Tâceddin Urmevî kimdir? Tâceddin Urmevî biyografisi

Hayatına dair yeterli bilgi yoktur

Babasının adını Hasan şeklinde kaydedenler varsa da doğrusu Hüseyin'dir. Tâceddin el-Urmevî eski ve yeni bazı kaynaklarda aynı nisbeyi taşıyan başka âlimlerle, özellikle Fahreddin er-Râzî'nin el-Maḥṣûl'ünü et-Taḥṣîl adıyla ihtisar eden Konya Kadısı Sirâceddin el-Urmevî, el-Maḥṣûl'ü şerheden Kazasker Muhammed b. Hüseyin el-Urmevî el-Mısrî ve Kadı Ebü'l-Fazl Muhammed b. Ömer el-Urmevî ile karıştırılır. Urmevî'nin Fahreddin er-Râzî'nin önde gelen talebeleri arasında yer aldığı ve hocasının görüşlerini en iyi onun bildiği (Bedreddin ez-Zerkeşî, IV, 580), mütekellim ve münazarada maharetli olduğu söylenir. Ancak Râzî'ye nerede ve ne kadar süreyle öğrencilik yaptığı, başka hangi âlimlerden ders aldığı bilinmemektedir. Adları kaydedilen birkaç öğrencisi arasında en meşhuru el-Maḥṣûl'e şerh yazan Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî'dir. Ondan ders alanlardan biri de Bağdat Müstansıriyye Medresesi'nde nahiv hocası olan Cemâleddin İbn Ayâz en-Nahvî'dir (Zehebî, s. 73; Urmevî'nin Nahvî'den okuduğu şeklindeki ifade [Safedî, XII, 212] bir müstensih hatası olmalıdır).

Urmevî, günümüze ulaşan tek eseri el-Ḥâṣıl mine'l-Maḥṣûl'ü (nşr. Abdüsselâm Mahmûd Ebû Nâcî, I-II, Bingazi 1994) Ebû Hafs Ömer b. Sadrüşşehîd el-Vezzân'ın isteği üzerine telif ettiğini belirtir (el-Ḥâṣıl, I, 226-227). Bu zat hakkında kaynaklarda bir bilgiye ulaşılamamakla birlikte kendisi, Rey şehrinde Selçuklular döneminden itibaren Şâfiî mezhebinin reisliğini üstlenen ve önemli resmî görevlerde bulunan Vezzân ailesine (Sem'ânî, V, 596; İbnü's-Salâh, II, 558) mensup bir âlim olmalıdır. Bu durumda Urmevî'nin bir süre Rey'de kaldığı ve eserini Rey'in 617'de (1220) Moğollar tarafından tahribinden önceki bir tarihte orada yazdığı neticesi çıkarılabilir. Nitekim eserin 614 yılı Zilhicce ayında (Mart 1218) tamamlandığına dair kayıt da bunu desteklemektedir (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1615). Muhtemelen Moğol istilâsı yüzünden Rey'den ayrılıp Bağdat'a giden Urmevî'nin vefatına kadar bu şehirde kaldığı anlaşılmaktadır. Dönemin Abbâsî kumandanlarından Şerefeddin İkbâl eş-Şerâbî 628'de (1231) Bağdat'ta kendi adıyla anılan (Şerâbiyye, İkbâliyye, Şerefiyye) bir medrese yaptırdı ve Urmevî'yi buraya müderris tayin etti (Nâcî Ma'rûf, s. 149, 161-165). Büyük itibar görüp müreffeh bir hayat yaşayan Urmevî yirmi beş yıl kadar bu medresede ders verdi, öldüğünde Cüneyd-i Bağdâdî'nin kabrinin bulunduğu Şûnîziyye Mezarlığı'na defnedildi. Kâtib Çelebi'nin kendisinden kadı olarak bahsetmesine (Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1615) ve bir doktora tezi hazırlayıp eserini tahkik eden Abdüsselâm Mahmûd Ebû Nâcî'nin herhangi bir kaynak göstermeden onun kadılık yaptığını söylemesine (el-Ḥâṣıl, neşredenin girişi, I, 72) rağmen daha eski kaynaklarda müderrislik dışında herhangi bir görev aldığına dair bilgiye rastlanmamaktadır. Kaynaklarda Urmevî'nin el-Ḥâṣıl dışında başka bir eserinin adı geçmez. Ancak Fahreddin er-Râzî'nin er-Risâletü'l-kemâliyye fi'l-ḥaḳāʾiḳi'l-ilâhiyye adlı Farsça eserini Arapça'ya çevirdiği nakledilir (İbn Ebû Usaybia, s. 470). Fürûa dair bir eser yazıp yazmadığı bilinmemekle beraber İbn Kayyim el-Cevziyye onun yeminle ilgili bir meseledeki görüşünü aktarır (İʿlâmü'l-muvaḳḳıʿîn, III, 79).

Urmevî, Râzî'nin el-Maḥṣûl'ü üzerine yapılan ilk çalışmalardan biri olan el-Ḥâṣıl'da eseri özünü ve mânaları ihlâl etmeden lafız cihetinden özetlediğini, sadece metinde çokça tekrar edilen veya çok az ihtiyaç duyulan meseleleri çıkardığını, bunların da on kadar mesele olduğunu, delillerden en açık ve itirazlardan da en kuvvetli olanlarını seçip diğerlerine yer vermediğini söyler (I, 227). Eser incelendiğinde el-Maḥṣûl'ün başlıklarının ve içeriğinin genellikle korunduğu, "fıkıh bablarının zabtı" (I, 223-227) gibi bazı fasılların hazfedilmesi, başlıklarda ve meselelerde bazı tasarruflar dışında üslûp ve şekil açısından ciddi bir değişikliğe gidilmediği görülür. Urmevî bazı yerlerde eserde kaydedilen görüşlerin kimlere ait olduğunu açıklar, bazı yerlerde de görüş sahiplerinden tanınmış kişileri hazfedip daha az bilinenleri bırakır (örnek için krş. el-Maḥṣûl, VI, 73-89; el-Ḥâṣıl, II, 1022-1030). Urmevî'nin el-Maḥṣûl üzerine yapılan diğer ihtisar ve şerh çalışmalarına nisbetle eserdeki görüşlere daha sadık kaldığı ve tenkit amacı gütmediği söylenebilir. Râzî'nin görüşünü eleştirdiği veya getirdiği delillerin zaafına işaret ettiği yerler de bulunmakla birlikte bunlar sayıca çok azdır (el-Ḥâṣıl, II, 1049). el-Ḥâṣıl kendisinden sonraki birçok usulcüye kaynaklık etmiş ve bu eseri esas alan çalışmalar yapılmıştır. Beyzâvî'nin Minhâcü'l-vüṣûl'ünün ana kaynağı el-Ḥâṣıl'dır. Necmeddin et-Tûfî, Telḫîṣü'l-Ḥâṣıl adıyla bir eser yazdığını bizzat ifade eder (Şerḥu Muḫtaṣari'r-Ravża, III, 199, 426; ayrıca bk. Abdullah Muhammed el-Habeşî, III, 1566). Mâlikî fakihi Şehâbeddin el-Karâfî'nin öğrencilerinden İbn Râşid el-Kafsî Nuḫbetü'l-vâṣıl fî şerḥi'l-Ḥâṣıl, Muhammed b. Muhammed b. Abdünnûr el-Himyerî et-Tûnisî Taḳyîd kebîr ʿale'l-Ḥâṣıl adıyla birer eser kaleme almışlardır (son iki eser için bk. Burhâneddin İbn Ferhûn, s. 417-418, 419; Abdullah Muhammed el-Habeşî, III, 1566). Bunların dışında Şemseddin Muhammed b. Mahmûd el-İsfahânî'nin el-Kâşif'i ve Sübkî'nin el-İbhâc'ı gibi sonraki usul eserlerinde ona birçok atıf yapılır. el-Maḥṣûl ve üzerine yapılan ihtisar çalışmalarını karşılaştırmalı olarak ele alan İsnevî'nin Nihâyetü's-sûl adlı eseri, el-Ḥâṣıl'ın benzer eserlerle ve Beyzâvî'nin Minhâc'ı ile mukayesesi bakımından önemli değerlendirmeler içerir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA