Ömer b. Ebû Rebîa asil bir aileye mensuptu, Ebû Cehil ile Hz. Ömer'in annesi Hanteme bint Hâşim onun babasıyla amca çocuklarıdır. Câhiliye döneminde adı Bahîr (Büceyr) olan babasına Hz. Peygamber Abdullah ismini vermiştir (a.g.e., I, 73). Yemen'den getirdiği baharatla çok zengin olan Abdullah, Resûlullah tarafından Yemen'in Cened yöresine vali olarak gönderilmiş ve vefatına kadar (35/656) bu görevde kalmıştır. Câhiliye devrinde Kâbe'nin örtüsünü değiştirme işini bir yıl Kureyş kabilesi, bir yıl da Abdullah üstleniyordu. Bu sebeple kendisine "el-Idl" (bütün Kureyş kabilesine bedel) lakabı verilmişti (a.g.e., a.y.). Dolayısıyla Abdullah'ın büyük servetini Yemen valiliği sırasında sağladığı yolundaki görüş (EI2 [İng.], X, 822) doğru değildir.
Annesi Mecd, Hadramutlu bir savaş esiriydi. Ömer, hıristiyan olduğu rivayet edilen annesinin (İbn Kuteybe, s. 371) tek oğlu olarak babasından uzak, ancak onun büyük servetinin sağladığı geniş imkânlar içinde büyüdü, bu da kişiliğinin şekillenmesinde belirleyici rol oynadı. Abdullah b. Zübeyr döneminde bir ara Basra valiliğiyle görevlendirilen baba bir kardeşi Hâris'ten (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, I, 118-119) farklı olarak Ömer siyasetle ilgilenmedi, kendini o dönemde gelişme gösteren eğlence hayatının içinde buldu ve şiirle meşgul oldu. Çeşitli münasebetlerle karşılaşıp beğendiği kadınlara karşı duygularını şiirle ifade ediyor, onları gazellerine konu yapıyordu. Çoğu Kureyşli olmak üzere şiirlerine konu ettiği çok sayıda soylu kadın arasında bazı sahâbîlerle Emevî halifelerinin kızları da bulunuyordu (Cebrâil Süleyman Cebbûr, ʿÖmer b. Ebî Rebîʿa, III, 33-296). İbn Süreyc, İbn Miscah, Garîd, Begüm ve Esmâ gibi Mekkeli; Ma'bed, Delâl, İbn Âişe ve Cemîle gibi Medineli şarkıcılar onun şiirlerini besteliyordu. Ömer b. Ebû Rebîa yaşlılık döneminde bu hayat tarzından vazgeçti ve gazel söylememeye yemin etti. Ancak zaman zaman yeminini bozarak söylediği gazellerden her beyit için kefâret olarak bir köle âzat etmek durumunda kaldı (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, I, 156). Kendine özgü hayat tarzını ve sataşmalarını halifelerin kızlarına varıncaya kadar sürdürmesi üzerine Ömer b. Abdülazîz tarafından Kızıldeniz'deki Dehlek adasına sürüldüğü de rivayet edilir (A. Ferîd Rifâî, s. 64). Ömer b. Ebû Rebîa, tercih edilen görüşe göre 93 (711-12) yılında Yemen'de vefat etti. Onun Dımaşk'ta veya Dehlek adasında öldüğü ya da cihada çıktığı geminin yanması veya sataştığı iffetli bir kadının bedduası sonucu hayatını kaybettiği şeklinde rivayetler de bulunmaktadır (Cebrâil Süleyman Cebbûr, ʿÖmer b. Ebî Rebîʿa, II, 196-203). Ömer b. Ebû Rebîa, sadece çağdaşlarınca değil aynı zamanda modern Arap edebiyatı eleştirmenlerince de bütün zamanların en büyük Arap aşk şairi olarak kabul edilmiştir (Tâhâ Hüseyin, I, 293; Şevkī Dayf, II, 350).
Ömer b. Ebû Rebîa'nın şiirleri, I. (VII.) yüzyılda Mekke ve Medine'de mensubu bulunduğu aristokrat tabakanın, varlıklı Arap kadınlarının hayatını ve kadın-erkek ilişkilerini gerçekçi biçimde dile getirir. Onun hayatında ve şiirlerinde siyasetin hiç yer almaması, gazellerine kadınları konu edinirken bunu karşı tarafı öfkelendirme veya öç alma amacıyla yapmaması şiirlerinin gerçek hayatın yansıması olarak değerlendirilmesini sağlamıştır. Ömer b. Ebû Rebîa, klasik kasidenin giriş bölümü (nesîb, teşbîb) niteliğinde kalmış olan gazele müstakil bir şiir hüviyeti kazandıran ilk şairlerden biridir. Onun şiirleri, Cemîl ve Küseyyir gibi çölde yaşayan ve platonik aşkı terennüm eden şairlerinkinden farklı olarak maddî aşkı konu etmesi bakımından İmruü'l-Kays'ın pervasız şiirlerinin bir uzantısı biçiminde görülmekte, böylece Ömer uzrî veya bedevî gazelin mukabili olan hadarî (şehirli) veya hicazî gazelin temsilcisi diye kabul edilmektedir. İbnü'l-Mu'tez bazı kasidelerine nazîre yazmış, Mihyâr ed-Deylemî onun şiirlerinden etkilenmiştir.
Şairin divanında yer alan şiirlerin tamamı övünme ve tasvire ait birkaç beyit dışında gazelden ibarettir. Onun çektiği acıları ve ıstırabı dile getirerek sevgilisinden lutuf beklediği durumlar olsa da benliğini öne çıkardığı ve hatta kendini seven (narsist) bir tutum gösterdiği durumlar daha çoktur. Aşk acısından şikâyetçi olan genellikle kendisi değil öbürüdür. Bir erkek olarak o âşık değil mâşuktur. Arap gazelinde alışılmış tutumun dışında kalan bu husus şairin yetişme tarzı ve sosyal statüsüyle açıklanabilir.
Ömer b. Ebû Rebîa'nın divanı farklı hacimlerde yaklaşık 440 şiirden oluşur. Onun şiirlerini biçim yönünden ele alan bir çalışma, bunların büyük çoğunluğunun bestelenmiş olmasına rağmen sanıldığı gibi kısa bahirlerde söylenmediğini, daha çok tavîl bahrinin kullanıldığını, bestelenmeye uygun bahirler olarak nitelenen hafîf, hezec, vâfir, mütekārib, remel ve serî' bahirlerinde söylenmiş şiirlerinin toplam şiirlerinin yarısından az olduğunu ortaya koymuştur (Sâlih b. Ramazan, XXVIII [1988], s. 305-306). Şarkıcıların Ömer'in şiirlerine yönelmesindeki âmil kullandığı bahirlerden çok gazellerinin içeriğinde, lafız ve terkiplerin yapısında, sade ve akıcı dilinde, müzikal armonide aranmalıdır. Bilhassa hafif bahrinde söylediği şiirlerin dili halkın diline yaklaşan bir nitelik taşır. Bununla birlikte özellikle tavîl bahrinden uzun soluklu şiirlerindeki tablolar büyük ölçüde beyân unsurlarına dayalı olarak çizilmiştir. Kadın güzelliğini tasvir ederken geleneksel teşbih ve istiare klişelerini kullanmakla birlikte tasvire hikâye ve diyalog üslûbunu getirmek suretiyle canlı ve hareketli bir nitelik kazandırmıştır. Tasvirlerinde hayal unsuru az olup gerçekçi çizgi hâkimdir. Divanın, ilki 1310 (1892) yılında Kahire'de olmak üzere birçok baskısı ve neşri yapılmıştır (nşr. Paul Schwartz, I-II, Leipzig 1901-1909; açıklamalı nşr. M. el-Annânî, Kahire 1330; nşr. Beşîr Yemût, Beyrut 1934; nşr. İbrâhim el-A'râbî, Beyrut 1952; şerh notlarıyla birlikte nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Kahire 1371/1952; nşr. Fâyiz Muhammed, Beyrut 1412/1992).
Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ