Erdebil şehri... Erdebil tarihi...

Deniz seviyesinden 1505 m. yükseklikte, Savalan (Sabalan) dağ silsilesinin eteklerindeki platoda kurulmuştur. Burası ile İran-Azerbaycan Cumhuriyeti sınırı arasındaki mesafe 40 kilometredir, Hazar denizi sahiline kadarki mesafe ise 64 kilometreden fazladır. Bazı eski Arap kaynaklarında şehrin adı Erdübîl şeklinde geçerken X. yüzyılda yazılmış Farsça Ḥududu'l-ʿâlem'de Erdevîl imlâsıyla kaydedilmiştir. Ortaçağ Arap ve Fars coğrafyacıları şehrin kuruluşunu Sâsânî Hükümdarı II. Yezdicerd'in oğlu Fîrûz dönemine (459-484) kadar götürürler. İslâmî fetihlerden önce Sâsânî Devleti'ne katılan Azerbaycan hâkiminin (merzübân) başşehri olan Erdebil, Hz. Ömer devrinde Azerbaycan valiliğine tayin edilen Huzeyfe b. Yemân'ın günlerce süren savaştan sonra yaptığı antlaşma ile fethedildi (642). Hz. Ali zamanında Azerbaycan valisi olan Eş'as b. Kays, halkının çoğunun müslüman olduğu Erdebil'e bazı Arap aşiretlerini de yerleştirerek burayı büyük bir şehir haline getirdi. Şehirde daha sonra genişletilen bir de cami yaptırdı.

Erdebil'i İslâm tarihinde tanıtan en önemli olay, Bâbek'in liderliğinde gelişen Hürremiyye hareketidir. 201'de (816) Arap hilâfeti aleyhinde bir ayaklanma şeklinde başlayan Hürremiyye hareketinin merkezi Erdebil civarında bulunan dağlık bölgedeki köylerdi. İlk Arap tarihçileri, Bâbek'in halifeliğe karşı silâhlı mücadelesi sırasında onun Erdebil çevresindeki kaleleri tahrip ettiğini yazarlar. Bâbek isyanı bastırıldıktan sonra da Erdebil yine hilâfet aleyhindeki isyanların merkezi olmaya devam etti. Bâbek olayının ardından Azerbaycan hâkimi olan Afşin Haydar b. Kâvûs, kendi akrabalarından Mengü Çûr'u vilâyetin âmili tayin etti. Erdebil'de oturan Mengü Çûr'un Bâbek'e ait kalelerin birindeki çok miktarda para ve mücevheratı halifeden sakladığı, şehrin sâhib-i berîdi (posta reisi) Abdullah b. Abdurrahman tarafından Bağdat'a haber verilince Mengü'nün üzerine asker yollandı; Mengü Çûr şehir yakınlarındaki kalelerden birine sığındı, ancak yakalanıp Bağdat'a gönderildi.

Arap hilâfetinin sarsıldığı dönemlerde, IX. yüzyılın sonlarında Erdebil Sâcoğulları'nın kurduğu emirliğin merkezi oldu. Erdebil'de kesilmiş ve bugüne ulaşmış ilk dirhem bu yıllara (286/899) aittir. Büyük Selçuklular devrinin sonlarında Erdebil ve çevresi Azerbaycan Atabegleri'ne tâbi bulunuyordu. Kaynaklarda belirtildiğine göre Erdebil X ve XII. yüzyıllarda iktisadî ve içtimaî bakımdan gelişmiş bir şehir durumundaydı. İstahrî, şehrin surları içinde narin bir kalesi olduğunu ve etrafında da ribât bulunduğunu yazar. Erdebil'de yaşayan zenaat erbabının imal ettiği başlıca eşyalar ağaçtan yapılmış kap kacak, halı, kumaş ve elbiseden ibaretti.

XIII. yüzyılın başlarında Erdebil şehri sakinleri birbiri ardınca iki facia yaşadı. 1209 veya 1210 yılında Gürcü ordusu Erdebil'e saldırarak yerli sultanı katletti ve ailesini esir edip 12.000'e yakın müslümanı öldürdü. Ermeni ve Gürcü tarihçilerinin yazdığına göre şehir camisine sığınan din adamları ve zenginler diri diri yakıldılar. Şehir on yıl kadar sonra da Moğol istilâsına uğradı. Moğollar'dan kaçıp 617'de (1220) Horasan'dan Erdebil'e sığınan Yâkūt el-Hamevî, şehri terkettikten kısa bir süre sonra Moğollar'ın oraya da saldırdıklarını yazar. Şehri zapteden Moğollar burayı baştan başa yakıp yıkarak büyük bir katliam yapmışlar, ancak şehir kısa zamanda yeniden kurulmuş ve Yâkūt'a göre öncekinden daha mâmur hale gelmiştir.

Erdebil 697'de (1298), İlhanlı Gāzân Han'ın en yakın adamlarından biri olan Vezir Reşîdüddin'in oğullarından Emîr Muhammed'in valiliği döneminde Azerbaycan'ın en gelişmiş bölgelerinden biriydi. Mektûbût-ı Reşîdüddîn'de, bu sıralarda Erdebil'deki Şeyh Safiyyüddîn-i Erdebîlî'nin kurucusu olduğu sûfî ocağının bölgenin mânevî hayatında önemli bir yer tuttuğu. Gāzân Han'ın ve vezirinin onun faaliyetlerini destekledikleri belirtilmektedir. 1334'te vefat eden Safiyyüddin Erdebil'deki dergâhının avlusuna defnedilerek sonradan kabri üstüne türbe, yanına da yeni bir cami yapıldı. Şeyh Safiyyüddin ve müridleri Şâfiî mezhebine mensup olmakla birlikte tarikat daha sonraları Şiî bir temayül kazanmış ve türbesi Şiî ziyaretgâhı haline dönüşmüştür.

Safevî Devleti kurulunca Şeyh Safiyyüddin ziyaretgâhına daha da önem verildi ve Erdebil yeni devletin dinî ve siyasî merkezi haline geldi. Bu dönemde Erdebil'deki dergâhın mütevelliliği en yüksek derecedeki devlet adamlarının elindeydi. Ocağın vakıfları arasında Azerbaycan'da kırk köy, Erdebil'de 200 ev, dokuz hamam, sekiz kervansaray, Kayseriye adlı bir kapalı çarşı, 100 dükkân vb. bulunuyordu. Erdebil'in gelişmesini sağlayan esas sebeplerden biri, Ortaçağ'da bölgenin milletlerarası ticarette en önemli paya sahip olan ipeğin ihraç yolları üzerinde yer almasıydı. Erdebil yoluyla Anadolu'ya giden ipekten alınan gümrük resmi, Şeyh Safiyyüddin ocağının en önemli gelir kaynağını teşkil ediyordu. Safevî Devleti'nin çöküş döneminde Osmanlılar'la Ruslar'ın Gîlân ve Erdebil'i ele geçirme çabaları bölgenin ipek ticaretindeki önemiyle izah edilebilir.

1590'da Osmanlı-İran antlaşması gereğince iki devlet arasındaki sınır Erdebil yakınlarından geçiyordu. Şah Abbas 1603'te Osmanlılar'a karşı giriştiği mücadele sonucunda 1590'da kaybettiği toprakları geri aldı. 1612'de imzalanan yeni antlaşma ile geri alınan bölgelerin İran arazisi olduğu kabul edildi; ancak Safevîler'in her yıl Osmanlılar'a 200 yük ipek vermesi garanti altına alınmıştı. Safevî Devleti'nin son yıllarında Kafkasya'da Osmanlı-Rus rekabeti şiddetlendi ve 1725 sonbaharında Osmanlı kuvvetleri Erdebil'e girdi. Ancak 1730'da Nâdir Şah Erdebil'i geri aldığı gibi Osmanlılar'ı İran Azerbaycanı ile Hemedan ve Kirmanşah'tan çıkmaya mecbur etti. Erdebil'in iktisadî ve içtimaî durumu bu dönemde çok kötüleşmişti. İran'a giden Rus elçisi Golitsin'in doktoru Lerch, 1734'te yol kayıtlarında Erdebil'den tamamıyla yağmalanmış harap bir şehir olarak söz etmektedir.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan'da müstakil veya yarı müstakil hanlıkların kurulduğu dönemde Erdebil bir hanlık merkezi olmuş, iktisadî hayat yeniden canlanmış, ipek, yün, pamuklu kumaşlar, deri imali ve ticareti gittikçe yaygınlık kazanmıştı. Kuba Hanı Feth Ali Han 1784 yazında ani bir saldırı ile burayı zaptettiyse de Ruslar'ın kendisini desteklememesi üzerine geri çekildi.

XIX. yüzyıl başlarında nüfusu azalan Erdebil 1813'te 4000 civarında bir nüfusa sahipti. Bundan on yıl sonra, Rus işgalinden önce burada 500-600 aile (yaklaşık 3000 kişi) bulunuyordu. Bu dönemdeki Rus-İran savaşları şehre büyük bir darbe vurdu. Şehir 1828 Şubatında Ruslar tarafından işgal edildi; Şeyh Safiyyüddin ziyaretgâhının kütüphanesinde ve türbedeki bazı sanat eserleri ve özellikle el yazması kitaplar Rus Generali Paskeviç'in emriyle Petersburg'a gönderildi.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru Erdebil'in İran ekonomisindeki yeri giderek kuvvetlenmeye başlamıştı. Bu sıralarda şehirde 100 kadar demirci, yirmi bakırcı, yetmişten fazla kalpak ve elbise imalâthanesiyle 12.000 kadar da dükkân bulunuyordu. Erdebil ve civarındaki halkın bir kısmı, "çarvadarlık" olarak adlandırılan ticarî kervanları işletmek ve bu amaçla deve beslemekle de uğraşıyordu. Ancak şehrin en zengin kesimini büyük toprak sahipleri (mülkdar, erbâb) teşkil ediyor, bunlar arasında din adamları, devlet memurları ve aşiret reisleri başta geliyordu.

I. Dünya Savaşı sonrasında Erdebil halkının çoğunluğunu Âzerî Türkleri oluşturuyordu ve nüfusu da 20.000'i aşmıştı. Rızâ Şah'ın idaresi sırasında (1925-1941) Erdebil'in iktisadî ve siyasî önemi azaldı, giderek ülkenin az gelişmiş bölgelerinden biri haline geldi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise şehirde ancak bir mensucat fabrikası ile birkaç keçe, kilim ve deri işletmesi kaldı. Şehrin nüfusu 1956'da 66.000'e yaklaşıyordu. 1970'li yıllarda petrol ihracatının sağladığı gelirin hızla artmasıyla şehrin ekonomik ve sosyal durumunda olumlu yönde değişiklikler oldu. Şehir fizikî bakımdan giderek büyüdü, yeni mahalleler kuruldu, sınaî ve ticarî faaliyetler süratle gelişti. Ancak yeni sanayi işletmelerinin çoğu kimyevî malzeme, plastik eşya, deri, otomobil yedek parçaları, Alman gümüşünden mutfak eşyası imal eden küçük tesisler durumundadır. Şehrin nüfusu 1976'da 147.404'e, 1986'da 281.973'e ulaşmıştır.

Şeyh Safiyyüddin'in türbe ve camisinden başka tarihi Selçuklu dönemine kadar uzanan ve büyük bir kısmı harap olan Mescid-i Cami' de Erdebil'in önemli mimari yapılarındandır. Şehirde ayrıca seksenden fazla mescid ve türbe ile üç medrese bulunmaktadır.

Erdebil'de yetişen veya oraya nisbet edilen birçok âlim, edip, muhaddis ve mutasavvıf vardır. Bunların en meşhurları arasında, Şeyh Safiyyüddin'den başka tanınmış mutasavvıflardan Ebû Zür'a Abdülvehhâb b. Muhammed b. Eyyûb el-Erdebîlî ile (ö. 415/1024) Hâce Ali Erdebîlî (ö. 832/1429), fıkıh âlimlerinden Yûsuf b. İbrâhim el-Erdebîlî (ö. 779/1377 [?]), kelâmcılardan da Ahmed b. Muhammed el-Erdebîlî (ö. 993/1585) anılabilir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA