Kaynakların çoğunda Esâsü't-taḳdîs, bazılarında ise Teʾsîsü't-taḳdîs (meselâ bk. Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 333) adıyla kaydedilmektedir. Eserde, kelâm literatüründe "haberî sıfatlar" diye ele alınan ve naslarda sabit olmakla birlikte zâhirî mânaları itibariyle Allah'a nisbet edilmeleri mümkün görülmeyen bazı kavramların nasıl anlaşılması gerektiği hususundaki kelâmî tartışmalar ayrıntılı bir şekilde incelenir. Kitabın Eyyûbî Hükümdarı I. el-Melikü'l-Âdil Seyfeddin'e ithaf edildiği mukaddimede yer alan ifadelerden anlaşılmaktadır.
Düzenli bir iç sistemi bulunmayan Esâsü't-taḳdîs, "kısım" başlığını taşıyan dört ana bölümle bunların "fasıl" olarak adlandırılan çeşitli alt başlıklarından oluşmaktadır. Birinci bölüm, Allah'ın cisimlere ait özellikleri taşımak ve bir mekânda bulunmak gibi O'nun aşkınlığı ve yetkinliğiyle çelişen bütün hususlardan tenzih edilmesine ve bununla ilgili delillere ayrılmıştır. Burada tenzihle ilgili meselelere, "duyulara konu teşkil etmeyen varlık" hakkındaki açıklamalarla başlanmakta, önce Allah'ı duyu organlarıyla idrak etmeye kalkışmanın yanlışlığı anlatılmakta, daha sonra yaratanın yaratılmışlara benzetilmesi (teşbih) veya O'nun cisme büründürülmesi (tecsîm) fikrini insan zihninden uzaklaştıracak aklî açıklamalara geçilmektedir. Eserde, okuyucuyu zihnen konuya hazırlayan bu ön bilgilerden sonra Allah'ın yetkinlikten uzak bulunan cismiyyet, mekân ve yön (hayyiz, cihet) gibi kavramlardan münezzeh olduğunu belirten naklî deliller serdedilmektedir. Konuyla ilgili aklî delillerin incelenmesi sırasında bu hususta ileri sürülen bütün antropomorfik yaklaşımlar eleştirilerek şiddetle reddedilmektedir.
İkinci bölüm müteşâbih sıfat grubunun te'viline ayrılmıştır. Önce konuyla ilgili naslara genel bir bakış yapan müellif âyet ve hadislerde yer alan "suret, nefis, nur, hicâb, kurb, mecî', nüzûl, vech, ayn, yed" gibi otuz civarında haberî sıfatı alt başlıklar halinde ayrı ayrı ele alıp değerlendirmiş, bu sıfatların, İslâm akaidinin genel prensipleriyle Arapça'nın dil ve edebiyat özellikleri göz önünde bulundurularak taşıyabilecekleri mecazi mânalarını tesbit etmiştir.
Üçüncü bölümde, akıl ile naklin çelişmeyeceğini savunarak müteşâbihatın te'viline karşı çıkan Selef'in görüş ve delilleri incelenmektedir. Akıl ile nakildeki zâhirî mânaların bazı hallerde çelişebileceğini prensip olarak kabul eden, bunun fiilen gerçekleşmesi durumunda da naklin akıl istikametinde yoruma tâbi tutulması gerektiğini ileri süren Râzî, Selef'in bu konuda takip ettiği katı "tevakkuf" metodunu eleştirmiştir.
Dördüncü bölüm değişik bazı konulara ayrılmıştır. Bu bölümün birinci faslında, müteşâbihatın yeterince açıklanmaması halinde bunun İslâm'ın temel akaid konuları hakkında özellikle avam üzerinde meydana getirebileceği olumsuz tesirlere temas edilir. İkinci fasılda, müteşâbih naslarla ilgili olarak ileri sürülen bütün aşırı görüş ve yorumların sonuçta sahiplerini teşbîh ve tecsîm akîdesine götüreceği, kendilerinin aslında böyle bir inancı benimsemedikleri iddiasının ise icraatları karşısında hiçbir değer taşımayacağı anlatılır. Son fasılda ise Allah'ı cisim kabul eden, O'na yön ve mekân izâfe edenlerin tekfir edilip edilmeyeceği konusundaki görüşlere yer verilir.
İslâm akaidinin önemli konularından birini teşkil eden haberî sıfatların yorumu hususunda muhafazakâr âlimlerle kelâmcılara ait iki farklı görüşü itidal çerçevesinde değerlendirmeye çalışan, ancak zât-ı ilâhiyyeyi tenzih etme, dolayısıyla te'vili benimseme görüşüne ağırlık veren Esâsü't-taḳdîs'in, İbn Huzeyme'nin teşbîh ve tecsîm anlayışına zemin hazırlayacak bir muhtevaya sahip bulunan Kitâbü't-Tevḥîd'ine reddiye olarak kaleme alındığı söylenebilir (krş. Ahmed Hicâzî es-Sekkā, s. 259). Akaid alanında akla başvurulmasını ve gerektiğinde te'vile gidilmesini benimseyen kelâm metoduna yönelik sert eleştirileriyle tanınan ve birçok eserinde haberî sıfatlar konusunu işleyen İbn Teymiyye'nin Esâsü't-taḳdîs'e, Taḫlîṣü't-taḳdîs fî Teʾsîsi't-taḳdîs adıyla bir reddiye yazdığı bilinmektedir (İbn Teymiyye, Derʾü teʿârużi'l-ʿaḳl ve'n-naḳl, IV, 218). Bu reddiye İbn Teymiyye'nin bazı eserlerinde Naḳżü't-Teʾsîs olarak da anılmaktadır (Mecmûʿu fetâvâ, XXXVII, 509). Muhammed es-Seyyid el-Celyend söz konusu eserin bir nüshasına işaret eder (el-İmâm İbn Teymiyye ve mevḳıfühû min ḳażıyyeti't-teʾvîl, s. 284; krş. İA, V/2, s. 828). Taḫlîṣü't-taḳdîs'in, İbn Kayyim el-Cevziyye tarafından Kitâbü Telbîsi'l-Cehmiyye fî teʾsîsi bidaʿihimi'l-kelâmiyye adıyla kaydedilen (Esmâʾü müʾellefâti Şeyḫi'l-İslâm İbn Teymiyye, s. 19) eser olması kuvvetle muhtemeldir (krş. İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, XVII, 450).
Süleymaniye (Hekimoğlu, nr. 821), Millet (Feyzullah Efendi, nr. 1106), Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 1865) ve Köprülü (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 796) kütüphanelerinde Teʾsîsü't-taḳdîs adıyla kayıtlı dört nüshasının bulunduğu tesbit edilen eser, ilk defa Esâsü't-taḳdîs fî ʿilmi'l-kelâm adıyla ve Abdurrahman-ı Câmî'nin ed-Dürretü'l-fâḫire'siyle birlikte yayımlanmıştır (Kahire 1354/1935). Eserin daha sonra Ahmed Hicâzî es-Sekkā tarafından dikkatsiz bir neşri de yapılmıştır (Kahire 1406/1986). Ahmed Hicâzî bu neşrin sonuna, eser hakkındaki bazı değerlendirmelerinden başka özellikle yahudi literatürü ile mukayeseler yaparak te'vil konusunu işleyen "Ḳażıyyetü'l-kitâb" adlı bir araştırmasını da eklemiştir (s. 259-305).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi