İlk eğitimini babasından aldı. Kısa bir süre okula gönderildiyse de babası onu özel olarak eğitmeye başladı. Farsça'yı çok çabuk öğrendi. Dokuz yaşından itibaren ağabeyi Ali Ahmed ile birlikte Mevlânâ Abdülalîm Nasrullah Han Horcevî'den üç yıl ders okudu. 1842'de Delhi'ye giderek aynı zamanda Delhi Koleji hocası olan Mevlevî Abdülhâlik'tan ders almaya başladılar. Yine ağabeyi ile birlikte Ocak 1846'da dönemin önde gelen öğretim kurumu Delhi Koleji'nin Arapça bölümüne girdi ve 1854'te burayı bitirdi. Babasının ısrarı üzerine kolejin İngilizce programına kaydolmadı, Münşî Abdullah Han'dan başlangıç düzeyinde İngilizce öğrendi. 1851 yılı başında Delhi Koleji'nde iken hocası Abdülhâlik'ın oğlu Mevlevî Abdülkādir'in büyük kızı ile evlendi. Delhi'de aldığı özel ve resmî eğitim onun her açıdan gelişmesini sağladı. Buradaki hocaları arasında, Urdu dili ve Hint İslâm düşüncesi bakımından çok önemli bir şahsiyet olan Ram Chandra (Ramchandra) ve Mevlevî Memlük Ali Nânevtevî gibi isimler bulunuyordu. Hindu iken hıristiyan olan Ram Chandra'nın etkisiyle bir dönem Hıristiyanlığa merak duyduğu kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır (Cemîl Câlibî, IV, 1113-1114). Nezîr Ahmed, Delhi Koleji'nde okumuş olmasını çok önemsemiş, aksi halde kendisinin de bir kısım dar görüşlü, katı medrese hocaları gibi kalacağını söylemiştir (Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, s. 411-412; ayrıca bk. Oesterheld, The Delhi College, s. 299-324).
Eylül 1854'te Pencap eyaletindeki Gucerât'a bağlı Kuncâh kasabasında Bâbürlü Devleti'ne tâbi resmî bir okulda müderris olarak göreve başladı. İki yıl sonra Uttar Pradeş eyaleti Kanpûr şehrinde eğitim müfettiş yardımcısı oldu. 1857'deki bağımsızlık savaşında Delhi'de kaldı ve İngilizler'in yönetime hâkim olmasıyla İngilizler'e bağlı ilk resmî görevi olarak İlâhâbâd'da (Allahâbâd) eğitim müfettiş yardımcılığına getirildi. 1858-1859'da İngilizce'sini geliştirdi. 1860-1861 yıllarında bir ekiple birlikte Indian Penal Code adlı kanunu Taʿzîrât-ı Hind adıyla Urduca'ya çevirdi ve kanun metninde ilmî tashihlerde bulundu. Girdiği imtihanda birinciliği kazanınca kuzeybatı eyaleti maliye idaresine girdi ve 1863'te Kanpûr'a, ardından Gorakpûr'a tahsildar yardımcısı (deputy collector) olarak tayin edildi. Bu son görevi dolayısıyla kendisinden "Deputy/Dipti Nezîr Ahmed" diye söz edildi. 27 Nisan 1877'de otonom Haydarâbâd Dekken Nizamlığı'nda 1200 rupi gibi yüksek bir maaşla üst düzey görevlerde bulundu. Başvezir I. Sâlâr Ceng'in (Mîr Türab Ali Han) talebi üzerine üç yaşında Âsafcâh (Asaf Jah) (VI) adıyla Haydarâbâd nizamı olan Mîr Mahbûb Ali Han'ın eğitimi için yönetime dair yedi risâle kaleme aldı. Bu görevi sırasında altı ayda Kur'an'ı ezberledi. Kur'an ve tefsir araştırmalarına yöneldi. I. Sâlâr Ceng'in ölümüyle Şubat 1884'te bu görevinden istifa ederek Delhi'ye yerleşti. Annesinin ısrarı üzerine 1888'de Bicnôr'da ikinci bir evlilik yaptıysa da bu evlilik uzun sürmedi. Etkili bir hatip olan Nezîr Ahmed 1888-1905 yılları arasında kırk dört konferans verdi (Cemîl Câlibî, IV, 1136-1137). İngiliz yönetimi 22 Haziran 1894'te kendisine "şemsü'l-ulemâ" pâyesi verdi. Edinburgh Üniversitesi tarafından 3 Nisan 1903'te hukuk alanında, Pencap Üniversitesi de 1910'da şarkiyat araştırmaları alanında fahrî doktora unvanı ile ödüllendirdi. Kitapları ve diğer bazı faaliyetleriyle ayrıca para ödülleri aldı. Nezîr Ahmed 3 Mayıs 1912 Cuma günü vefat etti ve Delhi'deki Hâce Bâkī-Billâh Mezarlığı'na defnedildi. Çocuklarının çoğu küçük yaşta ölmüş, kendisinden sonra sadece Sekîne ve Suğrâ adlı iki kızı, Beşîrüddin Ahmed adlı bir oğlu kalmıştır.
Nezîr Ahmed'in yetiştiği yıllarda Bâbürlü Devleti en sıkıntılı günlerini yaşıyor, İngiliz yönetimi ise gittikçe güçleniyor ve Hindistan'a hâkim oluyordu. Misyonerlerin ve bölgeye eğitim öğretim için gelen Batılı ilim adamlarının genç nesil üzerinde büyük etkileri görülüyordu. Nezîr Ahmed, özellikle Delhi'deki öğrencilik yıllarında kendisini geleneksel medrese mollası tipinden uzak tutmaya çalışmıştır. İslâm'la olan bağını muhafaza etmekle birlikte Batılılar'la arasına mesafe koymamış, kendisini din adamlığından ziyade devlet adamlığına ve bürokratlığa hazırlamıştır. Dil ve edebiyattaki kabiliyeti, sosyal hayata ve siyasete olan ilgisi ona bu imkânı fazlasıyla veriyor, dinî konularda ise sert davranmamaya çalışıyordu (UDMİ, XXII, 171). Urdu edebiyatının önde gelen beş şahsiyetinden biri olan Nezîr Ahmed müslümanların içinde bulunduğu psikolojik ezikliği bertaraf etmek için klasik ahlâk ve nasihat kitapları yerine roman ve hikâyelerle toplumun ıslahına katkı sağlamış, Şiblî Nu'mânî, Seyyid Ahmed Han ve diğerlerinden farklı olarak halkın her kesimiyle ilgilenmiş, onlara kendi dilleri ve anlayışları ile hitap etmiştir. Eserlerinde dinî, ahlâkî, içtimaî ve siyasî konular güncel hayatın akışına uygun biçimde ele alınıp işlenmiştir. Üzerinde durduğu en önemli konulardan biri genç kızların eğitimi ve kadınların karşılaştığı problemlerdir. Onun 1908'de ʿİṣmet adıyla ilk kadın dergisini çıkardığı bilinmektedir (Minault, s. 129).
Dinî konularla ileri yaşlarda ilgilenen Nezîr Ahmed, bazı dinî eserlerini bu dönemde kaleme almıştır. Arapça'da edebî seviyesi yüksek şiirler yazmış, Hint İslâm toplumunun dinden uzaklaşmasının en temel sebebi olarak Kur'ân-ı Kerîm'den uzaklaşmayı görmüştür. Önceki Kur'an tercümeleri satır arası türünden olduğu için insanlar bunlardan yeteri kadar istifade edemiyordu. Bu sebeple müstakil tercüme yapmaya yönelmiş, kendi döneminde fıkıh eğitimini gereksiz görmüş, İngilizler'in de dünyevî işleri tanzim edebildiklerini, hatta fıkha kaynaklık eden hadislerin de işlevsiz kaldığını ifade etmiştir. Ona göre hadis kaynaklarının kitap adları, bab başlıkları gibi hususlar da problemlidir ve bunların toplumsal ihtiyaçlara göre değiştirilmesi gerekirken kimse buna cesaret edememiştir. Nezîr Ahmed'e göre müslümanlar geleneğe saplandıkları için gerekli hiçbir değişikliğe açık olmamıştır. Cihad sadece savaşmak değildir, içinde çalışma ve meşakkat bulunan her hayırlı ameli kapsar. Müslümanlara dinî ilimler yanında modern eğitimin verilmesi de cihad kapsamındadır (Cemîl Câlibî, IV, 1131-1134). Nezîr Ahmed, İslâm prensiplerinin çağın gereklerine göre yeniden ele alınması gerektiğini ileri sürmüş, hayattaki her şeye faydası yönünden bakmıştır. Bu arada Seyyid Ahmed Han'ı büyük oranda savunmuşsa da onu körü körüne taklit etmemiş, bazı hususlarda ona muhalefette bulunmuştur. Seyyid Ahmed Han'ın seyahatlerinde onunla birlikte bulunmuş, Muslim Educational Conference toplantılarında açış konuşmalarını yaparak onun görüşlerine ve mücadelesine destek vermiştir (bk. a.g.e., IV, 1127-1130, 1133).
Nezîr Ahmed romanlarında kullandığı dil ve ele aldığı bazı konular sebebiyle eleştirilmiştir. Meselâ İngiliz yazarların ve devlet adamlarının 1857 bağımsızlık savaşı için kullandıkları, "baş kaldırı" anlamına gelen "mutiny" kelimesinin Urduca karşılığı olan "gadr" ve bunun mübalağalı ism-i fâili olan "gaddâr" kelimesi onun eserlerinde çokça yer alır. Ayrıca savaşta İngilizler adına büyük başarı gösteren zenci asıllı kumandan William Edward Hall'ın savaş günlüklerini tercüme ederek Roznâmçe-i Meṣâʾib-i Ġadr adıyla yayımlamıştır. Böylece işgalci İngilizler'e karşı direnişte bulunan müslümanlar meşrû yönetime baş kaldırmış ve ihanet etmiş olarak gösterilmektedir. Kur'an tercümesini satır arası değil de müstakil olarak hazırlayıp nesir dilini kullanması da Kur'an'a nazîre yapmak anlamına geleceği endişesiyle eleştirilmiştir. Ayrıca tercümede yer yer özensizce kullandığı "sokak dili" ve bazı tercüme hataları da eleştirilerde üzerinde durulan hususlardandır. Bu eleştirilere cevap vermişse de sonunda Kur'an tercümesinin satır arası bir nüshasını da çıkarmıştır. Kendini iyi yetiştirmiş olmasına rağmen dinî eserlerindeki gevşek ve âmiyane üslûbu da eleştiri konusu yapılmıştır (Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, s. 414). Özellikle Kur'an'daki "ribâ" kelimesini kat kat faiz olarak anlaması ve normal faizi sakıncalı görmemesi onun hakkındaki eleştirilerin artmasına yol açmıştır.
Eserleri. 1. Ḳurʾân-ı Mecîd Mütercem (Delhi 1313/1895, 1317/1899, 1319/1901). 1895 yılında tamamlanan eserde akıcı bir dil kullanılmıştır. Anlaşılması zor olan veya bazı ihtilâflar içeren yerler kısa notlarla açıklanmış, eser Tercümetü'l-Ḳurʾân, Tercüme-i Neẕîriyye, Ḥamâʾil-i Şerîf maʿa Tercüme ve Tefsîr, Tercüme-i Diptî Neẕîr Aḥmed, Câmiʿu'l-meṣâḥif gibi farklı isimlerle basılmıştır (Ahmed Han, s. 257-261). Taj Company tarafından 1970'lerin başında Karaçi'de yayımlanan nüshaya geniş bir konu indeksi de eklenmiştir. Eşref Ali Tehânevî tercümeyi eleştirmek için Iṣlâḥ-ı Tercüme-i Dihleviyye adıyla bir risâle yazmış (Sadhora/Anbala, ts. [Matbaa Bilâlî]), ayrıca hakkında başka eleştiriler de yapılmıştır (Seyyid Hamîd Şettârî, s. 460-470; Sâliha Abdülhakîm Şerefeddin, s. 243-244). 2. Edʿiyetü'l-Ḳurʾân (Delhi [?] 1903, 1921). 3. el-Ḥuḳūḳ ve'l-ferâʾiż (I-III, Delhi [?] 1906). 4. İctihâd (Delhi [?] 1907-1908). Diyalog tarzında yazılan kitap 215 başlık altında 172 soruyu ve cevaplarını içerir. 5. Ümmehâtü'l-ümme (Delhi [?] 1908). Papaz Ahmed Şah'ın Hz. Peygamber'in evlilik hayatına ve eşlerine dair yazdığı Ümmehâtü'l-müʾminîn adlı eleştirel kitabına cevap olarak yazılmışsa da kullanılan dil ve saygı dışı kabul edilen bazı açıklamalar sebebiyle dönemin ulemâsı yazarın küfrüne fetva vermiş, ülkede gösteriler yapılmış, Hakîm Ecmel Han kitabın bütün nüshalarını yaktırmıştır. 1935 yılındaki ikinci basımından sonra da benzer tepkiler olmuş ve yine bütün kitaplara el konarak yakılmıştır (Abdul Qadir, Famous Urdu Poets, s. 127; Cemîl Câlibî, IV, 1117). 6. Meṭâlibü'l-Ḳurʾân (Leknev, ts. [en-Nezîr Press]). Kur'an âyetlerinin konularına göre bir araya getirilip tercüme edildiği kitap 1909-1910 yılları arasında hazırlanmış eksik bir çalışmadır (Ahmed Han, s. 257). 7. Deh sûre fî aḥseni sûre (Lahor 1325/1907). 8. Mirʾetü'l-ʿarûs (Leknev 1869). Urduca'daki ilk gerçek roman kabul edilen kitap 1865-1868 yıllarında müellifin büyük kızı için yazılmış ve bir nüshası onun çeyizine konulmuştur. İngiliz yönetimi romandan 2000 nüsha satın almış ve okullarda müfredata konmasını sağlamıştır (Naim, s. 300; romanın ortaya çıkışı ve sonrası için bk. Abdul Qadir, Famous Urdu Poets, s. 124-125). 1878-1885 yıllarında Ratan Nath Sarshar tarafından yazılan Fesâne-i Âzâd adlı iki ciltlik meşhur Hintçe roman birçok yönden Mirʾetü'l-ʿarûs'un kopyası gibidir (Shaista Akhtar Bānu Suhrawardy, s. 41). Birçok dile çevrilen eser G. E. Ward tarafından önce The Bride's Mirror or Miratu-l-arus of Maulavi Nazir Ahmad (London 1899), daha sonra The Bride's Mirror: A Tale of Domestic Life in Dehli Forty Years Ago (London 1903) adıyla İngilizce'ye çevrilmiştir. Pek çok uyarlamaları bulunan kitap 2011'de Pakistan Devlet Televizyonu'nda ve 2013 yılında özel bir kanalda dizi film olarak yayımlanmıştır. 9. Benâtü'n-naʿş ([Delhi] 1872; Delhi 1888). Mirʾetü'l-ʿarûs'un II. cildi olarak yazılmıştır. 10. Tevbetü'n-naṣûḥ (Delhi 1874; Leknev 1921). Çocukların dinî eğitimi ve terbiyesi, dindarlık ve Allah'a saygı temalarının işlendiği romanda temel yaklaşımlar İngiliz anlayışı ile uyuştuğu için W. Muir kitabı övmüş ve takdim yazısında onu "İngiliz düşüncesinin orijinal bir ürünü" diye takdim etmiştir (The Repentance of Nussooh, s. X). Matthew Kempson bu kitabın ilk beş bölümünü The Repentance of Nussooh adıyla İngilizce'ye çevirmiş (London 1884) ve orijinal metniyle birlikte yayımlamıştır. 11. Fesâne-i Mübtelâ (Delhi 1885). Muḥṣanât adıyla da anılan romanın ana konusu çok evlilik ve bunun yol açtığı sorunlardır. 12. İbnü'l-Vaḳt (Delhi 1888). İngilizler'in Hindistan'ı işgal etmesinin ortaya çıkardığı problemlerle nasıl başa çıkılabileceğine dair siyasal nitelikli bir roman olup yazarın burada Seyyid Ahmed Han'ı ideal tip olarak anlattığı ileri sürülmüştür. 13. Eyâmâ (Delhi 1891). Kocası ölen ve dul kalan bir kadının durumunu anlatır. 14. Rûyâ-ey ṣâdıḳa (Delhi 1894, 1940). Yazarın son romanıdır, eserde Seyyid Ahmed Han'ın ortaya koyduğu ve yazarın da katıldığı dinî içtimaî bazı görüşler ifade edilmiştir (Cemîl Câlibî, IV, 1160-1162). 15. Mecmûʿa-i Be-naẓîr (1909). Nezîr Ahmed'in şiirlerinin toplandığı mecmuadır. 16. Mevʿiẓa-i Ḥasene (1887; haz. İftihâr Ahmed Sıddîkī, Lahor 1963). Nezîr Ahmed'in, oğlu Beşîrüddin Ahmed'i eğitmek ve ona yol göstermek amacıyla kaleme aldığı mektupları ihtiva etmektedir. 17. Lekçiron ka Mecmûʿa. Seyyid Ahmed Han tarafından tertip edilen Muslim Educational Conference adlı periyodik etkinliklerde ve diğer bazı toplantılarda yazarın yaptığı konuşmaların büyük bir kısmı kendisi hayatta iken basılmıştır, ilk derleme Kerâmetullah tarafından yapılmıştır (Lahor 1890). 1888-1898 yıllarındaki konuşmaları da iki cilt halinde yayımlanmıştır (Delhi 1892, 1898). Oğlu Beşîrüddin Ahmed 1888-1905 yılları arasındaki bütün konuşmalarını (44 konuşma) yukarıda anılan adla iki cilt olarak neşretmiştir (Agra 1336/1918). Nezîr Ahmed'in ayrıca ders ve nasihat tarzında eserleriyle tercümeleri de vardır (eserleri için bk. UDMİ, XXII, 173-174).
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ