21 Cemâziyelevvel 867'de (11 Şubat 1463) Sebzevâr'da doğdu. Safî lakabıdır. Babası Hüseyin Vâiz-i Kâşifî'nin yanı sıra Abdurrahman-ı Câmî ve Abdülgafûr-i Lârî'den eğitim aldığı kaydedilir. Küçük yaşından itibaren tasavvufa ilgi duydu. 889 (1484) yılında Nakşibendî şeyhi Ubeydullah Ahrâr'ın sohbet halkasına katılmak için Herat'tan Semerkant'a gitti ve dört ay onun yanında kaldı. Dört yıl sonra Ubeydullah Ahrâr'ı tekrar ziyaret eden Safî bu defa sekiz ay yanında bulunduktan sonra Herat'a döndü. 904'te (1499) Nakşibendî şeyhi Sa'deddîn-i Kâşgarî'nin oğlu Muhammed Ekber'in (Hâce Kelân) kızı ile evlendi. Böylece Abdurrahman-ı Câmî ile bacanak oldu.
Ubeydullah Ahrâr'ın sohbetlerinde dinlediklerini derleyip bazı ilâveler yaparak 909 (1503) yılında Reşeḥât adlı eserini kaleme aldı. Ertesi yıl babası vefat edince Herat'ta onun yerine vâizliğe başladı. Uzun yıllar vaazla ve kitap telifiyle meşgul oldu. Onun, Herat'ın Sünnî Özbek Şeybânîler ile Şiî Safevîler arasında birçok defa el değiştirdiği, siyasî baskılara hedef olmak istemeyen birçok âlimin Sünnîlik ve Şiîlik konusunda konuşmaktan kaçındığı bu dönemde bölgede Sünnîlik'le özdeş görülen Hâcegân ve Nakşibendî şeyhlerinin menkıbelerini vaaz kürsüsünden halka anlatmaya devam ettiği nakledilir. Safî, hayatının son yıllarında Herat'a Safevîler'in hâkim olduğu bir devirde Abdurrahman-ı Câmî'nin oğlu Ziyâeddin Yûsuf ile birlikte hapse atıldı. Bir süre sonra taraftarları onu ve arkadaşını hapisten kaçırıp Garcistan'a gönderdiler. Ziyâeddin Yûsuf, Herat'ın Evbe kasabasına yerleşirken Safî, Garcistan idarecisi Şah Muhammed Sultan'a sığındı. Burada gördüğü iltifat üzerine Leṭâʾifü'ṭ-ṭavâʾif adlı eserini ona ithaf etti. Safevîler, Garcistan'ı da ele geçirince tekrar Herat'a dönmeye karar veren Safî yolda hastalandı ve Herat yakınlarında vefat etti. Kabri, Mezâr-ı Fahr Ali ya da halk arasında Kanber Ali diye bilinir. Muhtemelen sonradan dikilen mezar taşında yanlışlıkla Ramazan 933'te (Haziran 1527) vefat ettiği kaydedilmiştir. Ali Şîr Nevâî, Safî'nin Ubeydullah Ahrâr'dan icâzet aldığını belirtir. Safî'nin daha ziyade vâizlikle meşgul olduğu ve geniş bir mürid halkası oluşturmadığı anlaşılmaktadır. Vefatından sonra kız kardeşinin oğlu ve müridi Molla Mîr (Kıvâmüddin b. Muhammed Nâsır) onun halifesi sıfatıyla irşada başlamış, Herat'ın Safevîler'in eline geçmesiyle Buhara'ya göç ederek 994 (1586) yılında orada vefat etmiştir.
Eserleri. 1. Reşeḥât*. Yûsuf el-Hemedânî ile Ubeydullah Ahrâr arasındaki dönemde yaşamış olan Hâcegân ve Nakşibendî şeyhlerinin sözlerini ve menkıbelerini ihtiva eden Farsça eser Ali Asgar Muîniyân'ın tahkikiyle yayımlanmış (I-II, Tahran 1356 hş./1977); Arapça, Türkçe ve İngilizce'ye tercüme edilmiştir. 2. Leṭâʾifü'ṭ-ṭavâʾif. 939'da (1532) telif edilen eser on dört bölümden oluşmaktadır. Müellifin vâizlik hayatının birikimi olan hikâyeler, hikmetli sözler ve fıkraların yanı sıra Ehl-i beyt'ten on iki imamın menkıbelerini de içerir. Birkaç defa özetlenerek neşredilmiş, tam ve tahkikli neşri Ahmed Gülçîn-i Meânî tarafından yapılmıştır (Tahran 1336 hş./1957). 3. Maḥmûd u Ayâz. 2560 beyitlik mesnevi tarzındaki eser 902 (1496) yılında kaleme alınmış olup bir nüshası British Museum'da kayıtlıdır (Or., nr. 1213). Bunların dışında Safî'ye nisbet edilen başka eserler de vardır. Ancak babasının bazı çalışmaları ona izâfe edildiği için bunlara ihtiyatla yaklaşmak gerekir.
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi