Macarca'sı ilk zamanlarda Fehérvár, daha sonra Székesfehérvár, Almanca'sı Stuhlweißenburg, Latince'si Alba Regia olup Osmanlılar tarafından Sırpça "beyaz başşehir" anlamına gelen "stolni belgrad"dan türetilen İstolni (İstoni) Belgrad ve Belgrad-ı Üngürüs adıyla anılmıştır. Macaristan'ın batı kısmında Transdanubya bölgesinde, Eskiçağ'dan beri meskûn olan düz bir alanda X. yüzyılda kurulan şehir, Aziz István döneminde (1000-1038) krallık merkezlerinden biri sıfatını kazandı. Burada gömülen István'ın halefleri bütün Ortaçağ boyunca çoğunlukla bu şehirde taç giydi (son defa 1526'da János Szapolyai, 1527'de bir yıl önce kral seçilen Habsburg hânedanına mensup Ferdinand) ve toprağa verildi. Budin (Buda) ve Estergon (Esztergom) zamanla daha büyük önem kazandıysa da burası kutsal bir merkez olarak saygınlığını korudu. Kral Mátyás'ın 1490'daki ölümünden az sonra oldukça bakımsız durumda olan kale Habsburg Maximilian'ın kuvvetleri tarafından zaptedildi. Ancak 1491 yılında István Báthori ile Pál Kinizsi burayı geri aldı.
Buda-Esztergom-Székesfehérvár üçgeni, stratejik ve mânevî önemi dolayısıyla Osmanlılar'ın başlıca hedefini teşkil etti. Budin'in 948'de (1541) ele geçirilmesinden sonra asıl yönü Viyana olan 950 (1543) seferi sırasında Estergon'un kuşatılmasının ardından başında Kanûnî Sultan Süleyman'ın bulunduğu 35-40.000 kişilik Osmanlı ordusu, hemen hemen her taraftan bataklıklarla çevrili ve kısmen yeniden tahkim edildiği için savunma gücü yüksek Székesfehérvár'ı kuşatma altına aldı. Bu tarihte Ferdinand'ın kontrolünde bulunan kalede, kumandan György Varkocs (Warkoch) ile tahminen 6000 kadar değişik milletlere mensup muhafız vardı. Bazı kaynaklara göre şehir halkı savaşsız teslim olmadan yana idi. Kuşatma sürerken dış kaleden iç kaleye dönmek isteyen müdafilere şehir halkı kapıyı açmadı ve bunun neticesinde Varkocs ve yanındakiler hendeklerde can verdiler. 3 Cemâziyelâhir 950'de (3 Eylül 1543) ahali ve geri kalan askerler Osmanlılar'la anlaşarak Székesfehérvár'ı onlara teslim ettiler. Bazı tarihçilere göre Ferdinand'a baş eğdikleri ve silâh sakladıkları için önde gelen sivillerin bir kısmı idam edildi, askerler ise serbestçe ayrılabildi (Peçuylu İbrâhim, I, 260-261).
XVI. yüzyılın sonuna kadar buraya yönelik olarak ciddi bir askerî faaliyete girişilmedi. 1565'te şehrin Macar hâkimi, Győr (Yanıkkale) kumandanına teslim olmaya hazır olduklarını bildirdiyse de Viyana bu planı durdurdu. Muharrem-Safer 1002'de (Ekim-Kasım 1593) Kont Hardegg'in birlikleri şehri kuşattılar; ancak kalenin yardımına gelen Osmanlı kuvvetlerinin 3 Kasım'da Pákozd ve İstolni Belgrad arasında yenilgiye uğratıldığı sırada yarıda bıraktıkları kuşatmayı hâlâ belli olmayan sebeplerle sürdürmediler. Şevval 1007'de (Mayıs 1599) şehrin varoş kısmı Macar ve Avusturyalı birliklerin beklenmedik hücumu neticesinde geçici olarak alındıysa da direnen kale ele geçirilemedi. 1010'da (1601) buraya 28.000 kişilik kuvvet sevkedilmesine rağmen başkumandan Prens Henri Mercoeur kaleyi ele geçirmekte zorlandı. General Russworm'un birliklerinin hiç kimsenin geçemeyeceği sanılan bataklıkları aşarak Sziget mahallesini ele geçirmesinin ardından diğer dış semtler kısa sürede alındı. 22 Rebîülevvel'de (20 Eylül) kanlı bir savaştan sonra Avusturyalılar kaleyi zaptettiler. Bir ay sonra şehrin yakınında on altı gün süren meydan savaşı, burayı geri almak için gelen Osmanlı kuvvetlerinin yenilgisiyle neticelendi. Ancak ertesi yıl Vezîriâzam Yemişçi Hasan Paşa şehri tekrar Osmanlı topraklarına kattı (11 Ramazan 1011 / 22 Şubat 1603). Bu ikinci zaptından sonra seksen altı yıl daha Osmanlı idaresinde kalan şehir, Budin'in 1097'de (1686) düşmesiyle kısa bir süre için Budin beylerbeyiliğinin merkezi rolünü üstlendi. Ancak 1687 yılında Avusturyalılar tarafından başlatılan ablukanın giderek daha sıkı uygulanması sonucu 8 Receb 1099'da (9 Mayıs 1688) bir heyet kaleyi teslim şartlarını görüşmek üzere Kral Leopold'ün yanına gitti. Nihayet hükümdarın tasdikiyle 14 Mayıs'ta anlaşma imzalandı ve 19 Mayıs'ta yürürlüğe girdi. Böylece Osmanlı idaresi sona ermiş oldu.
Osmanlı hâkimiyeti altında Budin'e bağlı bir sancak merkezi haline getirilen şehre ilk gelen sancak beyi Yahyâpaşazâde Ahmed Bey'dir. Bu görevde daha sonra hayatının uzun kısmını Macar topraklarında geçiren Hamza Bey, Budin ve Tımışvar (Temesvár) beylerbeyi de olan Kasım Paşa, beylerbeyilik pâyesiyle tayin edilen Arnavut Hasan Paşa ve 1041-1045 (1632-1635) yılları arasında yazdığı Târih'iyle tanınan İbrâhim Peçevî (Peçuylu) gibi tanınmış simalar da bulundu.
Şehrin nüfusu hakkındaki bilgiler oldukça kısıtlıdır. Osmanlılar'dan önceki dönemle ilgili olarak ileri sürülen 7-8000'lik tahminler oldukça zayıf temellere dayanmaktadır. 1543'te buraya sevkedilen 3000 kadar kale erinden 966'ya (1558-59) kadar yalnız 1200 kişi kaldı. Bu rakam 976'da (1568-69) hafif yükseliş göstererek yaklaşık 1400'ü buldu. Bu askerlerin fazla kalabalık ailelere sahip olmadıkları söylenebilir. Sancak merkezindeki timar erlerinin ve bunların cebelülerinin sayısı 500'ü, aileleriyle birlikte 1000-1200 kişiyi pek aşamadı. Esas Macar ahaliden, 971-973 (1563-1565) yıllarında İçkale'de çok düşük sayıda (15 hâne), Dışkale'de biraz daha fazla (78 hâne) ve ayrı bir birim olarak deftere geçirilen, fakat dış mahallelerinden birini oluşturan İngovány'da kırk üç hâne olmak üzere toplam 136 cizye hânesi tesbit edildi. 1200-1500 kişiye tekabül eden bu rakam daha sonra azalmaya yüz tuttu. Sancağın III. Murad döneminden (1574-1595) kalma tek tahrir defterinde sadece elli evli aile reisi kaydedilmişti. Asıl nüfusun idarî ve askerî merkezlerden daha güvenli yerlere gitmesi Macar topraklarında genel bir eğilimdi.
Fethedilen diğer yerlerde de yapıldığı gibi Osmanlılar şehirdeki kiliselerin çoğunu camiye çevirdiler. Katedralin ilk zamanlarda Katolikler'in elinde bırakılması alışmışın dışında bir durumdu. Bunun sebebi ise içinde Macar krallarının mezarlarının varlığıdır. Yirmi beş yıl sonra 1568'de II. Selim bunlardan geri kalanlarının atılmasını emrettiyse de bu emrin tam olarak yerine getirilemediği, XVII. yüzyılın başlarında şehre giren Alman askerlerinin üç dokunulmamış mezarı yağma etmiş olmalarından anlaşılmaktadır. Romen tarzında yapılan bu mâbed bir ara cephanelik olarak kullanılmıştı.
Budin'e yakınlığı, iktisadî ve dinî önemi sebebiyle eskiden beri başta gelen bir ticaret merkezi olan şehir XVI. yüzyılda bu durumunu korudu. Bir yandan gümrük listeleri, öte yandan yüksek sayıdaki dükkânların mevcûdiyeti bunu ispatlar. Ancak daha sonra ticarî faaliyetler oldukça azaldı ve 967'ye (1560) doğru en düşük seviyesine indi. 982'de (1574) yeniden canlanma başladı; 988-992 (1580-1584) arasında istikrarını sürdürdü. Nitekim mukātaa defterlerindeki kayıtlara göre gelir yekünü 1547-1548'in altı ayında 86.800; 1558'in üç buçuk ayında 17.638; 1560-1561'in altı buçuk ayında 26.667; 1574'ün beş buçuk ayında 91.512,5; 1580-1581'in tam kamerî yılında 156.080, sonraki tam yılda 119.351 ve bir sonraki tam yılda 92.137 akçe dolayındaydı. Bu gelirlerin büyük kısmı buradan geçen sığır sürülerinden sağlanıyordu, yerli panayırların katkısı da yüksekti. 1574 ve 1580-1584 yıllarında bir yandan İtalya, öte yandan Avusturya ve Almanya istikametine sevkedilen 106.000'den fazla sığır buradan geçmişti. Aynı zamanda başka hayvanî ve bitkisel ürünler dışında madenî emtia da ihraç malları arasında yer alıyordu. İthalâtla ilgili bilgiler kısıtlı olmasına rağmen İstolni Belgrad'ın yörede başta gelen bir dağıtım merkezi olduğu söylenebilir.
951 (1544) ve 967 (1560) yıllarına ait bilgilere göre şehirdeki mîrî dükkânların sayısı 101'den 112'ye yükselmişti. Kiraya verilen bu satış yerleri ve tezgâhlar arasında helvacı, bakkal, debbâğ, saraç, kazzâz, berber, kuyumcu, çilingir, çizmeci, kalaycı, şimşirci, sertıraş, pabuççu, biberci, madrabaz, hallaç, dülger, remmal vb. bulunuyordu. Bunlardan Sziget mahallesindeki yirmi üç dükkândan on altısı Macarlar tarafından işletiliyordu.
İstolni Belgrad'dan beklenen vergilerin yıllık hâsılı hem 1570 icmal defterinde hem de III. Murad dönemi mufassal defterinde tahminî bir rakam üzerinden tesbit edilmişti (36.000 akçe). Buradaki vergi çeşitlerine göre şehir halkı vergilerinin yüzde 47'sini hububat, 28'ini ise şıra üretiminden ödemekteydi. Bunların dışında müslümanların bağları ve diğer ziraî ürünleri için ödenen vergiler de vardı. Ayrıca şehirde 3000 akçe vergi kayıtlı bir barut değirmeni bulunuyordu. Yine iki değirmenle bir çayırın gelirinin Hacı Bektaş Tekkesi'ne vakfedilmiş olması, bu tarikatın XVI. yüzyılda İstolni Belgrad'da yerleşmiş olduğuna delâlet eder.
İstolni Belgrad sancağı sınır boylarında bulunduğu için ona bağlı yerleşim merkezlerinin sayısı devamlı değişmekteydi. Sürekli vergilendirilen köylerin yanı sıra geçici olarak Osmanlı hâkimiyeti altına giren pek çok yer vardı. Hatta bazı defterlere henüz hiç fethedilmemiş bölgelerin yerleşim merkezleri de kaydedilmiş ve timar sahiplerine dağıtılmıştı. Tahrir zamanında mükellefiyeti "bervech-i tahmin" şeklinde tesbit edilen ve "hâlî ez-raiyyet" ifadesiyle gösterilen bu yerleşme birimleri çoğunlukla bu kapsama girmektedir. Bu tür yerlerin deftere alınmasındaki amaç, Avusturya ile yapılan görüşmelerde delil olarak kullanabilmekti. Nitekim 1563-1565 yıllarında cizye ödeyen 250'ye yakın yerleşme yerinin sancağın çekirdeğini oluşturduğu ve bu rakama dayanarak 1570 icmal defterinde sıralanan yaklaşık 600 yerleşme biriminin (şehir, kasaba, köy) ve doksana yakın mezraanın büyük oranda bu kategoriye dahil olmadığı öne sürülebilir.
XVII. yüzyılda sancağa ait bilgilere pek rastlanmamaktadır. Bu yüzyılda burada bulunan ulûfeli asker sayısı bir hayli azalmıştı. Fakat başka bir sistem içinde görev yapan muhafızların var olduğu söylenebilir. Osmanlı döneminden sonra yapılan ilk Habsburg tapu listesinde aralarında birçoğu harap olmak üzere 258 evin tesbit edilmiş olması, nüfusta XVI. yüzyıla göre büyük bir değişikliğin meydana gelmediğini göstermektedir.
İstolni Belgrad'da kale dışında Osmanlı inşaat faaliyetleri oldukça sınırlı görünmektedir. Burada yalnız bir iki cami ile mescid ve iki hamam olduğu bilinmektedir. Kalıntıları bugüne kadar ulaşabilen hamamlardan biri, 1559-1563 arasında Budin beylerbeyi olan Güzelce Rüstem Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Székesfehérvár, Osmanlı idaresinden sonra özellikle XVIII. yüzyılda barok üslûbunda yapılan kilise ve evlerle donatılmıştır. Şehir merkezi zamanımızda da bu görüntüyü yansıtmaktadır. Günümüzde Fejér ilinin (megye) merkezi ve bir piskoposluk olan şehrin nüfusu 100.000'i aşmıştır (1995'te 108.070). Bu nüfusuyla Macaristan'ın büyük şehirlerinden biri olan Székesfehérvár'da özellikle II. Dünya Savaşı'ndan sonra sanayi hızla gelişmiştir. Şehirdeki başlıca sanayi dallarını elektronik eşya, alüminyum üretimi, takım tezgâhları teşkil eder. Avrupa'nın en büyük otobüs fabrikalarından biri de burada bulunmaktadır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi