Bu usul ile peşrev, kâr, beste gibi büyük formlardaki eserler ölçülmüştür. Beste formundaki eserlerde zeminhâne ve miyanhâne birer usuldür. Terennümler ise usulün son dört zamanı içinde yer alır ve çok kısadır. Mısra sonundan alınmış herhangi bir parça bu kısa terennümde bulunmaz. Bu özelliğe göre sakīl usulü ile bestelenmiş murabba bir bestede bir, iki ve dördüncü mısralar aynı, miyanhâne ise ayrı nağmelerle besteli olacağına göre murabba beste formundaki bir eserin tamamı iki adet usulle bestelenmiş olur. Yine bu usulle bestelenmiş peşrevlerde, daha çok 48/2'lik yani ağır mertebe tercih edilmiştir. Bu ağır mertebe ile bestelenen peşrevlerde her hâne genellikle bir usuldür ve bu peşrevlerde yine genellikle birinci hâne aynı zamanda mülâzimedir. Bazı peşrevlerde ise birinci hânenin son bir bölümü -bu bölüm ilk otuz ikinci zamandan sonra geri kalan on altı zamandır- mülâzimedir. Fakat farklı şekilde olanlara da rastlamak mümkündür. Eski devirlerde diğer büyük usullerin çoğunda olduğu gibi sakīl usulü de sonraki zamanlara göre daha sade ve uzun darbları ihtiva ederken zamanın ilerleyişi ve nağme fikir ve yapısında meydana gelen değişimlerin de tesiriyle bu vuruşların bazıları parçalara ayrılarak velvelelendirilmiştir (bunlar şekil üzerinde belirtilmiştir).
Nûman Ağa'nın şevkefzâ, Benli Hasan Ağa'nın rast, Sâdık Ağa'nın arazbar peşrevleri; Ebûbekir Ağa'nın, "Çeşm-i siyehin âfet-i mekkâreliğinden" mısraıyla başlayan yegâh kârı; Hâfız Post'un, "Dil verdim ol perîye nihân gördüğüm gibi" mısraıyla başlayan nevâ, Zekâi Dede'nin, "Peymân-ı dilberâna inanmam kefîl ile" mısraıyla başlayan uşşak, Hamparsum Limonciyan'ın, "Zülfünü perîşan etmiş serv-i revânım geliyor" mısraıyla başlayan rast besteleri bu usulle ölçülmüş eserlerden bazılarıdır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ