Daha sonra yeni kurulan İşkodra vilâyetine bağlandı. XVI. yüzyılın ortalarından itibaren başlangıçta şehre hâkim dağlardaki bir mağarada kabri olduğuna inanılan Sarı Saltuk Dede kültü etrafında odaklanan bir Bektaşî tarikat merkezi olarak önem kazandı. XIX. yüzyılda Arnavut milliyetçiliğinin ortaya çıkışıyla birlikte bir direniş ve millî kimliğin sembolü haline geldi.
Kruya, Kruya dağlarının batı yamaçlarında 600 metreden fazla rakıma sahip verimli Fushë Krujë ovasına hâkim bir mevkide yer almaktadır. Kasabanın adı kalenin dibinden çıkan kuvvetli su kaynağına (Arnavutça'da "krujë") dayanır. Bu isim ilk olarak milâttan sonra 879 tarihli bir kilise belgesinde görülür. Kasabanın en eski kısmı kayalık bir yüzey üzerine kurulan, her tarafı sarp kayalıklarla çevrili kaledir. Kale 800 m. uzunluğunda, maksimum 275 × 150 metrelik bir alanı içine alan sura sahiptir. Bu alan, yaklaşık 1500-2000 kişiyi barındırabilecek ya da 320-400 civarında evi içine alabilecek genişliktedir. Bu durum, Kruya'nın Ortaçağ dönemindeki şehir standartlarına göre orta büyüklükte olduğunu gösterir.
Kruya Kalesi'nin tarihi İmparator Iustinianos (VI. yüzyıl) dönemine kadar uzanmakla beraber arkeolojik bulgular bundan iki yüzyıl sonrasına aittir. XII. yüzyılda Kruya, Ortaçağ Arnavut Devleti'nin çekirdeğini teşkil eden bir siyasî oluşumun merkezi durumundaydı. XIII. yüzyılın başlarında Progon'un oğulları Gjini ve Arnavut Dimitri bu devletin yöneticileri olarak zikredilir. 1253'te Golem adlı bir Arnavut Kruya hâkimi olarak kaydedilir. 1271-1272'de Fransız prensi ve sonradan Güney İtalya'nın yöneticisi olan Anjou hânedanından Charles, Draç ile Kruya'yı alıp eski kaleyi yeniden yaptırdı. Charles'ın ölümünün ardından 1284'te Bizans İmparatoru II. Andronikos Avlonya, Draç ve Kruya'yı yeniden aldı. 1344'te Sırplar Kruya, Berat ve Avlonya'yı ele geçirdi. Sırp Kralı Çar Duşan'ın ölümünden (1355) sonra bir Arnavut olan Charles Thopia Kruya'ya hâkim oldu (1363). Charles ile oğlu ve aynı zamanda halefi olan George burayı 1392'ye kadar ellerinde tuttular. George'un ölümü üzerine kasaba miras yoluyla kız kardeşi Helena'ya kaldı. 1393'te Şâhin Bey kumandasındaki Osmanlılar, Kruya'nın 80 km. kuzeyindeki muhkem İşkodra/İskenderiye şehrine yerleşince Helena'nın evlendiği Venedik asilzadesi Barbadigo Osmanlı hâkimiyetini tanıyarak onlara tâbi oldu. 1394 yılında onun yerine Osmanlı vasalı olan Sırp Prensi Konstantin Balšić getirildi. 1402'de Osmanlılar'a bağlı Arnavut beyleri Ankara'da Yıldırım Bayezid'in yanında Timur'a karşı çarpışırken Konstantin Balšić de Venedik idaresindeki Draç'a saldırdı, ancak mağlûp oldu ve öldürüldü. Bunun üzerine Arnavut beylerinden Nikola Thopia, Kruya'yı ailesi adına geri aldı ve 1415'teki ölümüne kadar elinde tutmayı başardı. Ardından Sırp-Arnavut Beyi Gjon Kastrioti Osmanlılar'ın vasalı olarak şehrin idaresini ele geçirdi.
835'te (1431-32) Osmanlılar'ın yaptığı Arnavutluk tahririnde kasabanın adı Akçahisar şeklinde geçer ve burada kale muhafazasıyla görevli olduklarından vergiden muaf tutulan 125 hıristiyan hânesinin bulunduğu kaydedilir. Yine deftere göre kasabada bir kadı görev yapıyordu. 1437'de Gjon Kastrioti'nin (İvan/Yuvan Kastriyota) ölümü üzerine Osmanlılar onun müslüman olan oğlu İskender Bey'i (Skanderbeg) idareye getirmeyip buraya Hasan Bey adlı birini tayin ettiler. 847'de (1443) Osmanlılar'ın İzlâdi'de bozguna uğramasından sonra İskender Bey Hıristiyanlığa dönerek Arnavutluk'a gidip Kruya'yı işgal etti. Osmanlılar'ın 853 (1449) ve 854'te (1450) şehri geri alma çabaları bir sonuç vermedi. Kuşatmaların ardından İskender Bey kaleyi daha da sağlamlaştırdı. 861 (1457) sonbaharında da Kruya'yı alamayan Fâtih Sultan Mehmed 871 (1466) yılında büyük bir orduyla Arnavutluk'a girdi, ancak Kruya'yı yine ele geçiremedi. Sürekli baskı altında tutulan Kruya, İskender Bey'in 872'de (1468) ölümünden çok sonra 15 Rebîülevvel 883'te (16 Haziran 1478) fethedildi. Tarihçi Tursun Bey'in kaydettiğine göre kasabanın müdafileri kılıçtan geçirilmişti (Târîh-i Ebü'l-Feth, s. 179); ancak Şubat 1479'da Venedik senatosu, Kruya'da hapsedilen bir grup Venedikli'nin serbest bırakılması için Osmanlılar'la görüşme yapıyordu. Fethin ardından kasaba bir kadılık merkezi haline getirildi. Kale içinde bir cami ile hemen onun yanında bir hamam inşa edildi. Kasabaya bir grup müslüman yerleştirildi ve hisar yeniden esaslı bir şekilde tamir edildi. Bugün görülen tarihî yapıların çoğunluğu erken Osmanlı dönemine, Fâtih Sultan Mehmed'in son yılları ile II. Bayezid dönemine aittir. 935-937 (1528-1530) yılları kayıtlarını içine alan bir Osmanlı tahriri, kasabada seksen dokuz hıristiyan hâne ile altmış beş müslüman hânenin bulunduğuna işaret eder. Mahallî hıristiyan halk bu dönemde hâlâ kaleyi muhafaza vazifelerine karşılık kendilerine tanınan vergi muafiyetinden faydalanmaktaydı.
XVI. yüzyıl boyunca Kruya Balkanlar'daki önemli Bektaşî merkezlerden biri haline geldi. 975 (1567) tarihli bir Osmanlı belgesi 947 (1540) tarihli deftere atıf yaparak buradaki Sarı Saltuk Dede kültünü ortaya koyar. Mahallî Bektaşî rivayetleri Kesriye'den Kasım Baba, Konitsa'dan Hüseyin Baba ve Kayalar/Sarıgöl civarındaki Cuma Pazarı'ndan Pîrî Baba'yı Bektaşî yolunun pîrleri olarak kaydeder. Kasım Baba XVI. yüzyılın sonlarına ait bir tahrir defterinde zikredilir. Aynı dönemde kasaba hisarın dışına taşarak aşağıya doğru yayılmaya başlamıştır. Kalenin 200 m. dışında ve eski Kruya Çarşısı'nın ortasında Nasuh oğlu Murad Bey tarafından inşa edilen cami (940/1533-34) bunun açık bir göstergesidir. XVII. yüzyılda kasabanın, büyük bir kısmı eski kalenin dışında yer alan 800 hâneden oluştuğu kaydedilmektedir (Shkodra, s. 46-47). 1669-1670 yıllarında Arnavutluk sahillerinin Venedik filolarının saldırısına uğradığı Girit Savaşı esnasında Osmanlılar Kruya'ya 137 kişilik küçük bir birlik yerleştirdiler. Bu da hisarın o yıllarda stratejik öneminin azaldığını gösterir.
XVII. yüzyıl boyunca kasaba ile köylerdeki nüfusun çoğunluğu İslâmiyet'i kabul etti. Ancak Başpiskopos Vincenzo Zmajevich tarafından Roma'daki Katolik otoritelerine yazılan 1703 yılına ait bir gezi raporunda, aynı yıl Kruya bölgesinde yaşayan ve kiliseleri bulunan Katolik hıristiyan gruplarının varlığından bahsedilir (Bartl, Quellen und Materialien, II, 112-114). Bu durum zaman içerisinde Katolik Hıristiyanlığın gerilediğini ortaya koyar. 1933'te seyahat eden John Kingsley Birge, Hacı Yahyâ Baba Tekkesi'nin avlusunda 1130 (1718) yılına ve Murtaza Baba Tekkesi'nin avlusunda 1141 (1728-29) yılına ait Bektaşî mezar taşlarının bulunduğunu kaydetmiştir. 1194'te (1780) Mustafa Baba Dollma'nın âbidevî türbesi inşa edilmiş ve iç tarafı güzel bir şekilde süslenmiştir.
XVIII. yüzyılda kasaba, güçlü bir derebeyi ailesi olup soyu XIV. yüzyılda burayı idare eden Charles Thopia'ya kadar uzanan Toptan ailesi mensupları tarafından yönetildi. Bunlar, Dollma Tekke Türbesi'nin arkasında 1198 (1784) tarihli mezar taşı bugün de mevcut bulunan ve büyük ihtimalle tekkenin bânisi olan Toptanzâde Âdem Ağa b. İbrâhim Ağa b. Ali Ağa'nın vârisleriydi. 1800'den hemen önce Toptan ailesine mensup Kaplan Paşa, İşkodra Veziri Kara Mahmud Paşa'ya karşı kazandığı zaferin anısına Hamza Baba Tekkesi için âbidevî bir türbe yaptırdı. Bundan kısa bir süre sonra da önemli bir Bektaşî lideri olan Şeyh Şemîmî ile ihtilâfa düşmesi üzerine bütün Toptan ailesi şehri terkederek Tiran'a yerleşti. Böylece kasaba giderek gerileme sürecine girdi. Ardından çeşitli Osmanlı karşıtı isyanların merkezi haline geldi. 1831'deki büyük Arnavut isyanından sonra Reşid Paşa kumandasındaki Osmanlı birlikleri Kruya Hisarı'na hücum etti ve kasaba büyük bir tahribe uğradı. Bu arada II. Mehmed Camii ile Murad Bey Camii tahrip edildi. Bunların ikisi de mevcut kitâbelerine göre 1253'te (1837-38) yeniden yaptırılmıştır.
Şemseddin Sâmi Bey'in verdiği bilgiye göre Osmanlı döneminin sonunda Kruya tamamı müslümanlardan oluşan 7500 nüfusa sahipti. 1310 (1892-93) yılına ait İşkodra Vilâyeti Salnâmesi'nde Kruya kazasının kırk dokuz köyden oluştuğu ve nüfusun sadece 174'ü Katolik ve kalanı müslüman olmak üzere 13.834'e ulaştığı kayıtlıdır. Bu tarihte kazada 2614 hâne, üç cami, on üç mescid, yirmi yedi tekke, bir rüşdiye ve dört ibtidâiye ile on yediden fazla kilise bulunmaktaydı.
1906-1907'de Kruya, isyancı köylülerle Şemsi Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri arasında geçen Tallajbe Harbi ile sona eren Osmanlı karşıtı hareketlerin merkeziydi. 1912'deki Arnavut isyanı sırasında da Kruya ana merkezlerden biriydi. Bu mücadelelerle Toptan ailesine mensup derebeyilerine karşı olan köylüler hakkındaki hâtıralar sözlü tarihle mahallî tarihî bilgilerde yer alır. Bunlar G. Komnino tarafından toplanarak incelenmiş ve neşredilmiştir. Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesinin ardından (Kasım 1912) büyük güçlerin Prens Wilhelm von Wied'i yeni devletin idaresine getirmelerinden sonra kasaba Esad Toptan'ın idaresindeki Türk yanlısı Esadî hareketin merkezi oldu. Bu hareket, Mati'den gelen ve sonradan Arnavutluk kralı olan Ahmed Zogo kumandasındaki dağlılardan oluşan birlikler tarafından nihayete erdirildi ve kasaba ele geçirildi. II. Dünya Savaşı sırasındaki İtalyan ve Alman işgalinden ve komünist idarenin tesisinden sonra Kruya'nın merkezî kesimi yenilendi; XV. yüzyıldan kalma hamamla 891 (1486) tarihli Evrenosoğlu Ahmed Bey'in âbidevî çeşmesi ortaya çıkarılıp restore edildi. 1960'larda bir zamanlar bütün iktisadî faaliyetin merkezi olan tarihî pazar yeri de yenilendi. 1967'ye kadar büyük Fushë-Krujë Tekkesi, Bektaşî dedebabaların merkeziydi. 1967 baharında Arnavut kültür devrimi esnasında bütün dinî faaliyetler yasaklandı, camilerle hemen hemen bütün tekkeler ve kutsal mekânlar tahrip edildi; sayısız tarihî mezar taşı ortadan kaldırıldı. 1970'lerde Enver Hoca diktatörlüğü, Kruya Hisarı'nın yıkıntıları içinde Arnavut milliyetçiliğinin tapınağı olarak hizmet edecek büyük, hiçbir estetik değeri bulunmayan ve bugün İskender Bey Müzesi olan bir saray inşa ettirdi. Komünizmin yıkılmasından sonra İslâmiyet ve bu arada Bektaşîlik yeniden toparlanmaya başladı. Muhafaza edilen Dollma Tekke ile tekrar inşa edilen Sarı Saltuk Tekkesi faaliyete geçti. 1930'da Kruya'nın nüfusu 4800, 1938'de 4500, 1980'de 11.200 ve günümüzde geniş idarî sınırları içinde 18.000 olarak verilmektedir. XVIII. yüzyılın son on yılı ile XIX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı şairi Toptan ailesinden Şâban Hulûsi Bey burada yaşamıştır.
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ