʿati'l-İslâmiyye (1392, Câmiatü'l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye el-ma'hedü'l-âlî li'l-kadâ, Riyad); Ahmed Abdullah el-İmârî ez-Zehrânî, İʿlâmü'l-ʿâlim baʿde rusûḫih bi-ḥaḳāʾiḳi nâsiḫi'l-ḥadîs̱ ve mensûḫih (1398/1978, Câmiatü Ümmi'l-kurâ külliyyetü'ş-şerîa ve'd-dirâsâti'l-İslâmiyye, Mekke); Ahmed Muhammed Sıddîk, en-Nesḫ fi'ş-şerîʿati'l-İslâmiyye (1399/1979, Câmiatü'l-Melik Abdülazîz külliyyetü'ş-şerîa ve'd-dirâsâti'l-İslâmiyye, Mekke); Fâtıma Sıddîk Ömer Nücûm, Nesḫu'l-kitâb ve's-Sünne bi'l-Kitâb ve's-Sünne (1400/1980, Câmiatü Ümmi'l-kurâ külliyyetü'ş-şerîa ve'd-dirâsâti'l-İslâmiyye, Mekke); Abdülkerîm b. Muhammed el-Osman, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ li'bni Berekât el-ʿÎdî (1405, Câmiatü'l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye külliyyetü usûli'd-dîn [Riyad]); Medet Coşkun, Sünnet'in Kur'ânı Neshi Meselesi (1995, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Mustafa Kaygısız, Kur'ân-ı Kerim'de Nesh (1989, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Veysel Dudu, İslâm Hukuku Metodoloji Açısından Nesh Meselesi (2000, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Yakup Aydoğdu, Kur'ân'da Nesh Çalışması (2002, SÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü); Halil Özcan, On Temel Tefsirde Nâsih ve Mensuh Olayı (1995, Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü); Yunuscan Olimov, Taberi'nin (310/922) Camiu'l-Beyan'ında Nesh (2003, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Konuyu çeşitli yönleriyle ele alan makalelerden bazıları şöylece sıralanabilir: Abdülaziz Çâvîş, "Nesih Meselesi" (SR, XV/375 [İstanbul 1334], s. 198-200; XXIII/595 [1340], s. 354-355; XXIII/596 [1340], s. 369-371; XXIII/597 [1340], s. 385-386; VIII/180 [1954], s. 66-67; VIII/181 [1954], s. 82-83); M. Raif Oğan, "Kur'an-ı Kerimi Kimse Neshedemez" (SR, III/69 [1950], s. 290-292); Yusuf Ziya Çağlı, "Şerayiin İhtilafı, Neshin Mahiyeti" (SR, XIV/329 [1961], s. 58-59); K. I. Semaan, "al-Nasikh wa-al-Mansukh: Abrogation and its Application in Islam" (IQ, VI/1-4, London 1961, s. 11-29); Talat Koçyiğit, "Kitap ve Sünnette Nesh Meselesi" (AÜİFD, XI [1963], s. 93-108); Ahmad Hasan, "The Theory of Naskh" (IS, IV/2 [1965], s. 181-200, trc. Mehmet Paçacı, "Nesh Teorisi", İslâmî Araştırmalar, sy. 3 [1987], s. 105-109; sy. 4 [1987], s. 102-107); Andrew Rippin, "Al-Zuhri, Naskh al-Qur'an and the Problem of Early Tafsir Texts" (BSOAS, XLVII [1984], s. 22-43); Abdullah Aydemir, "Mensuh Ayetler" (Diyanet Dergisi, XXIV/4 [Ankara 1988], s. 51-94); Abdullah b. Hamd eş-Şebâne, "en-Nesḫ fi'l-Ḳurʾânı Kerîm" (Mecelletü'l-buḥûs̱i'l-İslâmiyye, sy. 29 [Riyad 1990], s. 207-278); Ali Bakkal, "Kur'an'da Mensuh Ayetlerin Sayısı" (Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, II [Şanlıurfa 1996], s. 33-74), "İmam Şâfiî'de Nesh Anlayışı" (a.g.e., III [1997], s. 109-132); M. Sait Şimşek, "Kur'an'da Nesh Meselesi" (Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2 [Konya 1986], s. 235-248); Remzi Kaya, "Nesh Terimi ve Muhtevası" (İslâmî Araştırmalar, V [Ankara 1987], s. 93-99), "Kur'an-ı Kerim'de Mensuh Ayetler" (UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, VI [Bursa 1994], s. 205-220), "Kur'an-ı Kerim'de Neshi İddia Edilen Ayetler" (a.g.e., VII [1998], s. 353-371); Abdullah Yıldız, "Serahsî'nin (483/1090) Hadis Anlayışı II: Nesh ve İhtilâfu'l-Hadisle Alakalı Meseleler" (Harran Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, V [1999], s. 255-298); Muhsin Demirci, "Nesih Bağlamında Recim Âyeti Sorunu" (MÜİFD, XVIII [2000], s. 101-119); Talip Özdeş, "Vahiy-Olgu İlişkisi Açısından Nesh'e Getirilen Yorumlara Eleştirel Bir Yaklaşım" (İslâmî Araştırmalar, XIV/1 [Ankara 2001], s. 39-48); A. Galip Gezgin, "Kur'ân'da Nesh Problemine Eleştirel Bir Yaklaşım" (a.g.e., XIV/1 [2001], s. 49-68); İdris Şengül, "Ulumu'l-Kur'an Konusu Olarak Nasih ve Mensuh" (Diyanet İlmî Dergi, XXXVIII/3-7 [Ankara 2002], s. 91-112); Hamid Naseem Rafiabadi, "Abrogation (Naskh) in the Qur'an: An Overview of the Views of Islamic Scholars" (Insight Islamicus, III [Srinafar-Kashmir 2003], s. 75-90); Israr Ahmad Khan, "A Critique of the Theory of al-Naskh in the Qurʾān" (International Islamic University Malaysia Law Journal, XI/1 [Kuala Lumpur 2003], s. 115-136).

Hadiste. er-Risâle ve İḫtilâfü'l-ḥadîs̱ adlı eserlerinde hadiste nâsih-mensuh konusunu sistemleştirip ele alan İmam Şâfiî'den sonra aynı konuya dair birçok eser yazılmış olup günümüze ulaşanlar şunlardır: 1. Esrem, Nâsiḫu'l-ḥadîs̱ ve mensûḫuh. Yedi cüzden oluşan eserin bazı cüzleri günümüze ulaşmıştır (DİA, XI, 436). 2. İbn Şâhin, Nâsiḫu'l-ḥadîs̱ ve mensûḫuh (en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ mine'l-ḥadîs̱, nşr. Semîr b. Emîn ez-Züheyrî, Amman 1408/1988; nşr. Ali Muhammed Muavvaz – Âdil Ahmed Abdülmevcûd, Beyrut 1412/1992; İbn Abdülhak el-Vâsıtî bu eseri ihtisar etmiştir [Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1920]). 3. Hibetullah b. Selâme, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ mine'l-ḥadîs̱. Büyük ölçüde İbn Şâhin'in eserine dayanarak hazırlanan kitabın yazma nüshaları bulunmaktadır (Ziriklî, VIII, 72). 4. Hâzimî, el-İʿtibâr fî (beyâni)'n-nâsiḫ ve'l-mensûḫ mine'l-âs̱âr. Bablara göre tanzim edilen ve baş kısmında nesihle ilgili usul bilgileri yer alan eser hadiste nâsih-mensuh konusunun en sistemli çalışması kabul edilmektedir (Haydarâbâd 1319; Kahire 1346, 1349; nşr. Seyyid Hâşim en-Nedvî v.dğr., Haydarâbâd 1359/1940; nşr. Râtib Hâkimî, Humus 1386/1966; nşr. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî, Halep 1403/1982). 5. Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî, Aḫbârü ehli'r-rüsûḫ fi'l-fıḳh ve't-taḥdîs̱ bi-miḳdâri (nâsiḫi ve')l-mensûḫ mine'l-ḥadîs̱ (en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ mine'l-ḥadîs̱, er-Rüsûḫ fî ʿilmi'n-nâsiḫ ve'l-mensûḫ). M. Züheyr eş-Şâvîş ve Muhammed Ken'ân (Beyrut-Dımaşk 1984), Muhammed İbrâhim Hifnî (Mansûre 1405/1984), Ebû Abdurrahman Mahmûd el-Cezâirî (Mekke 1988) ve Ali Rızâ Abdullah Ali Rızâ (Beyrut 1412/1992) tarafından neşredilmiştir. Hüseyin b. Abdurrahman el-Ehdel eseri ʿİddetü'l-mensûḫ mine'l-ḥadîs̱ adıyla ihtisar etmiş (Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 303), İsmail Akyüz de bazı ilâvelerle Türkçe'ye çevirerek Hadiste Nesh ismiyle yayımlamıştır (İstanbul 1997). Ebü'l-Ferec İbnü'l-Cevzî'nin bu konuda İʿlâmü ehli'l-ʿilm bi-taḥḳīḳi nâsiḫi'l-ḥadîs̱ ve mensûḫih adlı bir eseri daha vardır. Ahmed Abdullah ez-Zehrânî İʿlâmü'l-ʿâlim baʿde rüsûḫih bi-ḥaḳāʾiḳi nâsiḫi'l-ḥadîs̱ ve mensûḫih adıyla eseri tahkik etmiştir (yüksek lisans tezi, 1397-1398, Câmiatü Melik Abdülazîz külliyyetü'ş-şerîa ve'd-dirâsâti'l-İslâmiyye). Kettânî, İbnü'l-Cevzî'nin bu konuda Tecrîdü'l-eḥâdîs̱i'l-mensûḫa isimli bir eserinden de söz etmektedir (er-Risâletü'l-müsteṭrafe, s. 80). 6. Ebû Hâmid Ahmed b. Muhammed er-Râzî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ fi'l-eḥâdîs̱. Muhtasar bir çalışma olup (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 1085/2, vr. 164b-199a) Adnan Kudsi eser üzerinde yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1988, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 7. Ca'berî, Rüsûḫu'l-aḥbâr fî mensûḫi'l-aḫbâr. Büyük ölçüde Hâzimî'nin eserine dayanan bu kitap üzerinde Hasan Muhammed Makbûlî el-Ehdel doktora çalışması yapmış ve ardından eseri yayımlamıştır (San'a-Beyrut 1409/1988). 8. Sıddîk Hasan Han el-Kannevcî, İfâdetü'ş-şüyûḫ bi-miḳdâri'n-nâsiḫi ve'l-mensûḫ. Farsça olarak kaleme alınmıştır (Lahor 1900).

Hadiste nesih konusuyla ilgili olarak eser yazdığı kaydedilen, ancak çalışmalarının günümüze kadar gelip gelmediği bilinmeyen diğer müellifler de şunlardır: Ahmed b. Hanbel (İbnü'n-Nedîm, s. 285), Ebû Dâvûd es-Sicistânî (Şemseddin es-Sehâvî, III, 67; Kettânî, s. 80), Muhammed b. Osman el-Ca'd eş-Şeybânî (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1920; Ziriklî, VI, 260), Kāsım b. Asbağ el-Kurtubî (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1920; Ziriklî, V, 173) ve Ebü'ş-Şeyh (Kettânî, s. 80).

Nesih konusu günümüzde neshi red veya ispat etmek üzere yapılan çalışmalarda da ele alınmaktadır. Abdülmüteâl Muhammed el-Cebrî, en-Nâsiḫ ve'l-mensûḫ beyne'l-is̱bâti ve'n-nefy adlı eserinde (Kahire 1961, 1987) Kur'an ve Sünnet'te nesih bulunmadığını savunmuş, Lâ Nesḫa fi's-sünne isimli kitabında ise (I-II, Kahire 1415/1995) üzerinde nesih cereyan ettiği bilinen hadisleri ele alarak sünnette neshin söz konusu olmadığını ispat etmeye çalışmıştır. Buna karşılık Muhammed Mahmûd Ferağlî, en-Nesḫ beyne'n-nefyi ve'l-is̱bât'ında (Kahire 1396/1977) neshi kabul etmeyenlerin delillerini reddetmiş, Abdullah Mustafa el-Ureys de el-Edilletü'l-muṭmaʾinne ʿalâ s̱übûti'n-nesḫi fi'l-Kitâbi ve's-Sünne'sinde (Beyrut 1400) hadiste neshin varlığını ispat etmeye çalışmıştır. Fâtıma Sıddîk Ömer Nücûm, Nesḫu'l-Kitâb ve's-Sünne bi'l-Kitâb ve's-Sünne adıyla yüksek lisans tezi hazırlamış (1400, Ümmülkurâ Üniversitesi Şeriat Fakültesi [Mekke]), Abdullah b. Muhammed el-Hakemî en-Nesḫ fi's-sünneti'l-muṭahhara ve eşheru mâ ṣunnife fîh isimli yüksek lisans tezinde (1404, Câmiatü'l-imâm Muhammed b. Suûd külliyyetü usûlü'd-dîn [Riyad]) sünnette nesih konusunu ele alan eserleri tanıtmıştır. Ali Osman Koçkuzu da, Hadiste Nâsih-Mensûh Meselesi adıyla bir doktora çalışması yapmıştır (1985).

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA