Kayrevan'da ramazan bayramı kutlamaları sırasında düzenlenen bir suikasta mâruz kaldıysa da bundan kurtuldu (1 Şevval 407 / 3 Mart 1017). Daha önce de yine Kayrevan'da Mansûriye'ye geldiğinin ertesi gün yapılan törenler sırasında Sünnîler'le Şiîler arasında çatışma çıkmış ve çok sayıda Şiî ölmüştü. Suikast teşebbüsünün ardından Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh, Fâtımîler'i destekleyen genç hükümdara hil'at gönderip Şerefüddevle lakabını verdi.
Muiz, babası Bâdîs b. Mansûr'un ölümüyle yarım kalan Hammâdî seferini sürdürdü ve iki tarafın çok zayiat verdiği savaşta üstünlük sağladı (30 Rebîülevvel 408 / 26 Ağustos 1017). Taraflar arasında imzalanan antlaşma sonucu Zîrîler'in, biri Hammâd b. Bulukkîn'in soyundan gelen ve Kal'atü Benî Hammâd'ı merkez edinen Hammâdîler, diğeri Bâdîs b. Mansûr'un soyundan olup Kayrevan'ı merkez edinen Zîrîler olmak üzere iki kola ayrılması kabul edildi. Aralarında kurulan dostluk, Muizz'in kız kardeşiyle Abdullah b. Hammâd arasında gerçekleştirilen evlilikle pekiştirildi. Ancak bu iyi ilişkiler, Hammâd el-Berberî'nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Kāid zamanında 432 (1040-41) yılında tekrar bozulmuş ve Kāid Kal'atü Benî Hammâd'ı kuşatan Muiz ile barış yapmak zorunda kalmıştır (434/1042-43).
Fâtımî Halifesi Hâkim-Biemrillâh, Muizz'e verdiği desteği sürdürdü ve kendisine değerli taşlarla süslü bir kılıçla birlikte hil'at ve pek çok hediye gönderdi (411/1020). Üç yıl sonra Halife Zâhir el-Fâtımî de Muizz'e Şerefüddevle ve Adudüha lakabını verdi. Muiz on beş yaşına geldiğinde, kendi başına hareket etmeye başlayan ve devlet gelirlerini yedi yıldır elinde tutan veziri Ebû Abdullah Muhammed'i idam ettirip mallarına el koydu (7 Rebîülâhir 413 / 10 Temmuz 1022); yerine Ebü'l-Behâr İbn Halûf'u getirerek üzerinde baskı hissetmediği bir yönetim ortamı oluşturdu.
Muizz'in hükümdarlığının otuz beş yılı bazı iç karışıklıklar yaşanmakla birlikte genelde başarılı geçti ve ülkede refah düzeyi yükseldi. Ancak çoğunluğu Mâlikî mezhebine mensup olan halk Şiî hâkimiyetini benimsemiş değildi. Ülkenin içinde bulunduğu şartları dikkate alan Muiz, Fâtımî hilâfetinin özellikle Vezir Ebü'l-Kāsım Ali b. Ahmed el-Cercerâî'nin ölümünün ardından zayıfladığı dönemde Abbâsî Halifesi Kāim-Biemrillâh'ın adına hutbe okutmaya başladı (441/1049 veya 443/1051). Bunun üzerine Fâtımî Halifesi Müstansır-Billâh, Muizz'i cezalandırmak için Benî Hilâl ve Benî Süleym Arap kabilelerini Kuzey Afrika'ya göç ettirdi. Doğudan gelen Benî Hilâl'in topraklarını istilâsı sırasında Muiz çok zor günler yaşadı. O yıllarda ülkede görülen salgın hastalık, kuraklık ve kıtlık nüfusun büyük oranda azalmasına ve ekonomik açıdan ciddi kayıplara sebep olduğundan Hilâlî yayılmasına karşı konulamadı. Özellikle 11 Zilhicce 443 (14 Nisan 1052) tarihinde Kābis ile Kayrevan arasındaki Hayderan'da meydana gelen savaşta Muiz ağır bir yenilgiye uğradı ve beş yıldan beri Hilâlîler'in ablukası altında bulunan Kayrevan'da daha fazla kalamayacağını anlayarak oğlu Temîm'in valilik yaptığı Mehdiye'ye gitti (27 Şâban 449 / 29 Ekim 1057). Muizz'in ayrılmasından sonra Kayrevan bedevî Araplar tarafından yağmalandı ve sahil şeridi hariç ülkenin tamamı Benî Hilâl'in eline geçti. Hilâlî istilâsının etkilerini en aza indirmek isteyen Muiz, 446 (1054-55) veya 449 (1057) yılında tekrar Fâtımî halifesi adına hutbe okutmak zorunda kaldı. 24 Şâban 454 (2 Eylül 1062) tarihinde de Kayrevan'da vefat etti.
Çocuk yaşta babasından ciddi problemleri olan bir yönetim devralan Muiz, bunların üstesinden gelmeye çalıştığı kırk altı yıllık emirlik döneminde halkını refaha kavuşturup başlıca şehirleri görkemli yapılarla süslemişse de öldüğünde oğlu Temîm'e halkı yoksulluk içinde bulunan, toprakları bölünüp parçalanmış bir ülke bırakmıştır. Aynı zamanda edip ve şair olan ve kendisine ʿUmdetü'l-küttâb ve ʿuddetü ẕevi'l-elbâb adlı bir eser nisbet edilen Muiz, Kazzâz, Ebû İshak el-Husrî, İbn Reşîḳ el-Kayrevânî, İbn Şeref el-Kayrevânî, İbnü'r-Rakīk ve Ebû İmrân el-Fâsî gibi şair, edip ve âlimleri himaye etmiş, özellikle hocası şair ve astronomi âlimi Ali b. Ebü'r-Ricâl'e büyük saygı göstererek ona sarayında müneccimlik ve vezirlik görevleri vermiştir. Kaynaklarda güzel ahlâklı, kan dökmekten hoşlanmayan, mütevazi, yumuşak kalpli ve cömert bir kişi olarak nitelendirilen Muiz b. Bâdîs, Mansûriye yakınında inşa ettirdiği ve Hîre Hükümdarı Nu'mân b. Münzir'in sarayından hareketle Havarnak adını verdiği görkemli sarayı ile ün kazanmıştır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ