Kızıldeniz'in girişinde stratejik açıdan çok önemli bir yerde bulunan Aden, kendi adını taşıyan körfezin kuzeybatısındaki Aden ve Küçük Aden yarımadalarının etrafında uzanır. Nüfusu 365.000'dir (1981 tah.). Volkanik karakterli olan Aden arazisi dağların, platoların ve denize doğru uzanan ince vadilerin bulunduğu bir bölgede yer alır. Sahil kısmında ise bölgeye adını vermiş olan Hadramut vadisi bulunmaktadır. Yazları çok sıcak ve rutubetli, kışları ise kuzeydoğudan esen muson rüzgârları sebebiyle yağışlıdır. Bölgede çeşitli ırklara mensup halk yaşamaktadır. Nüfus, çoğunluğu Arap olmak üzere Hintli, Afrikalı (Somalili) ve Avrupalılar'dan teşekkül etmektedir. Marco Polo Aden şehrinin nüfusunu 1276'da 80.000 kadar tahmin etmektedir. İbn Battûta'ya göre Aden, etrafı dağlarla çevrili büyük bir liman şehri olup Hindistan ve Uzakdoğu'dan gelen ticaret gemilerinin uğrak yeridir. Şehirde yaşayanlar arasında Hintli ve Mısırlı tüccarlar vardır. Bölgede ziraat yapılmadığı gibi ağaç ve su da bulunmamaktadır. Şehir halkı su ihtiyacını sarnıçlardan sağlamaktadır. Kâtib Çelebi ise şehrin adını Hz. İbrâhim soyundan gelen Aden b. Sinan'dan aldığını yazmaktadır. Onun belirttiğine göre Aden'in güney ve kuzeyinde iki kapısı bulunmakta, kuzeyde olanına Şamlılar Kapısı (Bâbü'ş-Şâmiyyîn) denilmekteydi. Sahilinde ham anber çıkan Aden'in yakınlarında Ziyâdîler'den Muhammed b. Abdullah'ın yaptırdığı bir kale vardır. Kalenin içinde Resûlî hânedanından Ömer b. Mansûr bir medrese yaptırmıştır.
İslâmiyet'ten Önce Aden. Tarihi milâttan önce 4000 yıllarına kadar uzanan Aden'in Şeddâd b. Âd tarafından kurulduğu rivayet edilir. Şehir, Hindistan'dan gelen deniz ticaret yolunun Asya tarafındaki son durağı olması bakımından, daha Firavunlar devrinde önem kazanmıştır. Kur'an'da geçen "bi'r mu'attala" (bk. el-Hac 22/45) ile "İrem zâti'l-İmâd"ın (bk. el-Fecr 89/7) Aden civarında olduğu sanılmaktadır. Taberî'nin kaydettiğine göre (bk. Târîḫ, I, 143) Kabil, kardeşi Hâbil'i öldürdükten sonra kız kardeşi ile birlikte Yemen'den Aden'e kaçmıştır. Hemdânî'ye göre (bk. Ṣıfatü Cezîreti'l-ʿArab, 53, 124) Aden Arapları Mereb, Humâhim (Cemâcim) ve Mellâh adıyla üç kısma bölünmüştür. Aden, zaman zaman Yemen Arapları'nın elinden çıkarak daha kudretli devletlerin hâkimiyet ve nüfuzu altına girmiştir. Eski Mısırlılar ve Habeşler'den sonra Romalılar'ın idaresine giren şehir, milâttan sonra 575'te İranlılar'ın (Sâsânîler) eline geçmiştir.
İslâmî Dönem. Yemen'in son Sâsânî umumi valisi Bâzân, 10 (631) yılında müslüman olunca Aden İslâm ülkesine katılmış ve burada İslâm dini yayılmaya başlamıştır. Aynı yıl, Hz. Peygamber tarafından İslâm'a davet için bir mektupla birlikte Yemen'e gönderilen Hz. Ali, Hemdânîler'e İslâmiyet'i anlattıktan sonra Aden'e gitmiş ve burada yaşayanları da dine davet etmiştir. Hz. Peygamber, ayrıca Yemen asıllı Ebû Mûsâ el-Eş'arî'yi Zebîd ve Aden'e ilk İslâm valisi olarak göndermiştir. Daha sonra Ömer b. Abdülazîz tarafından burada bir cami yaptırılmıştır. Ardından Aden, 300 yıla yakın bir süre Yemen imamlarının idaresi altında kalmış, 916'dan sonra da bölgede bağımsız bir hânedan kuran Benî Ziyâd'a bağlanmıştır. Yaklaşık bir asır sonra Benî Ma'n, Aden de dahil olmak üzere Lehic, Ebyen, Şihr ve Hadramut'ta hâkimiyeti ele geçirmiştir. Yemen Suleyhîleri Aden üzerinde hâkimiyet hakkını Benî Kerem'e vermişler, ancak bunlar sonradan aralarında ihtilâfa düşmüşlerdir. Nihayet bu ailenin bir kolu olan Benî Zürey' üstünlüğü elde ederek 1125'te istiklâlini ilân etmiştir. Benî Zürey'in bölgedeki bağımsızlığı, Selâhaddîn-i Eyyûbî'nin kardeşi Turan Şah'ın Yemen'i zaptettiği 1173 yılına kadar sürmüştür. Daha sonra burada sırasıyla 1228'e kadar Eyyûbîler, 1454'e kadar Resûlîler, 1517'ye kadar Tâhirîler hüküm sürmüşlerdir. 1513 yılında Portekizliler Alfonso de Albuquerque'nin kumandasında Aden'i denizden kuşatmışlarsa da şehri alamamışlardır. Birkaç yıl sonra Lehic şehrini Tâhirîler'den teslim alan Memlükler de aynı şekilde Aden karşısında başarısızlığa uğramışlardır.
Osmanlı Dönemi ve Sonrası. XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti'nin güney siyaseti içine giren Aden, sahip olduğu stratejik ve ticarî mevki dolayısıyla, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu'nda faaliyet gösteren Portekizliler'e karşı girişilecek mücadeleler için önemli bir üs olarak görülmüş ve Hadım Süleyman Paşa kumandasındaki yetmiş altı parça gemiden müteşekkil Osmanlı donanması tarafından 3 Ağustos 1538'de fethedilmiştir. Aden bir ara Osmanlılar'ın elinden çıkmışsa da 1548 yılı başlarında geri alınarak Yemen eyaletine bağlı bir sancak haline getirilmiştir. 1565'te Yemen'de iki beylerbeyilik kurulduğu sıralarda San'a beylerbeyiliği sınırları içinde bırakılan Aden, Hint Okyanusu'ndaki mücadelelerde Osmanlılar için bir deniz üssü olarak kullanılmış, 1630'lardan sonra Zeydî imamların hâkimiyetine geçmiştir. Osmanlı Devleti'nin bölgedeki imamlarla ilişkileri Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar (1914) devam etmiştir.
Hindistan'ı sömürgeleştirdikten sonra bir ikmal üssü olarak Aden'in önemini gören İngilizler, 1802'de Lehic Sultanı Ahmed b. Abdülkerîm ile imzaladıkları ticaret ve dostluk anlaşmasına dayanarak 1839'da Aden'e yerleştiler. Aden, önceleri idarî bakımdan Bombay eyaletine bağlandı; 1937 yılında ise doğrudan İngiltere'ye tâbi müstakil bir koloni (crown colony) haline getirildi. Bundan sonra İngilizler, bölgeyi Batı Aden Himayesi (Western Aden Protectorate = WAP) ve Doğu Aden Himayesi (Eastern Aden Protectorate = EAP) adında iki idarî kısma ayırdılar ve bünyelerinde birçok sultanlık, emirlik ve şeyhlik bulunan her iki idarî bölgeyi ayrı ayrı anlaşmalarla kendilerine bağladılar. 1959 yılında, yine İngiltere'nin teşviki ile, batı bölümüne bağlı olan altı emirlik, sonradan adı Güney Arabistan Federasyonu'na (Federation of South Arabia) çevrilen güneydeki Arap Emirlikleri Federasyonu'nu kurdu. 1961'de henüz koloni halinde bulunan Aden, federasyon ile anlaştı; 1963 yılında federasyona resmen üye oldu ve Aden Devleti adıyla anılmaya başladı. Ancak İngiliz hükümeti, Aden idaresi üzerindeki bütün yetkileri elinde tutmaya devam etti; ayrıca kendine, istediği anda Aden'in herhangi bir bölümünü federasyondan çıkarma hakkını da tanıdı. Koloni Aden'in federasyon ile birleşmesinden sonra "Aden Himayesi" yerine, "Güney Arabistan Himayesi" ismi kullanılmaya başlandı. Böylece hem doğu hem batıyı içine alan bir yönetim kurulmuş oldu. Aden, 1968'de Güney Yemen Federasyonu'na katıldı ve 30 Kasım 1970'te Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin (el-Cumhûriyyetü'l-Yemeniyyetü'd-Dimukrâtiyyetü'ş-Şa'biyye) kurulmasıyla yeni devletin başşehri oldu.
Aden'de ekonomik hayat, büyük ölçüde bulunduğu coğrafî konuma bağlıdır. 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla şehrin önemi daha da artmış, milletlerarası serbest liman bölgesi olması bakımından da ticarî faaliyetler bir hayli ilerlemiştir. Aden, gemilerin uğrak yeri olması dolayısıyla faal bir deniz ticaretine sahiptir. Kömür ve petrol, bölgeye zenginlik getiren önemli yer altı kaynaklarıdır. Küçük Aden'deki petrol rafinerisinden başka bir endüstriyel faaliyet göze çarpmaz.
Marco Polo'nun 1276'da 360 mescid bulunduğunu söylediği şehirde bugün en önemli İslâmî eser, Ayderûsiyye tarikatının kurucusu Ebû Bekir Ayderûs'un türbesi ile onun adını taşıyan camidir. Şehrin surları Zürey'îler devrine aittir. Eyyûbî, Resûlî ve Tâhirîler döneminden kalma bazı yapılar da vardır. Şehrin içme suyunu sağlayan boğazdaki su bentleri de önemli tarihî eserler arasındadır.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi