--> 15 Rebîülevvel 1222 (23 Mayıs 1807) tarihinde İstanbul'da Edirnekapı civarındaki Çukurbostan'da doğdu. Asıl adı Sâlih Vasfi Mehmed'dir. Suyolcular Kethüdâsı Hacı Hasan Efendi'nin oğlu olduğundan "Suyolcuzâde" diye tanındı. Yedi sekiz yaşlarında iken babasını kaybetti. İlk mektep öğrenimi sırasında sesinin güzelliğiyle dikkati çekerek ilâhici oldu. 12 Rebîülevvel 1230'da (22 Şubat 1815) mevlid kandili münasebetiyle Topkapı Sarayı Akağalar Camii'nde okuduğu, "Hazret-i Hakk'ın habîbi sevgili bir dânesi" mısraıyla başlayan ilâhisinin dinleyicilerce çok beğenilip durumun padişaha bildirilmesi üzerine Enderun Seferli Koğuşu'na alındı. 1820'de II. Mahmud'un musâhiplerinden Hâlet Efendi'ye musâhip olmasının ardından tekrar saraya hânende olarak geri dönen Sâlih Efendi 1824'te çavuşluğa yükseldi, iki yıl sonra musâhib-i şehriyârî ve hünkâr müezzinleri arasına alındı. 1829'da Beşiktaş'ta Kılıçalipaşa mahallesindeki evine çekildi ve iki yıl kadar yemeni damgacılığıyla meşgul oldu. 1839'dan sonra mülkiye rütbesiyle bazı kazalarda kaymakamlık görevinde bulundu. İlki 1842'de olmak üzere kısa aralıklarla iki defa tayin edildiği İslimye kaymakamlığı görevinin ardından tekrar İstanbul'a döndü. Bu arada Mevleviyye tarikatına intisap etti. Hayatının bundan sonraki kısmını mûsiki meşki ve tekkelere devam ederek geçiren Sâlih Efendi veremden 1862'de vefat etti. Ölümü üzerine yazılmış şu tarih beytinin şairi bilinmemektedir: "Ne zaman eylese taksîm Suyolcu Sâlih / Sû-be-sû akıtır lüle misâli çeşmim" (1279). Maçka'da Şeyh Mezarlığı'ndaki kabri ve mezar taşı Spor caddesinin genişletilmesi çalışmaları sırasında (1958) kaybolmuştur.
Sâlih Efendi parlak sesi ve bestelediği eserlerle döneminin ünlü mûsikişinasları arasında yer almıştır. Enderun'daki mûsiki eğitimi esnasında kendisinden faydalandığı hocaları arasında Hamâmîzâde İsmâil Dede Efendi'nin ayrı bir yeri vardır. Hızır İlyas Ağa'nın, Enderun'da geçirdiği döneme ait hâtıralarını naklettiği Vekāyi-i Letâif-i Enderun (Târîh-i Enderun) adlı eserinde 1818-1828 yılları arasında cereyan eden hadiseler anlatılırken zaman zaman hükümdarın huzurunda okuduğu na't, ilâhi, kaside ve şarkılarından bahsedilen Sâlih Efendi'nin ayrıca dergâhlarda okuduğu ilâhi ve durakların yanı sıra bilhassa gazelleriyle tanındığı zikredilir. Döneminde yeni gelişmekte olan şarkı formunun başarılı bestekârları arasında sayılan Sâlih Efendi'nin bestelerinde geleneksel anlayışa bağlılık ön plandadır. Sağlam melodik bir yapı çerçevesinde âhenkli ses örgüsüyle işlediği, zarif bir ifade gücünün çarpıcı örnekleri olan eserlerinden günümüze ancak yirmiye yakını ulaşabilmiştir. Yılmaz Öztuna'nın verdiği iki beste ve on sekiz şarkıdan ibaret liste (BTMA, II, 259) Sadun Aksüt'ün eserinde aynen tekrarlanmış (Türk Musikîsinin 100 Bestekârı, s. 138) ayrıca Türkiye Radyo Televizyon Kurumu repertuvarında on altı şarkısının kaydına rastlanmıştır. Bunlar arasında, "N'eyleyim nice'deyim olamam bir an" mısraıyla başlayan bayatî-araban, "Ey şûh-i cihan sevdi seni can" mısraıyla başlayan eviç (ferahnâk), "Ey şâh-ı melek sen gibi irfan bulunur mu?" mısraıyla başlayan mâhur (zâvil), "Hemdemin olsun şehinşâha safâlarla tarab" mısraıyla başlayan şevkefzâ şarkıları eserlerinden bazılarıdır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ