Daha çok yüksek yerlere yapılan kalelerde ve bir kısmı çöllerden geçen kervan yollarında su depolamanın hayatî önemi bulunmaktadır. Şehir ve kalelerde nüfusa göre bazan çok sayıda, bazan sayıca az fakat hacmi büyük sarnıçlar yapılmıştır. Eski Ortadoğu şehirlerinin sarnıçlar sayesinde varlıklarını sürdürdükleri söylenebilir. Devamlı güneş altında kalması suyun çabuk bozulmasına yol açtığı için genellikle sarnıçların üzeri kapalıdır veya yer altına yapılmıştır. Eski Ahid'de çöllerde (II. Tarihler, 26/10) ve şehirlerde (Nehemya, 9/25) mevcut sarnıçlardan ve bunların temizliğiyle ilgili hükümlerden (Levililer, 11/36) söz edilir. Ayrıca İsrâiloğulları'nın Rabb'in yolundan sapması diri suların kaynağını bırakıp su tutmayan sarnıçlar kazmaya benzetilir (Yeremya, 2/13); yine aynı bölümün 38. babında suyu çekilmiş, dibi çamurlu sarnıca atılan Peygamber Yeremya'nın Ebed-Melek tarafından nasıl kurtarıldığı anlatılır (6-13).
Sarnıçlar genellikle su depolamak üzere kazılan çukurun duvarları taş veya tuğlayla örülerek ve Horasan harcı gibi su geçirmez bir sıvayla yalıtılarak yahut tamamı kayalara oyularak yapılırdı. Milâttan önce I. binyıldan itibaren bu ikinci tip sarnıçlar yaygın hale gelmiştir. En eski örneklerden biri olan ve Karataş-Semayük kazılarında ortaya çıkarılan milâttan önce III. binyıla ait 7 m. derinliğinde, 4 m. çapındaki sarnıcın dibi kille yalıtılmış, duvarları taşlarla örülmüştür. Nabatîler'in başşehri Petra'nın karmaşık bir sulama sistemi vardı ve etrafındaki kayalık dağlara oyulan çok sayıda sarnıcın yeri gizli tutulmuştu. Su mimarisinin en muhteşem yapılarını inşa eden Romalılar kemerlerle taşıdıkları suyu toplama havuzlarında biriktiriyor, oradan kanal ve künklerle şehre dağıtıyordu. Bizanslılar bu sistemi daha da geliştirmişler ve kemerlerle dışarıdan su getirerek -sık sık gerçekleşen kuşatmalar sırasında susuz kalmaması için- İstanbul'u sayısı 100'ü geçen sarnıçlarla donatmışlardır.
İslâm'da suyla ilgili yapıların özel bir yeri vardır. Hz. Peygamber, annesinin vefat ettiğini söyleyen ve onun için yapacağı hayırların kendisine fayda edip etmeyeceğini soran Sa'd b. Ubâde'ye, adına yapacağı hayır işlerinin annesine fayda edeceği ve bunların en faziletlisinin de insanların su ihtiyacını gidermek olduğu cevabını vermiştir. Bunun üzerine Sa'd'ın Medine'ye iki sarnıç yaptırdığı bilinmektedir (Saîd b. Mansûr, I, 124). Kuyu ve sarnıçların özellikle kutsal şehirlerde büyük değer taşıdığı görülmektedir. Bunlardan Kudüs'te Harem dahilinde beş sebille çok sayıda kuyu ve sarnıç bulunmaktadır (DİA, XXIX, 271). Yâkūt el-Hamevî, Kudüs hakkında bilgi verirken hemen her evin bir sarnıçı olduğundan söz eder (Muʿcemü'l-büldân, V, 168-169). Müslümanlar yeni kurdukları şehirlerin su ihtiyacını kanallar ve sarnıçlarla karşılıyordu. Belâzürî'nin verdiği bilgilere göre Basra'ya Dicle nehrinden kanallarla su getirilmiş ve Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî, İbn Âmir, Ziyâd b. Ebîh ve Abbâd b. Ziyâd gibi kişiler tarafından çeşitli sarnıçlar yaptırılmıştı. Muhammed b. Süleyman b. Ali de burada açtırdığı kuyuların dolapları, onları döndüren develer, bakımları vb. masrafları için bir çiftlik vakfetmişti (Fütûh, s. 536). İslâm coğrafyasında suların kuyulardan veya ırmaklardan yukarı çıkarılması ve tevzii ile ilgili bir kültür gelişmiştir. Cezerî ünlü eserinin bir bölümünü dolap sistemlerine ayırmıştır (el-Câmiʿ, s. 441 vd., lv. 135, 136, 137, 138). Sarnıçların hepsinin üstü kapalı olmayıp bir kısmı büyük havuzlar şeklindeydi. Bu tipteki sarnıçların en büyüklerinden biri Ağlebîler'ce Kayrevan yakınlarında kurulan Rakkāde'de yapılmıştı ve uzunluğu 500, eni 400 zirâ (yaklaşık 250 × 200 m.) olan bu sarnıca büyüklüğünden dolayı "bahr" (deniz) deniliyordu (İbnü'l-Ebbâr, I, 176).
Deniz kenarına kurulan şehirlerde içme suları tuzlu olabiliyor ve tatlı yağmur sularını toplamak için sarnıçlara ihtiyaç duyuluyordu. Bu sebeple İskenderiye'de hem Nil'in suyu yer altı kanallarıyla şehre dağıtılmış hem de sarnıçlar yapılmıştır (Kalkaşendî, III, 334). Kahire'nin yüksek bir tepesine kurulan, Memlük sultanlarının oturduğu Kal'atülcebel'de çok sayıda sarnıç bulunuyordu. Sultan Berkuk'un inşa ettirdiği büyük sarnıç Nil'in taşkın zamanında doldurulurdu (a.g.e., III, 427). Daha önceleri de Mısır'da devlet kuran Türkler burada çok sayıda sarnıç yaptırmışlardı. Bunlardan Tinnîs'teki Ahmed b. Tolun'un sarnıçları "sahârîcü'l-emîr" diye biliniyordu (Yâkūt, II, 52). Evliya Çelebi, Tanta'da Memlük Sultanı Kayıtbay'ın inşa ettirdiği Seyyid Ahmed Bedevî Külliyesi'nde caminin sol minaresinin altındaki 15.000 deve kırbası su alan bir sebilhâne sarnıcından söz etmektedir (Seyahatnâme, X, 605).
Geniş İslâm coğrafyasında ihtiyaç duyulan her yerde, özellikle ticaret ve hac kervan yolları üzerinde belli aralıklarla sarnıçlar bulunurdu. Kûfe ile Mekke arasında Hârûnürreşîd'in eşi Zübeyde'nin adını taşıyan Derbizübeyde kervan yolu boyunca doksan kadar konaklama yeri ve sarnıç inşa edilmişti. Bunların içinde Medine'nin 200 km. doğusunda Rebeze'de yapılan tesisler ilk dönem İslâm mimarisi açısından büyük önem taşır (DİA, IX, 166). Burada gerçekleştirilen arkeolojik çalışmalar evlerde de özel su depolarının olduğunu göstermiştir (Sa'd b. Abdülazîz er-Râşid, er-Rebeze: al-Rabadhah, s. 41 vd.).
İran'daki sarnıçların (âb-anbâr) bir kısmı zengin evlerine aittir. Suyu daha çok kanallarla sağlanan, merdivenlerle inilen ve genelde kubbeli olan bu tür sarnıçlarda suyu soğuk tutmak ve bozulmasını önlemek için hava akışını sağlayan, "bâd-gîr" denilen karşılıklı bacalar yapılmış, bazılarının duvarları sırlı tuğla veya çinilerle kaplanmıştır. Şehir ve kasabalarda yağmur sularının birikmesi için yapılan, halkın kullanımına açık sarnıçların bakımı çoğu kere bir vakıf tarafından üstlenilirdi. Özellikle çöl güzergâhlarının âb-anbârları kervanların yollarını bulmalarında kolaylık sağlardı.
İslâm fıkhında sarnıçlar kuyularla bir tutularak mülkiyet, suyun tasarrufu, temizlik vb. yönlerinden ele alınmıştır. İçinde belli miktarda su bulunan sarnıca düşen hayvanın ölüp tüylerinin dağılması (İbnü's-Salâh, I, 224), bir kimsenin komşusunun sarnıcına yakın bir yere incir gibi kökleri duvarının yarılmasına ve su kaçırmasına yol açabilecek ağaçlar dikip dikemeyeceği (İbn Kudâme, VI, 202) gibi meseleler fıkıhçılar tarafından konu edilmiştir (bk. KUYULAR; SU).
Saîd b. Mansûr, es-Sünen (nşr. Habîbürrahman el-A'zamî), Beyrut 1405/1985, I, 124; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 536, 537; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî, Beyrut 1405, VI, 202; İsmâil b. Rezzâz el-Cezerî, el-Câmiʿ beyne'l-ʿilm ve'l-ʿameli'n-nâfiʿ fî ṣınâʿati'l-ḥiyel (nşr. Ahmed Yûsuf el-Hasan v.dğr.), Halep 1979, s. 441 vd., lv. 135, 136, 137, 138; Yâkūt, Muʿcemü'l-büldân, II, 52, 283, 510; III, 47, 69; IV, 329, 362, 422, 470; V, 168-169; İbnü's-Salâh, Fetâvâ ve mesâʾil (nşr. Abdülmu'tî Emîn Kal'acî), Beyrut 1406/1986, I, 224; İbnü'l-Ebbâr, el-Ḥulletü's-siyerâʾ (nşr. Hüseyin Mûnis), Kahire 1985, I, 176; Kalkaşendî, Ṣubḥu'l-aʿşâ (Şemseddin), III, 334, 427, 464; IV, 103-104, 111, 121, 130; V, 98, 152; Makrîzî, el-Ḫıṭaṭ, II, 230; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 605; Sa'd b. Abdülazîz er-Râşid, er-Rebeze: al-Rabadhah, Riyad 1402/1982, s. 41 vd.; a.mlf., "Derbizübeyde", DİA, IX, 166; Cemal Kozanoğlu, "Silivri'deki Bizans Sarnıcı", Toplumsal Tarih, sy. 17, İstanbul 1995, s. 36-38; Delbert Roy Hillers, "Cistern", EJd., V, 579; Nebi Bozkurt, "Mescid-i Aksâ", DİA, XXIX, 271; R. Holod, "Āb-Anbār", EIr., I, 39-41; M. Sotūda, "Āb-Anbār", a.e., I, 41-43; Semavi Eyice, "Sarnıçlar", DBİst.A, VI, 469-472.Selçuklu ve Osmanlı Devri. Konya ve çevresinde bir kısmı Selçuklu, bir kısmı Geç Osmanlı dönemine ait çok sayıda sarnıç tesbit edilmiştir. Bunlardan özellikle Selçuklu devrine tarihlenen sarnıçların çoğu bugün yok olmuştur. İbrahim Hakkı Konyalı'nın tesbitlerine göre Konya-Beyşehir yolunda bulunan Hoca Fakih Sarnıcı büyük boyutlu bir yapı olup Selçuklu eseriydi. Konya-Lâlebahçe yolu üzerinde Gümüş ırmağı önünde yer alan Şerefeddin Sarnıcı taş ve tuğla ile inşa edilmiş iki katlı tipte bir yapıdır. Üst yapısı düz toprak damla örtülü olan bu sarnıçtan 881 (1476) tarihli Konya Tahrir Defteri'nde bahsedilmektedir. Aynı güzergâhta Kovanağzı mevkiinde Çakır ırmağı yakınındaki Ak sarnıç da benzer tipte iki katlı olup yalnızca eyvan şeklindeki üst yapısı tonoz örtülüdür. Durunday mahallesinde Ana Sultan Mezarlığı önünde bulunan sarnıç da iki katlıdır ve toprak altındaki haznesi dolmuştur. Eyvan şeklinde düzenlenen üst kat beşik tonoz örtülüdür. Konya merkezinde İnce Minareli Medrese'nin güneyinde yapının temel duvarına bitişik olarak yer alan sarnıç tamamen toprağa gömülü olup kuzey-güney doğrultusunda yamuk dikdörtgen planlı bir yapıdır. İçten yaklaşık 10,60; 3,80; 10,50; 2 m. ölçüsünde kenarlara sahip yapının üzeri sivri kemerli beşik tonoz örtülüdür. Yapının XIV-XV. yüzyıllarda inşa edilmiş olabileceği ileri sürülmektedir (Özyurt, s. 41-42).
Çumra-Akören yolu üzerinde Akhan'ın yakınında yer alan Akhan Sarnıcı yarısı toprağa gömülü tipte bir sarnıçtır. Kareye yakın planda olan yapı içten yaklaşık 7,50 × 9,20 m. ölçülerinde olup üzeri tonoz örtülüdür. Basamaklı girişi güney köşesinde yer almaktadır. Hatunsaray-Akören yolunda Akören Mezarlığı yakınında bulunan 13,50 × 5,10 × 3,10 m. ölçülerindeki dikdörtgen planlı sarnıç beşik tonoz örtülüdür. Konya-Meram yolu üzerinde yer alan ve Selâhaddin Sarnıcı adıyla bilinen yapı XIX. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir. Tamamen toprağa gömülü olan yapı içten yaklaşık 13,80 × 4,50 m. ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. İçi horasan harçla sıvalı olan yapının üzeri beşik tonoz örtülüdür. Yorgancı mahallesinde Gazanbendi caddesiyle Çakılırmak sokağı köşesinde bulunan ve XX. yüzyılın başlarında inşa edilen Seyit Bey Sarnıcı iki katlı bir yapı olup toprağa gömülü hazne kısmı tonoz örtülüdür. Kare planlı ve meyilli ahşap çatılı olan üst katta iki yön "L" biçiminde duvarla kapatılmış, diğer iki yön ise açık bırakılmıştır. Aynı mahallede yer alan ve aynı devirde yapılmış olan Hacı Osman Efendi Sarnıcı da benzer özelliklere sahiptir.
Kayseri'de Battal Gazi mahallesinde bulunan sarnıcın büyük bölümü toprağa gömülü olup 1 m. kadarı zemin üzerinde yer almaktadır. Kesme taşla inşa edilen yapı 13 × 7 m. ölçüsündedir ve üzeri tonoz örtülüdür. Eski Develi'de kalede yer alan ve 1990 yılında Kayseri Müzesi tarafından kazısı yapılan sarnıç kesme taşla inşa edilmiştir. XII-XIII. yüzyıllara tarihlenen yapı 11,15 × 6,50 m. ölçüsünde olup yıkık olan üst örtüsünün tonoz olduğu anlaşılmaktadır. Kızıl Köşk önünde yamaçta bulunan ve 18 × 4,80 m. ölçüsünde olan sarnıç da tonoz örtülü olup XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. Zincirdere kasabasında askerî kışla içinde yer alan sarnıç kesme taşla inşa edilmiş büyük boyutlu bir yapıdır.
Alanya Kalesi'nde sarnıçların çokluğu dikkat çekmektedir. Buradaki sarnıçları inceleyen İbrahim Hakkı Konyalı büyük sarnıçların Türk eseri olduğunu ve halk arasında Mecvedin Sarnıcı diye bilinen bir sarnıcın adını Karamanoğulları'ndan Mecdüddin Mahmud'dan almış olduğunu belirtir (Alanya, s. 318-319). İç kalede saraya bitişik iki sarnıç mevcuttur. Bunlardan sarayın kuzeybatı köşesinde mutfak mekânına bitişik ele alınan sarnıç dıştan yaklaşık 10 × 7 m. ölçüsündedir. Güneydoğudaki burca bitişik olarak yer alan diğer bir sarnıç ise daha geç devirde ilâve edilmiştir (Arık, s. 18).
Batı ve Güney Anadolu bölgelerinde özellikle Denizli, Aydın, Muğla ve Antalya çevresinde kümbet adıyla anılan ve Türk devrinde inşa edilmiş olduğu anlaşılan çok sayıda sarnıcın varlığı bilinmektedir. Moloz taşla yapılan ve iç yüzeyleri horasan harcıyla sıvalı bulunan bu yapıların çoğu küçük boyutludur. Kare, sekizgen, daire veya dikdörtgen planlı olan sarnıçların çoğunun üzeri sivri kubbe veya tonoz örtülüdür. Antalya-Burdur yolu üzerinde üç önemli sarnıç tesbit edilmiştir (Önge, sy. 325 [1967], s. 24-26). XIV. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen ilk sarnıç dıştan 8,30 × 8,30 m. ölçüsünde kare bir alt yapı üzerinde tromplarla geçişi sağlanan, eşkenar olmayan sekizgen bir gövdeye sahip olup üstü sivri kubbe ile örtülüdür. Yarısı toprağa gömülü olan yapıda sivri kemerli kapısından sonra aşağıya inen basamaklar vardır. Sarnıcın yaklaşık 200 m. yakınında içi horasan harçla sıvalı ve aşağıya doğru genişleyen bir kuyu bulunmaktadır. Benzer planda ikinci sarnıç dıştan yaklaşık 8 × 8 m. ölçüsünde olup yalnızca içerideki basamakları çift yönlüdür. Bu yapı da XVI. yüzyıla tarihlenmektedir ve 20 m. yakınında aynı tipte bir kuyusu vardır. Üçüncü sarnıç 7 × 2 m. ölçüsünde ve 3 m. derinliğinde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Sivri kemerli kapısı üzerinde vaktiyle bir kitâbesinin olduğu tahmin edilen sarnıç XVI. yüzyıla tarihlenmektedir. Bu sarnıcın yakınında da benzer tipte bir kuyu mevcuttur. Muğla civarında özellikle yol kenarlarında sıkça rastlanan sarnıçlar sivri kubbeli formlarıyla dikkat çeker. Bazı sarnıçların kapıları üstünde okunamayacak derecede yıpranmış olan kitâbeler tesbit edilmiştir. Bunların 1522'de Kanûnî Sultan Süleyman'ın Rodos Seferi sırasında inşa edildiği kabul edilmektedir. Bor'un Çukurkuyu kasabası çevresinde küçük ölçülerde çok sayıda sarnıcın varlığı bilinmektedir. Bu sarnıçların büyük bir kısmının XVIII ve XIX. yüzyıllarda yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı devrinde Edirne'de inşa edilen ilk saray bugünkü Selimiye Camii'nin yerinde bulunuyordu. Bu saraya ait olduğu tahmin edilen ve XV. yüzyılın ilk yarısında II. Murad devrine tarihlenen büyük bir sarnıç caminin avlusunda yer almaktadır. Edirne'de Taşlı Müsellim köyü yakınlarında kümbet adı verilen ve XVI. yüzyılda kesme taştan inşa edilmiş olan büyük bir su toplama havuzu mevcuttur. Arnavutluk'ta Osmanlı devrinde inşa edilmiş olan Berat Kalesi'nde gösterişli mimarisi ile büyük boyutlu bir sarnıç bulunmaktadır (bk. DİA, XXIV, 235).
İstanbul'da şehrin su ihtiyacını karşılayan çeşitli tesislerde benzer su toplama havuzları vardır. Bunların içinde en önemlisi Kırkçeşme Suları tesislerinden olan ve Cebeciköy ile Küçükköy arasında yer alan Balıklı Havuz'dur. Kesme taşla inşa edilen yapı 16,40 × 12,80 m. ölçüsünde olup derinliği 7,20 metredir. Su ihtiyacı arttıkça şehir içinde yeni su tesisleri kurulmuş, bazı tesislere büyük su depoları yapılmıştır. Taksim suyu tesislerinden Taksim ve Kılıçalipaşa hazneleri XVIII. yüzyılın ilk yarısında ele alınan büyük boyutlu su hazneleridir. Aynı şekilde Balmumcu'da Hamidiye Su Deposu da XX. yüzyılın başlarında inşa edilmiştir. Üsküdar Bağlarbaşı'nda benzer şekilde bir su deposu bulunmaktadır. Bayrampaşa'da Ferhad Paşa Çiftliği'nde eğimli arazide yarısı toprağa gömülü olan ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen iki sarnıç mevcuttur. Dıştan kesme küfeki taşı kaplı, içten tuğla örgülü ve sıvalı sarnıçlardan büyük olanı 12 × 19,50 × 5,50 m. ölçüsünde olup ön cephesi üç payanda ile, diğeri ise kısmen çatlamış olmakla birlikte 5,30 × 11 × 2,60 m. ölçüsünde bir yapı olup ön cephesi iki payanda ile desteklenmiştir. Bunlardan başka şehrin çeşitli yerlerine sarnıçlar inşa edilmiştir. Beşiktaş'ta Sinan Paşa Mescidi sokağında ve Edirnekapı'da sur içinde Osmanlı devrine ait birer sarnıç tesbit edilmiştir. Divanyolu'nda II. Mahmud Türbesi'nin yakınında iki bölümlü bir sarnıç (XIX. yüzyıl ilk yarısı) mevcuttur. Son devirde inşa edilen bazı binaların altında sarnıçlar yapılmıştır. Bugün Cağaloğlu'nda İstanbul Kız Lisesi olarak kullanılan yapının altında iki bölümden oluşan ve kemerli açıklıklarla birbirine bağlanan, üzeri tonoz örtülü bir sarnıç (XIX. yüzyıl) tesbit edilmiştir. Aynı şekilde Sultanahmet'te son yıllarda kazısı yapılan Eski Adliye Sarayı binasının altından dikdörtgen planlı ve aynalı tonoz örtülü iki sarnıç (XIX. yüzyıl) ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca şehirdeki pek çok çeşmenin arkasında sarnıç niteliğinde birer küçük su haznesi mevcuttur. İstanbul'da sık sık çıkan ve ahşap yapıların çokluğu sebebiyle geniş alanları harabeye çeviren yangınların etkisini azaltmak için XVIII ve XIX. yüzyıllarda başta camilerin dış avluları olmak üzere semtin uygun bir yerinde su depolamak amacıyla yangın havuzları inşa edilmiştir. Bunlar sarnıçların bir türü olan açık su toplama havuzları gibi olup kare veya dikdörtgen planlıdır. Fâtih, Sultan Ahmed, Çinili ve Ayazma camilerinin avlularında bu dönemden kalma yangın havuzları günümüze ulaşmıştır. Lâleli Camii avlusunda benzer şekilde bir yangın havuzu inşa edilmişken daha sonra yıktırılmıştır. Sirkeci ile Gülhane arasında Aydınoğlu Tekkesi karşısında Sûr-ı Sultânî'ye bitişik olarak yapılan böyle bir yangın havuzu mevcuttur. Kastamonu'da 1924 yılından sonra benzer tipte iki yangın havuzu inşa edilmiş olup bunlardan bir tanesi günümüze ulaşmıştır.
Konyalı, Konya Tarihi, s. 1095-1097; a.mlf., Alanya (Alâiyye), İstanbul 1946, s. 201, 318-319; Saadi Nazım Nirven, İstanbul Suları, İstanbul 1946, s. 77, 191, 208; Naci Yüngül, Taksim Suyu Tesisleri, İstanbul 1957, s. 41; Oral Onur, Edirne Su Kültürü, İstanbul 1978, s. 23, 40, 61-62; Osman Özyurt, Konya ve Çevresindeki Tarihi Su Sarnıçları (yüksek lisans tezi, 1988), SÜ Fen Bilimleri Enstitüsü; M. Oluş Arık, "Alanya İçkale Kazıları", Prof. Dr. Yılmaz Önge Armağanı, Konya 1993, s. 17-18; Kemal Kutgün Eyüpgiller, Bir Kent Tarihi Kastamonu, İstanbul 1999, s. 176; M. Kâzım Çeçen, İstanbul'un Osmanlı Dönemi Suyolları (haz. Celal Kolay), İstanbul 1999, tür.yer.; Mustafa Denktaş, Kayseri'deki Tarihi Su Yapıları, Kayseri 2000, s. 13; Yılmaz Önge, "Antalya Çevresinde Türklerin Yaptığı Eski Su Sarnıçları", Arkitekt, sy. 325, İstanbul 1967, s. 24-26; Semavi Eyice, "Kale", DİA, XXIV, 235.İstanbul'da Osmanlı Öncesi Döneme Ait Sarnıçlar. Eski Roma ve Bizans döneminden kalma en muhteşem sarnıçları barındıran İstanbul'daki açık sarnıçların örneklerinden biri, I. Anastasios'un (491-518) yaptırdığı Fatih-Altımermer'deki Mokios Sarnıcı'dır. 170 × 147 m. boyutlarındaki dikdörtgen planlı bu yapı 6 m. duvar kalınlığına ve 12 m. derinliğe sahiptir. 421 yılında inşa edilen Karagümrük'teki Aetos Sarnıcı 244 × 85 m. boyutlarında dikdörtgen planlı bir su toplama havuzudur. Yavuzselim'de 459'da yapılan Aspar Sarnıcı kenarları 152 m. olan kare planlı, 11 m. derinliğinde bir haznedir. Bakırköy'de Fildamı denilen açık sarnıç 127 × 76 m. boyutlarında dikdörtgen planlı ve duvarlarının yüksekliği 10 metreyi aşan bir yapıdır.
İstanbul'un en büyük kapalı sarnıcı VI. yüzyılın ortalarına ait Bazilika Sarnıcı'dır (Yerebatan Sarayı). 140 × 65 m. boyutlarındaki sarnıcın tonoz örtüsü 336 sütunla taşınır. Şehrin ikinci büyük kapalı sarnıcı olan, Konstantinos devrine ait Filoksenus Sarnıcı (Binbirdirek) 64 × 57 m. ölçüsünde 224 sütunlu bir sarnıçtır. Bir başka büyük Bizans sarnıcı Fâtih Camii'nin doğusunda külliyenin Karadeniz Ortakurşunlu ve Başkurşunlu medreselerinin altındadır. Bir kısmı yıkık olduğundan tamamı hakkında fikir edinilemeyen bu sarnıç kalın gövdeli kırk üç sütunla büyük bir yapının mahzenini oluşturuyordu. Fatih'te Büyükotlukçu Yokuşu Sarnıcı 26,80 × 21 m. boyutlarında dikdörtgen planlı bir alt yapıyken sarnıca çevrilmiştir. Üst örtüsünü otuz beş kubbeli tonoz teşkil eder. Etmeydanı Sarnıcı (Ortaçeşme Mahzeni) dikdörtgen planlı on altı tuğla kubbeyle örtülü dokuz sütunlu bir sarnıçtır. Fatih'te Kambur Mustafa Paşa Camii (Yayla Camii) altındaki sarnıç 23,60 × 12,20 m. ölçülerinde dikdörtgen planlı bir yapıdır. Beşerden iki sıra halindeki on kırmızı granit sütun mekânı üç nefe böler. Saraçhane'deki IX-XI. yüzyıllara ait Atpazarı Sarnıcı'nın kilise alt yapısı olduğu bellidir. Mahzen 32,25 × 16,70 m. boyutlarındadır. Tavanı sekizerli iki sıra sütun ve iki pâye ile desteklenir. Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı'nın içindeki dokuz sütunlu küçük sarnıç da bir alt yapı olmalıdır. Pantokrator Manastırı Sarnıcı 50 × 18 m. boyutlarındadır. Yedi sütunluk iki destek sırasına sahip bu sarnıcın üzerine Pîrî Mehmed Paşa'nın Soğukkuyu Mescidi yapılmıştır. Cibali Kadir Has Üniversitesi (eski Tütün Fabrikası) altındaki Seferikos Sarnıcı 540 m2'lik bir alanı kaplar. Üzeri kırk sekiz sütunun taşıdığı yirmi dört kubbeyle örtülüdür. VII-VIII. yüzyıllara tarihlenen bu sarnıcın su künkleri günümüze sağlam ulaşmıştır. Çemberlitaş Öğrenci Yurdu altındaki VIII. yüzyıla tarihlenen Fazlıpaşa Dizdariye Sarnıcı 6,60 × 4,52 m. boyutlarında dikdörtgen planlı dört sütunlu bir yapıdır. Çarşıkapı Dîvânıâlî Sokağı Sarnıcı düzgün dikdörtgen planlı, 24 × 16,70 m. ölçüsündedir. Dörderli altı granit sütun sırasının taşıdığı yükü hafifletmek için destekler tuğla zarflar içine alınmıştır. Eminönü Belediyesi binası altındaki Şerefiye Sarnıcı 42,5 × 25 m. ölçüsünde, sekizerli dört sütun sırasının beş nef oluşturduğu otuz iki sütunlu bir yapıdır.
Emprovize sarnıçların en gösterişlisi Lâleli Myralaion Manastırı kompleksi içinde yer alan 30 m. çapındaki daire şekilli sarnıçtır. X. yüzyıla ait olan manastırın yakınındaki Roma yapısı, yetmiş kadar sütunla desteklenen tuğla kubbeciklerle örtülerek sarnıca dönüştürülmüştür. Manastır sarnıçları içinde en eskisi (462-463 tarihli) Yedikule Studios Manastırı Sarnıcı'dır. Kilisenin güney duvarına bitişik konumdaki bu sarnıç 18,60 × 16,65 m. ölçüsünde yirmi dört sütunlu bir yapıdır. Draman Pammakaristos Manastırı altında on altı destekli bir sarnıç bulunur. Edirnekapı Khora Manastırı, Zeyrek Pantepoptes Manastırı'nın da aynı tipte sarnıçları vardır. Bu tipteki bir başka yapı Sarayburnu Mangana Sarayı içinde, bir diğeri Cağaloğlu Cemal Nadir sokağındadır. Sultanahmet Meydanı'nda Hipodrom'un güney bölümündeki kavisli kısmın altındaki mekânlar da sarnıca dönüştürülmüştür.
Sur dışındaki Bizans sarnıçlarından Galata'da Kanser Araştırma Merkezi'nin bulunduğu yerdeki IV-V. yüzyıllara ait sarnıç yok edilmiştir. Baltalimanı'ndaki bir manastıra ait olması muhtemel sarnıç 28,40 × 15,20 m. boyutlarında dikdörtgen planlı bir yapıydı. Beylerbeyi, Kadıköy, Merdivenköy, Pendik ve Bayramoğlu'nda Bizans sarnıçları vardır. Sur içindeki imparatorluk saraylarının yanı sıra Küçükçekmece, Bakırköy, Fenerbahçe, Küçükyalı (Brias), Samandıra sayfiye saraylarında da mutlaka sarnıç vardı. Aynı şekilde kale içleri, ileri karakol durumundaki hisarların hepsinde sarnıçlar tesis edilmesine, bu noktalar seçilirken istihkâmların stratejik konumunun yanı sıra su kaynağının bulunduğu yerde kurulmasına özen gösterilirdi.
İstanbul'da Bizans sarnıçlarının bir kısmı şehir Osmanlılar'ın eline geçmeden âtıl duruma gelmiş, bir kısmı bağ bahçe olmuştu. Fetih sonrası bunlardan kısmen yararlanılmıştır. Çünkü sağlam durumdaki kullanılabilir sarnıçların sayısı azdı ve birçoğu sağlık açısından sakıncalıydı. Bu sarnıçlardan bir kısmı onarılmadan, bir kısmı tamir edilerek kullanılmıştır. Aslî görevine uygun biçimde yararlanılan sarnıçlar, üzerine inşa edildikleri konutların su deposu olmuştur. Binbirdirek Sarnıcı'nın üzerine XV. yüzyılda Tayyarzâde Konağı, XVII. yüzyılda Fazlı Paşa Konağı yapılmıştır. Çırçır'daki Atpazarı Sarnıcı da bir alt yapıydı. Fatih Büyükotlukçu Yokuşu Sarnıcı'nın üzerine Râşid Efendi Konağı inşa edilmiştir. Karagümrük'te İpekbodrumu Sarnıcı'nın üzerinde 1919 Selmatomruk yangınında yanan Cin Ali Köşkü bulunuyordu. Bazı cami ve mescidlerin de Bizans sarnıçları üzerine inşa edildiği görülür. Bunlardan biri Etmeydanı'ndaki Orta Cami'dir. Fatih'te Kambur Mustafa Paşa Camii (Yayla Camii), aynı şekilde Mahzen-i Kebîr denilen sarnıcın üzerine Bağdat Valisi Mustafa Paşa tarafından XVII. yüzyıl ortasında yapılmıştır. Bazilika Sarnıcı'nın üzerine Fâtih Sultan Mehmed devrinde Şatırbaşı Mehmed Ağa Üskübiye Mescidi'ni inşa ettirmiş, XIX. yüzyılın ortalarında Sahaflar Şeyhîzâde Esad Efendi'nin konağıyla kütüphanesi yapılmıştır.
Bir kısmı iplikçi atölyesi veya yorgancı olarak kullanılan içi boş durumdaki sarnıçlar yaz mevsiminde serin bir çalışma mekânıydı ve ipek ipliğinin kurumadan bükülmesi için uygun bir ortam oluştururdu. İçinde XV-XIX. yüzyıllar arasında su olmayan Binbirdirek Sarnıcı yanında Nuruosmaniye Sarnıcı, Sultanselim'de Sakızağacı Sarnıcı, İpekbodrumu Sarnıcı, Soğukçeşme Sokağı Sarnıcı ile Kızlar Hamamı yanındaki sarnıç da atölye halinde kullanılmıştır. Binbirdirek Sarnıcı'nın yakınındaki Pulkheria Sarnıcı'ndan XX. yüzyılın başına kadar dökümhâne olarak yararlanılmış, Fâtih Camii yakınındaki sarnıcın içine 200 adet saraç dükkânı yapılmıştır. Binbirdirek Sarnıcı 2002 yılından beri müze, kültür etkinliklerinin gerçekleştirildiği bir mekân ve lokanta şeklinde kullanılmaktadır. Şerefiye Sarnıcı 1991'de onarılıp 1992'de müze olarak ziyarete açılmıştır. Myraleon Manastırı Sarnıcı 1993 yılında alışveriş merkezi yapılmıştır. Yerebatan Sarnıcı 1985-1987 yılları arasında restore edilmiş olup 1988'den beri müze olarak kullanılmaktadır.
Açık sarnıçların Türk döneminde değişik maksatlarla kullanıldığı bilinir. Sultanselim'deki Çukurbostan (Aspar Sarnıcı) adından anlaşıldığı gibi ekili alan olmuş, zamanla içinde küçük bir mahalle oluşmuş, yakın bir zamanda semt pazarı olarak kullanılmıştır. Yine yakın zamana kadar bostan olarak kullanılan Fildamı Sarnıcı şimdi kültür merkezidir. Aetios Sarnıcı da önce bostan olarak değerlendirilmiş olup 1962'den beri stadyum (Vefa-Karagümrük Stadı) olarak kullanılmaktadır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ