Sava nehrinin kenarında stratejik bakımdan önemli bir yerde kurulmuştur. Burada daha önceki adı Zaslon olan yerde eskiden küçük bir palanka vardı. Fâtih Sultan Mehmed zamanında Osmanlılar'ın eline geçen bu önemli mevkide 1471'de ahşap ve topraktan bir hisar yapıldı. Belgrad'ı tehdit eden bir yerde bulunması sebebiyle muhtemelen "yandan vuran tabya veya istihkâm" mânasında buraya Böğürdelen adı verildi. Ancak buradan Macaristan ve Avusturya'nın güney bölgelerine kolayca akın yapılabildiği için Mathias Corvinus (I. Mátyás) tarafından kuşatma altına alındı. 1475 sonlarına doğru başlayan kuşatma 1476 Şubatında kalenin ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Bu olaydan bahseden Szabács viadala (Šabac'ın muhasarası) adlı eser, XV. yüzyıl Macar tarih destanlarının en uzun ve orijinal metni bulunanlarından biridir. Bölgede Macarlar tarafından bir "ban"lık kuruldu; yeniden ve taştan tahkim edilen kale ise Macar serhaddindeki hisar zincirinin bir halkası oldu. 1492'de gerçekleştirilen başarısız bir Osmanlı muhasarasından sonra, Kanûnî'nin birinci Macaristan seferi sırasında, bölgeye gönderilen Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa'nın kuvvetleri tarafından şiddetli bir kuşatma neticesinde fethedildi (7 Temmuz 1521). Burası aynı zamanda Kanûnî Sultan Süleyman'ın ilk fethettiği kale olma özelliğine de sahipti. Kanûnî fetihten sonra kaleye girdi ve şehrin imarını emretti. Belgrad'ın fethiyle ilgili kararlar da burada alındı. Şehir 1688 ve 1695'te kısa süreli olarak elden çıkmasına rağmen 200 yıla yakın süren ilk Osmanlı dönemi sırasında önce Rumeli, 1580'den itibaren Bosna eyaleti içinde yer aldı. Daha sonra birkaç yıl için Semendire, ardından İzvornik sancağına bağlandı. Önce nahiye, sonra da üç nahiyeden oluşan bir kaza merkezi sıfatını kazandı.
Kasabanın nüfusu hakkında ilk arşiv kaynağı olan 1533 tarihli İcmal Defteri'nde on dört hıristiyan hâne ve beş mücerred (bekâr) nüfus tesbit edildi. Bu oldukça az ve fetih dolayısıyla meydana gelen sarsıntılı durumu gösteren rakam 1548'e kadar otuz yedi hıristiyan hâneye ulaştı. Bunların yanında kalabalıkça bir müslüman topluluk da bulunuyordu. Nitekim bu sıralarda şehrin on müslüman mahallesinde 141 hâne vardı. Bunların yirmi altısında aile reisinin babası Abdullah adıyla kaydedildiğinden bu gibilerin yeni müslüman oldukları söylenebilir. Hâne sayısına göre burada askerî statüdekiler hariç toplam nüfus 1200-1500 civarında olup buna birkaç yüz kale muhafızı da ilâve edilebilir. 1600 yılı dolayında tanzim edilen deftere göre şehirde altı müslüman mahallede 217 hâne bulunuyor, ayrıca yirmi bir hâneden müteşekkil bir hıristiyan cemaati oturuyordu. Hıristiyan nüfusun azalması, buranın askerî bir merkez olması dolayısıyla bunların kendilerini güven içinde hissetmeyip daha rahat oturma yeri aramaları ile ilgili olmalıdır. Kasabanın ispence* ve öşürleri ilk yıllarda iki timar sahibi arasında paylaşılırken 1548'e doğru padişah hassı oldu. Hazinenin ayrıca şehrin mukātaa*larından da geliri vardı. Tarım ve zenaat gelişmiş bir durumdaydı. Bazı belge ve gravürlere göre şehirde ilk zamanlarda bir, daha sonra dört cami bulunuyordu.
17 Ağustos 1717'de savaşsız olarak Avusturya kuvvetlerine terkedilen şehir Belgrad Antlaşması'na (1739) kadar Avusturya'nın elindeydi ve bu dönemde nüfus bir hayli azalmıştı. Nitekim burada sadece otuz dört hıristiyan evi bulunmasına karşılık hiç müslüman kalmamıştı. 1739-1788 arasında Osmanlı Devleti'ne bağlı olan Böğürdelen, 24 Nisan 1788'de yeniden Avusturyalılar'ın hâkimiyetine girdiyse de Ziştovi Antlaşması gereğince 1791'de tekrar Osmanlılar'a geri verildi. Bu yıllarda nüfus 1500'e, burada bulunan bir casusun raporuna göre ise 2000'e yükselmişti. 1804'te başlayan ilk Sırp ihtilâli neticesinde (26 Ocak 1806) kale Kara Yorgi'ye teslim edildi.
Bugün Šabac hem tarım hem de endüstri ve ulaşım bakımından mahallî bir merkez sıfatına sahip olup nüfusu devamlı artış göstermektedir (1961: 30.352, 1981: 51.642).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi