Şahitlik borcun inkârı halinde ispata yararken kitâbet, araya zaman girdiği için borcun miktarının ya da vadesinin unutulması halinde hatırlatma ve hakemlik görevini ifa eder. Dar anlamıyla vesika ise hukukî bir olaya, özellikle hukukî muamelelere dair usulüne uygun biçimde düzenlenen yazılı belgeyi ifade eder ve mahzar, sak, sicil, senet, i'lâm gibi belge türlerini içine alan genel bir ad olarak kullanılır. Endülüs ve Mağrib ağırlıklı Batı İslâm dünyasında yazılı belge düzenleme esaslarını konu alan bilime ve bu alanda yazılan kitaplara "şürût"un yanı sıra "ukūd", daha çok da vesâik, Doğu İslâm dünyasında ise şürût denilir. Osmanlı literatüründe bu ilim dalının yaygın adı "ilmü's-sakk / sakk-ı şer'î"dir (bk. ŞÜRÛT ve SİCİLLÂT).
Kur'ân-ı Kerîm'de vesika kelimesi geçmemekle birlikte aynı kökten türeyen vesâk, mîsâk, mevsik, vüskā kelimeleri "sağlam, kesin söz; teminat, bağ" gibi anlamlarla pek çok yerde kullanılır (el-Bakara 2/256; en-Nisâ 4/21; el-Mâide 5/12; Yûsuf 12/66; el-Fecr 89/26). Öte yandan Kur'an'da malî hakların korunması (en-Nisâ 4/5-6, 58), haksız kazanç elde etmekten kaçınılması, borç ilişkisinde dürüst davranılması, verilen söze uymada hassasiyet gösterilmesi (el-Bakara 2/177; el-Mâide 5/1; el-İsrâ 17/34-35) ve darda kalan borçluya mühlet verilmesi (el-Bakara 2/280) istenmiş; yükümlülüğünü yerine getirmeyen, borcunu inkâr eden veya araya zaman girdiği için borcunun miktarını, vadesini unutan borçluların borç ilişkisinin ispatını kolaylaştıran tedbirlerin alınmasına, bu tedbirler arasında özellikle borcun titiz biçimde kayda geçirilip belgelendirilmesine yönelik genel bir ilke konulmuştur (el-Bakara 2/282-283). Hadislerde vesika kökünden türeyen kelimeler "güven, güvenilirlik" anlamında sıkça geçse de yazılı belgeyi ifade etmek üzere daha ziyade "kitab" ve "sahîfe" kullanılmıştır (Buhârî, "İstiʾẕân", 23, 25; Ebû Dâvûd, "Zekât", 24; Tirmizî, "Büyûʿ", 8; İbn Mâce, "Ticârât", 47). Hz. Peygamber'in yaptığı siyasî antlaşmaları yazıya geçirtip kayıt altına aldırdığı, birtakım idarî ve hukukî tasarrufları kaydettirip belgelendirdiği kaynaklarda yer alır (Kettânî, I, 274-275). İdarî ve hukukî muamelelerle ilgili belge düzenlemenin sahâbe arasında gittikçe yayıldığı, bazı sahâbîlerin özellikle hukukî ve ticarî akid ve muameleleri yazmakla meşgul olduğu, Hz. Ömer döneminden itibaren yer yer kadıların baktıkları davaları tescil eden kâtiplerin istihdam edildiği, zamanla bu usulün yaygınlaştığı ve II. (VIII.) yüzyıldan itibaren belge yazma işinin bir meslek haline geldiği bilinmektedir. Bu arada insanların hukukî işlemleri yazıyla belgelendirmelerinin mahkeme sürecinin yazıya geçirilmesine nisbetle oldukça erken dönemde başladığını, yazı malzemesinin azlığı sebebiyle bunun önceleri dar bir alanla sınırlı kaldığını ve giderek belli bir usulün yerleştiğini belirtmek gerekir (bk. KÂTİP; NOTER).
Hukukî muamelelere dair belge düzenlemeyle ilgili kuralların müstakil bir ilim dalı haline gelmesi genellikle, fıkıh mezheplerinin teşekkülünden sonra toplumda hukukî güvenliği ve açıklığı temin için mezhep eksenli yargılamaya geçilmesiyle ilişkilendirilir. Bu süreçte, insanların başvurdukları kadının mezhebine göre geçerli sayılmayan bir belge ile mağdur duruma düşmeleri ihtimalini ortadan kaldırmak için farklı mezhebe mensup kadılar nezdinde geçerli sayılabilecek belgelerin yazılması ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyacın sonucu olarak hukukî meseleleri, fıkhın öngördüğü şart ve niteliklere uygun bir şekilde yazıya geçirmekte uzman kişiler ortaya çıkarken bu işin giderek profesyonelleşmesi ve kurallarının belirlenmesiyle birlikte fıkhın bir alt dalı olarak en meşhur ismiyle şürût/vesâik ilmi teşekkül etmeye başlamıştır.
İslâmî ilimler arasında seçkin bir yere sahip bulunan şürût/vesâik ilminin (Tuleytılî, s. 14; Serahsî, XXX, 167; Venşerîsî, I, 31) asıl amacı, muamelelerin yazıyla belgelendirilmesi esnasında uyulması gereken kuralları öğretmek, bir diğer amacı da üslûp ve içerik yönünden uygulama birliğini sağlayacak örnek belgeler hazırlamaktır. Şürût/vesâik ilmi hukuken geçerli bir belgenin nasıl düzenleneceğini inceleyen bir ilim oluşu itibariyle fürû-i fıkhın bir alt dalı olmasının yanı sıra yazıda ve kullanılan lafızlarda gösterilmesi gereken titizlik sebebiyle mantık, dil ve edebiyatla da ilişkilidir. Bu dalda kaleme alınan eserlerin bazılarında sadece değişik belge örnekleri fıkıh bablarına göre tasnif edilerek bir araya getirilirken oldukça ayrıntılı bazı eserlerde bu ilmin önemi üzerinde durulmuş, belge yazımında uyulması gereken hususlara dikkat çekilmiş (Cezîrî, s. 8-11), belge yazarının hata yapmaması için her konuyla ilgili fıkhî bilgi verilmiş, belgeye konu olan fıkhî meselelere dair farklı görüşler belirtilmiş, çeşitli belge türlerinde tercih edilmesi gereken terim ve lafızlara vurgu yapılmış, kelime seçiminde yapılacak hataların sonuçlarına değinilmiş, belgenin satır sayısı, sayfa kenarlarında bırakılacak boşluklar gibi şeklî özellikler yanında sayıların, tarihlerin, isim ve lakapların nasıl yazılacağı, yer ve hayvan tasvirlerinin nasıl yapılacağı anlatılmış, muhtemel tahriflere karşı belge yazarı uyarılmıştır (İbn Ferhûn, I, 272 vd.; el-Fetâva'l-Hindiyye, VI, 248-252).
İlk dönem şürût eserlerinde muamelelere dair yazılan belgeyi ifade etmek üzere şart, kitab, sak, uhde, kabâle, zikr, hüccet, vesika gibi kelimelerin kullanıldığı görülür. Mâlikî fakihlerinden Ebû Bekir İbnü'l-Arabî ukūd, şürût, vesâik kelimelerinin "hukukî muamelelerle ilgili düzenlenen yazılı belgeler" anlamında kullanıldığını belirtir (ʿÂriżatü'l-aḥveẕî, V, 220). Fıkıh literatüründe davalının hâkim huzurunda yaptığı ikrar, yemin, yeminden nükûl, inkâr yahut taraf ve şahitlerin dava hakkında sundukları bilgi ve belgelerin kaydedildiği deftere/kâğıda (dava tutanağına) "mahzar", hâkimin yargılama sonucunda davalının ikrarına veya yeminden kaçınmasına yahut şahitlerin beyanına dayanarak verdiği hükmü içeren belgeye "sicil"; bey', nikâh, icâre, vekâlet gibi hukukî muamelelere dair düzenlenen belgeye de "sak" ismi verilmiştir. Molla Hüsrev, İbn Nüceym ve İbn Âbidîn vesika ve hüccetin belli bir belge türünün adı olmayıp mahzar, sicil ve sak diye adlandırılan belgelerin tamamını içine alan umumi birer tabir olduklarını vurgulamıştır (Dürerü'l-hükkâm, II, 412; el-Baḥrü'r-râʾiḳ, VI, 299; Reddü'l-muḥtâr, V, 369). Fakat zamanla bu kelimelerin bazılarında anlam genişlemesi veya daralması olmuş, bazılarının kullanımı terkedilmiş, yerlerine başka kelimeler ihdas edilmiştir. Meselâ Osmanlılar'ın son dönemlerinde hukukî muamelelere dair düzenlenen yazılı belge için "sened", sicilin taraflara verilen nüshası için de "i'lâm" kullanılmıştır (Ali Haydar Efendi, IV, 717-720). Kaynaklarda belge düzenleyecek kişinin âdil, güvenilir, akıllı, fıkıh bilgisine ve mezheplerdeki farklı görüşlere vâkıf, yazısı güzel bir kişi olması gerektiği ifade edilmiş (Tuleytılî, s. 13; Nüveyrî, IX, 1-6; İbn Ferhûn, I, 282-288; Venşerîsî, I, 22-81), belge düzenleyen kişiye kâtip, şürûtî, âkid, sakkâk, vesâikī, müvessiḳ, kâtibü'ş-şürût, kâtibü'l-vesâiḳ, el-kâtibü'l-adl, el-kâtib bi'l-adl denilmiştir. Tabakat kitaplarında bu ilimle uğraşan veya bu alanda eser kaleme alan kişiler için daha çok şürûtî, ehlü'ş-şürût, sâhibü'l-vesâiḳ gibi unvanlar kullanıldığı, bu kişilerin, mahkemede kadı veya onun kâtibi sıfatıyla görev yaparak bu konuda bilgi birikimine sahip kişilerle bu mesleği resmen veya serbest olarak icra eden uzman kişiler olduğu görülür. Konuyla ilgili eser telif edenler, bu mesleği icra ettikleri esnada düzenledikleri belgelerden önemli bir kısmını eserlerinde zikretmişlerdir.
Literatür. Şürût/vesâik ilmine dair müstakil eserler kaleme alındığı gibi bu ilmin kapsamına giren konular genel fıkıh eserlerinin çeşitli bölümlerinde ve "edebü'l-kādî" türü eserlerde incelenmiştir. Genel eserlerde Serahsî'nin el-Mebsûṭ'undaki "şürût", el-Fetâva'l-Hindiyye'deki "şürût" ile "mehâdır ve sicillât" bölümlerine benzer şekilde müstakil başlık açılması uygulamasına Şehâbeddin el-Karâfî'nin eẕ-Ẕaḫîre'sindeki "vesâik" bölümü dışında Mâlikî eserlerinde pek rastlanmaz; mahkemede hükümleri tescil ve bu sicilleri muhafaza etmek kadının görevleri arasında sayıldığından vesâik ilmine ait terim ve konulara daha çok kazâ ve şahitlikle ilgili bölümlerde yer verilir. Hanefîler ve Şâfiîler gibi Mâlikî âlimleri de bu ilimle erken dönemlerden itibaren ilgilenmişlerdir. Mâlikî mezhebinin hâkim olduğu Batı İslâm dünyasında da zengin bir literatür oluşmuştur (Tuleytılî, s. 7-17). Endülüs'te bu ilme dair eser yazımının IV. (X.) yüzyılda yoğunlaşmaya başladığı, belge düzenlenmesinde başvurulan en kapsamlı ve en meşhur eserlerin V-VI. (XI-XII.) yüzyıllarda kaleme alındığı, eser yazımına duyulan ilginin arkasında bu bölgelerde belge tanziminin devlet kontrolünde, hatta resmî bir görev oluşunun yattığı ifade edilir. Endülüslü ve Mağribli âlimlere dair tabakat ve şürût eserlerinde bu ilimle uğraşan pek çok âlimden ve eserinden söz edilmektedir (a.g.e., s. 7). Ancak bunlardan günümüze ulaşan eser sayısı sınırlıdır ve çok azı neşredilmiştir. Ahmed el-Gāzî el-Hüseynî, Ebü'ş-Şitâ'nın et-Tedrîb adlı eserine yazdığı girişte Endülüs ve Mağrib'de vesâik ilminin gelişimi hakkında bilgi vermekte, konuya ilişkin literatürün önemli bir kısmını kronolojik sırayla kaydetmektedir. Bu bölgede vesâik ilmi alanında İbn Lübâbe, İbnü'l-Hindî, İbn Ebû Zemenîn, İbn Müzeyn, Muhammed b. Ahmed el-Bâcî ve İbn Fethûn gibi âlimlerin konuyla ilgili eserlerinin yanında şu eserler de zikredilebilir: 1. Ebû Abdullah – İbnü'l-Muhammed b. Ahmed İbnü'l-Attâr el-Kurtubî, el-Ves̱âʾiḳ ve's-sicillât (el-Ves̱âʾiḳu'l-mecmûʿa; nşr. P. Chalmeta, F. Corriente, Madrid 1983). Ebû Abdullah – İbnü'l-Fahhâr (Muhammed b. Ömer) esere bir reddiye yazmıştır (İbn Ferhûn, I, 371, 410). Bu iki eser İbn Ferhûn'un Tebṣıratü'l-ḥükkâm'ının önemli kaynaklarındandır. 2. Ahmed b. Muhammed b. Mugīs es-Sadefî et-Tuleytılî, el-Muḳniʿ fî ʿilmi'ş-şürûṭ (bk. bibl.). 3. Abdullah b. Fütûh el-Büntî, el-Ves̱âʾiḳ ve'l-mesâʾilü'l-mecmûʿa (M. Âbid el-Fâsî, I, 443-444; III, 254). 4-5. Ebü'l-Hasan Ali b. Abdullah el-Ensârî el-Matîtî, es-Sicillât ve'l-ʿuḳūd ve'l-aḥkâm (a.g.e., I, 379); en-Nihâye ve't-tamâm fî maʿrifeti'l-ves̱âʾiḳ ve'l-aḥkâm (a.g.e., III, 227-228, 230). 6. Abdullah b. Muhammed b. Hârûn el-Kinânî, Muḫtaṣarü'l-Matîtiyye (a.g.e., I, 357-358; III, 225, 258). 7. İbrâhim b. Hâc el-Gırnâtî, el-Ves̱âʾiḳu'l-muḫtaṣara (nşr. Mustafa Nâcî, Rabat 1987). 8. Ali b. Yahyâ el-Cezîrî, el-Maḳṣadü'l-maḥmûd fî telḫîṣi'l-ʿuḳūd (bk. bibl.). 9. Hârûn b. Ahmed b. Ca'fer (Ât) en-Nefzî, Bulûġu'l-ümniyye ve müntehe'l-ġāye'l-ḳasiyye fî şerḥi mâ eşkele mine'l-ves̱âʾiḳı'l-Büntiyye (Sıddîk İbnü'l-Arabî, s. 286). 10. İbn Ât en-Nefzî (Ahmed b. Hârûn), eṭ-Ṭurer ʿale'l-ves̱âʾiḳı'l-mecmûʿa. Tebṣıratü'l-ḥükkâm'ın önemli kaynaklarındandır (ayrıca bk. Habeşî, III, 2116). 11. Ebû Ca'fer Ahmed b. Muhammed el-Evsî, el-Menhelü'l-mevrûd fî şerḥi'l-Maḳṣadi'l-maḥmûd. Cezîrî'ye ait eserin şerhidir. 12. Ebû İshak İbrâhim b. Abdurrahman el-Gırnâtî, el-Ves̱âʾiḳ. 13. Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Abdülmelik el-Fiştâlî, el-Ves̱âʾiḳ. 14. İbnü'l-Hatîb, Müs̱le'ṭ-ṭarîḳa fî ẕemmi'l-veṣîḳa (bk. bibl.). Bu risâlede tevsik mesleğinin ve müvessiklerin müellif dönemindeki durumu çeşitli açılardan eleştirilir. 15-16. Ahmed b. Yahyâ el-Venşerîsî, el-Menhecü'l-fâʾiḳ ve'l-menhelü'r-râʾiḳ ve'l-maʿne'l-lâʾiḳ bi-edebi'l-müves̱s̱iḳ ve aḥkâmi'l-ves̱âʾiḳ (bk. bibl.); Ġunyetü'l-muʾâṣır ve't-tâlî fî şerḥi fıḳhi ʿalâ Ves̱âʾiḳı'l-ḳāḍî el-Fiştâlî.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ