Mevlevî şeyhi Çengî Yûsuf Dede

1014 (1605) yılında Konya'da doğdu. Burada Mevlevî şeyhi Bostan Çelebi'ye intisap etti. Hıfzını tamamladı, mûsiki ve edebiyat eğitimi aldı. Daha sonra İstanbul'a gidip Galata Mevlevîhânesi'nde Âdem Dede'ye (ö. 1062/1652) intisap etti; mûsiki bilgisini arttırıp dergâhın neyzenbaşısı oldu. Çeng çalmada da mâhirdi, bu sebeple Çengî Yusuf olarak da bilinmektedir. IV. Murad'ın İstavroz Has Bahçesi'nde Yûsuf Dede'yi ney üflerken dinlemesi üzerine saraya alınıp gılmânân-ı hâssa arasına girdi. Saraydaki fasıllarda neyi ve çengiyle büyük ilgi topladı. 1640'ta IV. Murad'ın vefatı üzerine her şeyini Enderun'daki arkadaşlarına dağıtarak saraydan ayrıldı ve Beşiktaş Mevlevîhânesi'nde inzivâ hayatı yaşamaya başladı. Sarayda iken Mevlevî kıyafetini hiç çıkarmamıştır. Yûsuf Dede, Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Dede'nin kızı ile evlendi. Hasan Dede'nin 1074'te (1663) vefatının ardından Beşiktaş Mevlevîhânesi'ne şeyh oldu. Daha sonra bir ara Nâcî Ahmed Dede posta geçtiyse de arkasından Yûsuf Dede ikinci defa meşihata getirildi; bu görevine Zilkade 1080'de (Nisan 1670) vefatına kadar devam etti. Beşiktaş Mevlevîhânesi'ne defnedilen Yûsuf Dede'nin yerine Eyyûbî Mehmed Memiş Dede postnişinliğe tayin edildi. Nazîm'in onun ölümüne düşürdüğü tarih beyti şöyledir: "Dedi Nîl-i sirişke gark olup Ya'kūb-i dil târîh / Azîz-i tekye-i Mısr-ı Hudâ ola Dede Yûsuf" (1080). Fennî de, "Fenni'yâ gûş idicek fevtini dedim târîh / Oldu Yûsuf Dede'miz Mısr-ı naîm içre azîz" beytiyle tarih düşürmüştür.

İyi seviyede Arapça ve Farsça bilen Yûsuf Dede, Safâyî'ye göre Mes̱nevî'ye nazîre olarak 120.000 beyit yazmıştır. Hz. Peygamber'in mûcizelerinin konu edildiği 10.000 beyitlik Ravżatü'n-nûr adlı Farsça bir eseri de vardır. Ayrıca İsmâil Ankaravî'nin Mecmûatü'l-letâif adlı Mes̱nevî şerhinin bazı kısımlarını özetleyerek el-Menhecü'l-ḳavî li-ṭullâbi'l-Mes̱nevî adıyla Arapça'ya çevirmiştir (Kahire 1289). Bunların yanında mûsiki nazariyatına dair Risâle-i Edvâr'ı kaleme almıştır. Kaynaklarda bir nüshasının İstanbul Millet Kütüphanesi'nde kayıtlı olduğu bildirilen (nr. 713) bu eser şu anda kütüphanede mevcut değildir. Ancak risâlenin Hüseyin Sadettin Arel tarafından kopye edilen 1137 (1724) tarihli bir nüshasının fotokopisi Süleyman Erguner'dedir; risâle Recep Uslu tarafından neşredilmiştir (bk. bibl.). Giriş kısmında bazı çalgıların akortları hakkında bilgi verilen eserde makamların oluşturulması ve usule dair bilgiler verilmekte, risâle mûsiki öğreniminde bir hocadan ders almanın önemi hakkında bir tavsiye ile sona ermektedir. Evliya Çelebi, gençliğinde Enderun'da arkadaşlık yaptığı Yûsuf Dede'nin ney üflemedeki maharetini anlatırken kendisini dinleyenlerin mutlaka ağladığını söyler, çeng sazındaki üstün icrasından da övgü ile bahseder. Ayrıca Yûsuf Dede'nin sert mizaçlı olduğunu kaydeden Evliya Çelebi, onun Mes̱nevî dersi verirken mânevî coşkuya kapılarak birkaç defa kürsüden dervişlerin üzerine atladığını, bu durumda iken çok hızlı semâ yaptığını, âdeta kaşı, gözü ve yüzünün görünmez hale geldiğini de belirtir. Yûsuf Dede'nin Konya Dergâhı, İstanbul mevlevîhâneleri ve devlet kademeleri arasındaki irtibatı sağlayan önemli görevler aldığı belgelerden anlaşılmaktadır. Onun "Feryâd-ı Yûsuf" adlı hüseynî makamında ve düyek usulündeki peşrevinin notası Dimitrius Kantemir'in Kitâbü İlmi'l-mûsikî adlı eserinde kaydedilmiş ve Yalçın Tura tarafından günümüz notasına çevrilerek yayımlanmıştır

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA